Üstün Akmen'den "Kör Bakkalin Gözleri"

 

Senfonik bir öykü

Üstün Akmen, çesitli anlatim biçimleri üstünde epey kafa yoran, dogurganligi su götürmez kaynaklari kurcalayan ve "Bir Günlük Dost"taki gibi yenilik arayan bir yazar. Aradigini bulmus ve son kitabi "Kör Bakkalin Gözleri"ne yerlestirmis.

MUZAFFER BUYRUKÇU

Eldeki malzeme istedigi kadar seçkin, istedigi kadar degerli olsun eger o malzemeyi evrensel boyutlari olan ''bir sanat yapiti yaratma'' düsüncesi ve bilinciyle yogurmazsan, onun gövdesine uygun, gövdesini rahatlatacak bir kaliba dökemezsen ve bu çalismani gün isigina çikaracak bir uslûbu, bir anlatimi gelistiremezsen basarili olamazsin. Ayrica basarili olmanin baska yollari da vardir. Söz gelimi, içerigi anlatim biçimiyle bütünlestireceksin, bütünlestirdigini özenle isleyeceksin. Iste ancak o zaman ''dise dokunur bir seyler'' koyabilirsin ortaya.

Yazarin her vakit karsisina çikar bu sorunlar. Yapitin konusu henüz tasari halindeyken, beynini, zihnini didik didik ederken baslar ''nasil yapacagim, nasil edecegim'' tedirginligi, kaygisi. Öyle bir yapitin temellerini atmalisin ki onu, edebiyatin kendine özgü yanginlari, su baskinlari, depremler, toprak kaymalari yikamasin, deviremesin. Evet, felaketlere, kötülüklere meydan okusun, varligini çagdan çaga tasisin, diriliginden, saglamligindan, vericiliginden bir sey yitirmesin.

Yaratma tutkusu

Adi, degeri yakin çevresince bilinen ama yayimladigi (Bir Günlük Dost) kitabiyla bir anda yayginlasan ve yildizlasan-çünkü ''gezi türü''ne bir yenilik getirmisti- Üstün Akmen, çesitli anlatim biçimleri üstünde epey kafa yoran, dogurganligi su götürmez kaynaklari kurcalayan ve (Bir Günlük Dost)'taki gibi yenilik arayan bir yazardir. Aradigini bulmus ve son kitabi (Kör Bakkalin Gözleri)ne yerlestirmistir. Bu, (Kör Bakkalin Gözleri) benim öykücülügüme büyük katkisi olan (Korkunun Parmaklari gibi) çarpici, dümdüz anlatimi olan kitaplari okumaktan hoslananlari kizdiran, yadirgatan, soyutla somutu her an kaynastiran ve kapistiran bir addır. Ve bu adin örttügü bedenin içini doldurmak çok güçtür. Doldurma islemi sirasinda bir sürü olumsuzlukla, bir sürü tuzakla, hiç kimsenin bilmedigi, bilemeyecegi bir sürü engelle karsilasir yazar, bocalar durur ve bunalir. Ama Üstün Akmen, bu durumlarin hepsinin ürettigi ve önüne yigdigi engellerin hepsini, direnme gücüyle, yaratma tutkusunun yardimiyla, yeteneginin yüreklendirmesiyle asmis, edebiyatimizda esine ender rastlanan demiyecegim, hiç rastlanmayan birkaç anlatim biçimini yokluktan söküp almis, aldiklarini ustalikla öykünün her yanina serpmistir. (Kör Bakkalin Gözleri)'ni ayrica ''senfonik bir öykü'' nitelemesiyle bulundugu yerden uzaklastirmis, baska bir kimlikle donatmistir. Bana göre bu niteleme önemli bir uyaridir. ''Bu öyküyü Beethoven'in bir senfonisini dinliyormus gibi okuyun!'' Okur, bu uyariyla kosullanarak öyküye öyle yaklasir ve okumasini içerigi zenginlestiren olaylari, serüvenleri kucaklayarak sürdürürken, kimi olgularin sert yapilarini kirmaya ugrasirken... kendisine verileni anlamaya, anladiklarinin tadini çikarip varliginin her yanina yaymayi çabalarken ansizin ''anlatici'' girer araya ve öykünün dogal akisini ''sip'' diye keser, durdurur. Niye durdurur? Öyküdeki devinimlerin, dügüm ve serimlerin sergilemelerin bir senfonide olmasi gerektigi gibi algilanmasini, öyle yorumlanmasini, okunma temposunun ona göre ayarlanmasini belirtmek için durdurur. Okurla, öyküde olup bitenlerin arasindaki dengeyi belirtmek niyetiyle durdurur. Senfonideki düzen, öyküde de yasama geçirilmelidir: Olaylar, hizli akmalari istenen noktada yavaslamamali, yavaslamalari gereken noktada da hizlanmamalidir. Saniyorum bir de sunun için durdurur: Öykünün, simdiye kadar yazilan öykülerin hiçbirine benzemedigini, onun ancak Beethoven'in bir senfonisiyle boy ölçüsebilicegini göstermek için durdurur. Okur, bu bilgilendirme çerçevesinde yürürken ve metindeki üretim odaklariyla duygusal ve düsünsel planda bir iliski kurmusken, kendisini özümseyecek evrenlerin araliklarindan içerlere sizarak henüz saptanmamis hedeflere yönelmisken ''anlatici'' tekrar görünür sözcükleri bir yana iterek. Bu kez hiç akla gelmeyen bir uyarida bulunur. Yazarin dalginlikla ya da bilinçli olarak unuttugu ve yapida bosluklar yaratan, aksamalara yol açan ögeleri isaret eder. ''Yazarimiz atladi. Öykünün tam burasinda bir büyücü kus var. Sanki bir yalvaç. Sanki bir 'ser aleti'. Bir iblis ya da bir ibis. Belki de sihirbaz kusu, hokkabaz angutlugu. Neyse... ''Senfonik yapiya öykünün ne kadar uydugunu, ne kadar uymadigini aralarindaki uyumun bozulup bozulmadigini denetleyen ve ''birligin'' savunucusu olan ''anlatici'', okuru hiç yalniz birakmaz, hiç soluk aldirmaz, öykü bitene kadar belki de otuz kirk kez dikilir karsisina. Ve her bölümden sonra senfonisiyle, yazarla ilgili bir seyler söyler. ''Yukaridaki bölümü 6/8'lik ölçüde, do minör tonda ve çekingen tempolu, ancak görkemli, yani 'un poco sostenuto-Allegro' buldugunuzu umuyorum.

Senfoninin çekirdegi

Simdi tinpani ve kontrbaslarin uzayan sesleri esliginde yarim tonlu keman ve viyolonsellerle gelisen motif basliyor. Bu bölümü senfoninin çekirdegi olarak da yorumlayabilirsiniz." Az sonra da yazara seslenir. "Bir dakika sayin yazar. 'Anlatici' olarak bir açiklama getirmek istiyorum. Bu bölüm bence, senfoninin 'allegro' bölümü olarak algilanmali. Öyle degil mi? Az önce yayliların sundugu bir tema izledik, çok hizli olmayan, 'allegro non tanto'ya ulastik. Yarim tonlu seslerin kullanilisi, daha öykünün basinda birincil temayi belirlemisti. Simdi obuaların duyurdugu yalvaran ezgi ise ikinci temadir. Klarnet ve kornoyla süren tema, yayli çalgilarin sert motifi ile kesilecek. Bölümün sonuna lütfen dikkat buyurun: Majör tonda belirecek tinilar, anlasmazliklari giderecek, ferahlik getirecek bir noktaya ulastiracak bizi." Ve senfoniyle bütünlesmesini istedigi bölümden birkaç satir: ''Kimi zaman bir firtina olusuyor yüregimin taaa dibinde. Kimi zaman ise, içim süt liman. Kör Bakkal Sokagindaki konakta geçen günlerde de böyleydim ben. /Geceler boyu, kapisinin üstü birbirine bagli kursun bölmelere yerlestirilmis renkli cam parçalarindan olusan odadaki pamuk yataga sirtüstü yattigimda, elim erkeklik organimi kaç kez yakti, sayamadim bilmiyorum. Gündüzleri de öyle. Iki gözünün iki ucunda Marilyn'in bacaklari. Uçusan etekler... imgelemde bacaklarin arasini örten beyaz bir kumas parçasi... ve son nokta... sonsuz bir çigiris, sona yaklasirkenki sessiz yakaris... sonuç olarak genel yikilis.'' Bu biçimsel ''müdahale''ler metnin gövdesine, gövdenin kolu bacagiymis gibi katilirken (Kör Bakkalin Gözleri) öyküsü, hiçbir seyi, hiçbir dokunmayi, bagirmayi umursamadan, kendisine çizilen yatakta akar gider kaderini öven ve yerenleri sürükleyerek. Öykü Üsküdar'da, ''Kör Bakkal Sokagi''nda, kör bakkal Hakki'nin dükkâninin oralarda geçer. ''Burada araya girmek istiyorum. Toptasi, Karacaahmet Mezarligi'nin kuzey kesimi ile Zeynepkâmil hastanesinin bulundugu tepeden, Üsküdar'in merkezine inen yamaçtaki semttir. Toptasinda önce askeri hastane, sonra ''bimarhane'' anlatilan dönemde ise tütün bakim atölyesi olarak kullanilan simdiki meslek lisesi önü bayram yeri olurdu. Ben de animsarim. Daha bayram gelmeden ''Sekerci Alptekin''den alinmis akide sekerlerini ceplerimize doldurur, Toptasi'na kosardik. ''Sekerci Alptekin'in akidesi baskaydi. Onun sekerleri öyle egri bügrü olmazdi. Tarçinli, karanfilli, türlü baharatli, sade, findikli, fistikli, kakaolu olarak hazirlanan agda; mermer tezgâhi üzerinde çubuk biçimine getirilerek köseli, yuvarlak ya da ''beyzi'' olarak dogranirdi. Görmüstüm." Üstün Akmen, yukarida belirttigim öykü mimarisine iliskin biçimsel yenilikleri az bulmus olacak ki bir de 'senaryo teknigini' senaryoyla birlikte örgünün belli basli yerlerinde canlandirmis. Artik oralarda, öykü okumaktan ayrilan okur, ortaya konulan her seye, film seyreden bir seyirci tavriyla yaklasir ve o filmin bazi karelerini, bazi görüntülerini kendi yasaminin içine çeker, öykünün bünyesinde ama bambaska bir öykünün katmanlari arasinda dolasmaya baslar.

Üç yenilik

(Kör Bakkalin Gözleri) öyküsünü tanimlarken onu omuzlayan, ona yardim eden, onu okurlarin yüreklerine ve beyinlerine sokan üç yenilikten söz etmemiz gerekir. Birincisi: Senfonik yapi, ikincisi 'anlatici'nin eksiklikleri ya da unutulanlari animsatma girisimleri, üçüncüsü de senaryo çalismalari, öyküyü filme dönüstürme girisimleri... Sanat ve estetigin derinliklerindeki yasamdan kopartilan parçalarin nasil yüceltildiklerini, çok iyi bilen Üstün Akmen, öykünün kimi bölümlerini; sözcüklerin yapici, yikici ve yaratici ve dogurtucu gücüne; çagrisimlarin ölümsüz yolculuklarindan devsirdiklerine; görüntülerin dev aynalarda büyüyüp küçülmelerine ve yeni görüntüler yaratma atilimlarina teslim etmistir. Sözcüklerin anasi olan dildeki hünerlerini herkese göstermek ister gibidir. Gözlemlere, saptamalara, benzetmelere... düslerdeki ele avuca sigmayan resimlerin içerdigi anlamlara, benliklerdeki her seyi çözümleyen doruklardan isik tutar ve aydinlatir, isik tutar ve dilin özünden mucizevi oyunlarin yükselmesini bekler. Dil mademki yeryüzünde varolan insani her seyi yaratan bir güçtür, öyleyse onun yeni seyler yaratmasini kiskirtmak gerekir. O da kiskirtir. Gündüz'e Hamlet'in düsüncelerini benimsetir o düsüncelerin çagimizda da geçerligini korudugunu ve koruyacagini, gündemden hiç düsmeyecegini, bazı gerçeklerin bin yil önce neyse bin yil sonra da öyle oldugunu, hiç değismeyecegini belirtir.

Yasam gerçegi

(Kör Bakkalin Gözleri) birbirini izleyen ya da birbirinden ayrilan bagimsiz durumlarin bir araya getirilmesiyle olusmustur. O durumlar 'Kör Bakkal Sokagi Bayramlari'ni / Bulut Gibi'yi / Macit Cenazede Senaryo Yazmaya Basliyor'u / Yirmi Sekiz Numarali Konak'i / Ve De Güner Abla'yi / Ferda'nin Oturdugu Ev'i / Çatlak Vazo Öyküsü'nü / Bir Sevisme Girisiminin Baslangici'ni / Yilan Konuşur mu'yu / Doymamislik Öyküleri Bölümü'nü / Yilan Havva'yi Kandiriyor'u / Kör Bakkal Sokaginda Bir 'Miralay'i / Havva Elmayi Yiyor'u / Gündüz Hamlet Oynarken'i / Havva Serüvenini Adem'e Anlatiyor'u ve daha baska bölümleri içerir. Ben, 'Bir Doymamislik Öyküleri'nin üzerinde, bir kusagin yasam gerçegiyle ilgili oldugu için durmak istiyorum. Bölümün sorunlarini sirtlanan Ferda ile Erol basbasa kalacaklari yerin sIkIntisini çektiklerinden kendilerini saklayacak park gibi, sinema gibi mekânlara kosarlar. Bir kezinde, 1950-1954 yillarinda çok ünlü olan San sinemasina giderler. Yergösterici gençleri -kizlarin korkulu rüyasi- locaya yerlestirir, kapiyi üstlerine kilitler kimse yanlislikla içeriye dalmasin diye. Isiklar sönüp film baslayinca Ferda'yla Erol, iyice gerilen isteklerini, patlayacak hale gelen özlemlerini, tutkulu davranislarla gidermeye çalisirlar ama çikardiklari tuhaf sesler, kafalarinda binlerce kiyametin koptugu, binlerce savasin yapildigi uslu, namuslu, dürüst, ahlâkli geçinen seyircileri tedirgin edince ve sikâyetlerini Müdüriyete yansitinca kovulurlar ordan. -Yasak elmayi yeyince Cennetten kovulan Havva ile Adem'in söylencesine bir gönderme vardir burda- O dönemde, yol yordam bilmediklerinden çogunun basi -onlar gibi- belâya girmistir. Oysa gisedeki bayanla yergösterici bayana bahsis verselerdi; çukulata, çorap, sigara armagan etselerdi, sevismeyi tamamlayacaklar, saygiyla ugurlanacaklardi. San sinemasinin, Alemdar sinemasinin, Azak sinemasinin bes numarali orta localari benim garsoniyerimdi. Evimdeymisim gibi rahat ederdim. Bizim kusak çok üzülmüstür. Boyuna sevinçlerini, heyecanlarini ayrintiyla yasatacak olanaklar aramislar, ancak parklarda sinema localarinda, plâj kabinlerinde ve sandallarda, isyan eden isteklerini bastirmislardir.

Üstün Akmen'in (Kör Bakkalin Gözleri) yapitında sarkilar, siirler, opera liberettolari, fregmanlar, tablolar, masallar, söylenceler vardir ve bunlarin hepsini birbirine baglayarak bir bütün koyar ortaya Akmen. Anlatiminin dokusunda ciddiyetle, agirbaslilikla, soylulukla birlikte ironi, güldürü ögeleri, ince bir mizah, ince bir elestiri bulunur. Kimi satirlar, kaslari çattirirken kimi satirlar biyikaltindan gülümsetir okuru.

Içinde, kendi varligimizla ilgili pek çok sorun, pek çok olgu, pek çok güzellik bulacagimiz (Kör Bakkalin Gözleri), ayni zamanda sanata, edebiyata, düsünceye, estetige yasami kadar önem veren Üstün Akmen'in cesurca, kurallari, yasalari asarak özgürce sergiledigi bir biçim gösterisidir.

Yazimi kitabin arka kapagindan aldigim açiklayici nitelikteki sözlerle bitiriyorum. ''Benzersiz teknigi ve biçimiyle, kendi cenazesini anlatan bir yazarin çevresini sorgulayisini ilginç bulacaginiza inaniyoruz.''

Kör Bakkalin Gözleri/ Öykü/ Üstün Akmen/ Aksoy Yayincilik/s.111

 

Cumhuriyet Kitap Dergi Eki, 04 Mayis 2000, Sayi: 533, Sayfa: 15

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa