Siir, insan hayatinda bir ihtiyaçtir. Hava gibi, su gibi, yemek gibi bir ihtiyaç hem de. Günümüzün kültür, sanat, edebiyat dergilerinde siirin yeterince okur bulamadigindan yakinan yazilara sIkça rastlar olduk son zamanlarda. Yalnizca, siiri kendisine ugras edinenlerin okudugu, kafa yordugu bir is olarak alimlanmaya basladi da, ondan mi acaba diye düsünüyorum hep. Yoksa hava gibi, su gibi, ekmek gibi bir ihtiyaç olan siir neden ilgi bulmasin kendisine? Biliyorum ülkenin yasadigi kaos, politik, ekonomik ve kültürel arenada yasanan karisiklik, bireylerin ve toplum bütününün içinde bulundugu olumsuz kosullarin rolü var bunda... Ama yine de sormak gerekli: Siirin okuru bizim ülkemizde neden çok az? Ya diger ülkelerde durum nasil?.. Biz sairler yakinma yazilari yazsak da, hâlâ siirden, okurdan yana umutluyum... Açin Nâzim Hikmet'in düzyazilarini okuyun; siirini okurla bulusturmak için ne akla gelmedik, geçmiste ve bugün için ne kabul edilemez önerileri var, bu ''yazilar''inda. Burada kullandigim ''kabul edilemez'' ibaresi, elbetteki dikkat çekmek için kullanildi...
Her gün, her ay, her yil toplam kaç siir kitabi yayımlaniyor yine de ülkemizde? Sairden, siirden ve okurdan umudumuzu kesmemek için, bu verileri mikroskobun altina yatirmak gerekiyor iste.
Yazinin basligina bakip, bu girisle baglanti kuramayacak olan okurlar için sunu belirtmeden geçemeyecegim: Onca olumsuzluga ragmen, iyi siirler ve iyi sairler var ülkemizde. Zaman zaman susani, sonra ansizin binbir güzellik yaratmis olarak ortaya çikaniyla, durmadan yazaniyla; çok uzun zaman suskun kalaniyla; yasam sartlarinin dayatmasi sonucu hiçbir sey üretmedigi günlere, zamanlara ricat edenleriyle yine de edebi bir etkinlik var karsimizda. ''Sairler yine çogunlukla kendilerini anlatiyorlar. Her siirde, oldugu gibi hayatlarini anlatanlar da az degil'' diyor, Cemal Süreya, ''Folklor Siire Düsman'' adli kitabinin, ''Sairin Hayati Siire Dahil'' adli bölümünde. Kendini anlatan, bunu yaparken içinde yasadigi toplumu kosullamasi sonucu beliren kisiligini dislastirmak isteyen insanlar varoldukça, siir de yazilacak elbette.
Timuçin Özyürekli de yasadiklarini, alimladiklarini dislastiran, hayatin ve yasananlarin tanikligina soyunan bir sair. Nasrettin Hoca'nin o çok bilinen fikralarindan birinde anlatildigi gibi: Bu zor yasam kosullarinda; bindigi dali kesen, ama kesilen dalin yerinde daha gür, gümrah dal filizlerinin boy atacagini sezen ince bir zekâyla bu isi yapan bir sair. Mademki siir bizim ülkemizde az okunuyor, neden birileri siir yaziyor? sorusunun cevabi, iste burada. Bu ince zekâda yatiyor. Verili olanin, dayatilanin disinda düsünüp, hayati yeniden, daha iyi, daha yasanilir kilmanin, coskularini, umudunu kendi disindaki insanlarla paylasma isteginin baskin gelmesinden kaynaklaniyor bu bilinçli eylem. Bu anlamda Timuçin Özyürekli de, yasanilabilir bir hayatin pesinden kosuyor ve sözcüklerini kendi maratonuna eslik ettiriyor.
Timuçin Özyürekli ve sirindeki gerçeklik yansimalari:
Hayatin insanlara yasattigi kargasalik karsimizda dururken, edebiyat dünyasinin o çilgin, derbeder, alinganlik, küskünlük, hirs dolu dünyasina pek fazla itibar etmeyen bir sair, Timuçin Özyürekli... Özellikle günümüzde yasanan her alandaki kisisel iktidar ve yükselme hirsina hiç kaptirmamis kendini. Bu anlamda, pek fazla medyatiklige pey vermemis, ender sairlerden.
Siirimize, 1970'li yillarin ortalarinda katilmis, o dönemin duyarliligini siirleriyle yansitmis, sonra dergilerde çok az görünse de siirlerini kitaplastirmis bir yazin insani. Veysel Çolak'in, Cumhuriyet Çerçeve'de, Necati Güngör'ün ''Tasrada Edebiyat'' konulu sorusturmalarina 1988'de verdigi bir örnek-yanitla: ''Yayimlanmayi bekleyen bir sürü dosyasi olan'' bir sair. Kendini biriktiren, siirini sabirla isleyen bir kisilik.
Timuçin Özyürekli, 1950 yilinda Manisa Turgutlu'da dogdu. 9 Eylül Üniversitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi İsletme Bölümü'nü bitirdi.
Çikis adiyla, dört sayi yayimlanabilen bir edebiyat dergisi çikardi. Yeditepe, Yansima, Çikis, Yarina Dogru, Dogrultu, Dönemeç, Yeni Sanat, Türkiye Yaziları, Yürüyüs, Sanat Emegi, Bilim ve Sanat, Sanat Edebiyat/81, Gerçek Sanat, Varlik, Adam Sanat, ve Mècène gibi gazete ve dergilerde, siirlerini ve siir üzerine yazilarini yayimladi. Su anda Izmir'de yasiyor.
Siirlerinde gerçek hayati anlatan Timuçin Özyürekli, toplumcu-gerçekçi estetikten hiçbir zaman kopmadi. Yenilenen hayatla sinadi siirlerini. Yasamin bilincine tasidigi duyarliliklari, kendi bilincinde süzdü, estetik bir yasanti haline dönüstürdü ve somut imgelerle dolu siirlerinde bu yasam gerçegini dislastirdi. Özgürlükten, iyi bir yasantidan, insana çikarsiz ve sevgiyle yaklasmaktan yana oldu bu siirlerinde. Onun siirlerinde süse, gösterise, abartiya fazla yer vermedigini bilir iyi bir gözlemci olan okurlar. Gerekli olmadikça kelime oyunlarini kullanmadi. Imgelerini bosluga savurmadi hiç. Onun siirindeki her imge, söz dizimi içinde, birbiriyle baglanti halindeki dizelerinde canli, karsiligi her an mevcut bir halde yer aldi.
1970'li yillarda edebiyat dünyamizda sesini duyurup okurla bulusan bir sair olmasina karsin, Ocak 1982 yilinda yayimladigi ''Safagin Bugusu'' ve Nisan 1983'te yayimladigi ''Merhaba Yasamak'' adli siir kitaplarindan sonra uzun yıllar siir kitabi çikartmadi. 13 yil gibi uzun bir aradan sonra, Ege Kültür Kitapligi'nin yayinlari arasindan ''Ufkum Sonsuz'' adli eski-yeni siirlerini biraraya getirdigi bir siir kitabi çikartti. Bu siirlerinde, asagidaki incelemede de görülecegi gibi, tematik bütünlükten hiç kopmadi. Ne anlattigini, neyi, ne için yazdigini bilen bir sairin, ince, kisilikli, hayati karsilayan, kendinin göstergesi siirlerini sergiledi bu eserlerinin bütününde... Yenilikleri izleyen, siirinde, degişen yasam kosullarini yansitan, ama sözünden taviz vermeyen bir sair edasini korumasini bildi. Siir adina tutucu bir tavirla, yazilmis, duragan bir siir degil elbette yazilimindan söz ettigim seyler.
Gelismeye, degismeye, dönüsmeye; gelistirme, dönüstürme ve degistirmeye açik siirlerdir, sözünü ettigim siirler. Temalari ask olan, umut olan, sevinç olan, bunun yaninda yasamin olumsuzluklari saydigimiz aci, keder, açlik, iskence, yoksulluk, hüzün, ayrilik, isyan vb. olgulari disinda birakmayan bir duyarliligin ürünü siirlerdi bunlar. Hem kendini yenileyen, hem kendine yenik, hem yola koyuldugu poetik arenada kendi kendinin galibi siirler.
Kimi uzun bir söz diziminde hayat bulan, kimi kisa çarpici dizelerle karsimiza gelen, kimi de konusma ögelerine yaslandirilmis, biçimini içerigiyle örmüs, içerigini biçimiyle dolduran siirler, tamamlayan siirler. Yorumlanmaya açik, kisisel zekâda türlü türlü pariltilarla dile getirilebilecek, herbiri isaret fişegi olabilmis ürünler... Renk, ses, doku, canlilik gibi hareketlilik özelliklerini içinde barindiran; sairin önsözü olabilmis, saire de kilavuzluk edebilecek yasanti birimleri. ''Safagin Bugusu''nda, insana, ''Merhaba Yasamak'' diyebilecek denli cesur, yilginligi yedeginde 'bir atimlik barut' gibi tasiyıp tüketenlere ise 'Ufkumuz Sonsuz' diyebilecek denli hayata inanmisligin göstergesi olan canlilik (vitalite) belirtileri.
Siir kitaplari: ''Safagin Bugusu''
''Gerçek Isiginda'' adli elestiri kitabinda Timuçin Özyürekli'nin siirini degerlendiren Ibrahim Oluklu, onun için sunlari yaziyor: ''Timuçin Özyürekli, siirinde yapay olanin ardina düsmemistir. Yapay olanin çekiciligini asarken kendine üç yol çizmistir: Bunlardan ilki, birey olarak kendi gelisim çizgisini ele almaktir. Yalniz bunu yaparken, yasamin çekici gelen dilimlerinin ardindan giderek diger bölümlerin üstü örtülmemistir. Ikincisindeyse Özyürekli, birey olarak kendi gelisimini besleyen ve bütünselligin temel parçalarindan biri olan dis gerçekligi ele almistir. Üçüncü çizgi, bu iki çizginin verilerinden de yararlanarak bir bilesim siiri yazilarak olusturulmustur.''
Yine Ibrahim Oluklu, Timuçin Özyürekli'nin Toplumcu-Gerçekçi estetik anlayisini siirlere nasil nüfuz ettirdigini su satirlarla ortaya koyuyor: ''Toplumsal içerigin sagladigi olanak siirin yararina kullanilmistir.'' (s. 106, 107).
Ocak 1982 yilinda, Türkiye Yazilari Yayinlari tarafindan basilan ilk siir kitabi ''Safagin Bugusu''nda Timuçin Özyürekli; döneminin sairlerinin düstügü yanilgilara pek düsmemis, sanatini, siirini sloganlastirmamistir. Onun savasimi siirlerde belirgin imgelerle, hayati ortaya koymak; yasananlari en vurucu, canli bir tablo gibi sergilemek, anlattiklarinda kendini ve toplumu bir arada verebilmek olmustur. Günümüz sairlerinin, en çok da Attilâ Ilhan'in denedigi ''sinematografik teknik''ten yararlanmis, kendine özgü imgeler, akiskan dizeler, ses ve doku sayesinde okuru kucaklayan siirler yaratmistir: ''Arnavutkaldirimi yollarda heder olan gençligim/ Sariyor beni yeniden yanaklarimi kizartarak/ ve gölgesini düsürüyor basma perdelere.'' (Bir Demet Dag Lalesi Kucaklarcasina'dan (s. 8). O dönemin capcanli tanikligi olan dizeler bunlar! ''yirtarak karanligi bir yalim/ kursunlanan hayati tasiyor/ islak bir gül yapragina/ saksilarda kan kirmizisi çiçekler/ taç yapraklarinda safagin bugusu/ ve yüregim biraz daha solugan...'' (ayni siir, s. 9).
Renk ögesini siirinde yepyeni imgeler yaratmada basariyla kullanmistir Özyürekli: ''mavis umutlarla bakan'', ''sarisin inatçi bakislarimla'', ''lacivert gözlerimden'', ''krom sarisi bir günün sabahinda'', ''topragin oksit kirmizisini'' gibi...
Hep bir tanikliga, insanin kendisiyle hesaplasmasina çagri çikarir, onun siirlerindeki bir ses. Bu ayni zamanda kendi sesidir de: Kendisiyle hesaplasan bir iç ses; ''irdele zamani hayatin imbiginden geç/ yasantinin hesabini sor kendine...'' (Ansizin Bir Gece Kanamasi, s. 28). Ataol Behramoglu tam da bu noktaya parmak basiyordu, ''Yasayan Bir Siir'' adli kitabinin, 'Nasil Siir Yaziyorum' bölümünde: ''Bence bir siirin gücü, ondaki düsüncenin dogruluk derecesinden, anlatim araçlarinin zenginliginden ve etkililiginden çok daha fazla olarak, hiç kuskusuz bu ögelerle birlikte, yasamin o siire sinen canliligindan ve uyumundan (ritm) geliyor. Basit, biçimsel bir uyum degildir artik burada söz konusu olan. Siiri yazan kisinin solunumu, kalbinin atislari, sesinin tonu gibi bir seydir.'' (s. 97). Timuçin Özyürekli, siirlerinde bu hayati unsurlari sanatsal bir dil ve sosyallesebilmis bir dize kimligiyle sunuyor bize.
Siirin islevli olmasindan yanadir sairimiz. Bunu kaba, sloganci, ögretici (didaktik) anlaminda almayacaksiniz elbetteki. Yasamin savunucusunun, estetik ve yetkin bir zeminde gerçeklestirilmesi anlaminda bir islevliliktir bu. Bu yüzden, bos dizeler kuranlari imler okura. Hayati karsilamayan sözler üretenler: ''dumanli gözlüklerimizin ardina çekilip/ uzun ve bos dizeler kuran bir sairi okuyoruz'' (Yazin Denizlerinden Buruk Bir Aciligi Duyarak, s. 16).
Timuçin Özyürekli Siiri'nin bir genel özelligi de, siirinin basliklarinin çok uzun olmasi. Sanki siire baslik degil de, siirden dizeler olsun, içerikten kopmasin bu basliklar diye düsünüyor. Ne güzel...
''Merhaba Yasamak''la süren poetik yolculuk:
Merhaba Yasamak, 1983'ün nisan ayinda Dayanisma Yayinlari'nin yayimladigi bir siir kitabi. Timuçin Özyürekli'nin hayata bakisini, daha adindan baslayarak sergileyen bir kitap. Temel izlekleri, yine sosyal hayat, bu hayatin içinde yasayan arbedeler, savrulmalar, issizlik belasi, geçmise, birakilan sehirlere, yitip giden arkadasliklara duyulan özlem olarak belirginlestirilebilir. Gelisen çag, degisen deger yargilari, ama bir yanda gözlerini denizalti periskobu gibi dis dünyaya çeviren sairin düsünce ve duygularinin yansittiklari var hep. ''Merhaba Yasamak'' diyebilecek kadar umutlu;
''Kent ölüyor. Her yer sis içinde/ Soykirima ugramis kargalar/ siyah lekeler halinde/ bir görünüp bir kayboluyorlar/ Günes kimbilir nerede?'' (12 Ocak 1982/ Ankara, s. 15) dizelerinde oldugu gibi biçimini, sesini, yapi taslarini yenilemis bir solukluluk ve sorgulayici bir yaklasimla ''günesi'' arayan bir yürek...
''Safagin Bugusu''yla, bu ikinci kitap arasindaki en büyük farklilik, dis yasamin siire sinen özünün, biçimde yaptirdigi sözdizimsel, solugu ayarlatan, özü öne çikartan yapilanisidir bence. Sözcük dizilisi, cümle yapisini belirginlestirmekle kalmiyor, ritmi de tam bu noktada ortaya koyuyor. Sabit ritmik vurgu, dizeler arasindaki geçirgenligi saglamaya yönelik olarak öne çikartiliyor. ''Hayat Seni Çagiriyor'' (s. 20, 21), ''Uzansam Gökyüzüne Bir Avuç Kar Alsam'' (s. 23) örnek siirler.
Bir dönemin tanikligina devamdir bu kitaptaki siirlerde öne çikan öge:
''safakleyin uykular bölünür/ hiçkiriklar kimsesiz duvarlarda/ yataklar devrilir/ kitaplar sarilir götürülür/ kirik bir bahar dali/ sarisin çocugun gözlerinde'' (Bellegine Kazinan Ayrilik Olsun, s. 25). Konusma diline yakin, Özyürekli'nin özgün yarati sözcükleriyle beslenen (yukaridaki alintida ''sabahleyin'' diye bildigimiz sözcügün ''safakleyin'' diye siirde isleve alinmasi) poetik zenginlik...
Yüregini hayatla sinayan bir sairin duygu dolu sesidir ''Merhaba Yasamak'' siirinin bize yansittigi:
''yeni yürüyüslere hazirlamaliyim kendimi/ dostlara yüksek sesle siirler okumaya/ dostlardan yüksek sesle siirler dinlemeye/ çünkü hayat bütün güzellikleriyle karsimda/ beni bekliyor: hirçin, uslanmaz, bastan çikarici.../ güle güle hüzün, elveda kahreden ölüm,/ merhaba yasamak...), (Merhaba Yasamak, s. 47).
13 yil aradan sonra yeni bir kitap: ''Ufkumuz Sonsuz''
Siire gönül vermis, siiri hayatinin bir parçasi olarak kabul etmis bir insan olan Özyürekli'nin, neden kitap yayimlamaya 13 yil ara verdigini merak ediyorum. Yasam sartlarinin zorlugu mu, hastalik mi, yazin ortaminin bulanikligi mi, yazinsal ürünlerin ve yaraticilarinin ülkemizde degerinin bilinmezligi mi?.. Belki hepsi, belki hiçbiri. Bunca yildan sonra da olsa, Timuçin Özyürekli'yi, kitabiyla yeniden edebiyat dünyamizda görmek sevindirici. Adam Sanat, Gerçek Sanat, Mècène dergi ve gazetelerinde zaman zaman siir ve yazilar yayimliyordu, ama kitap bir baska oluyor...
1 Aralik 1995 tarihli Mècène Kültür, Sanat, Edebiyat gazetesinde siir anlayisini söyle ortaya koyuyordu Özyürekli, ''Firtinali Günlerde Siir'' adli yazisinda: ''Insanlar çogunlukla günlük yasantinin karmasasinda kaybolup giderler. Yalnizca kendilerini çevreleyen dünyanin çeliskilerini hissedip, öz yasantilarinin hayat karsisindaki tavrini belirlerlerken sanata yaslanirlar. Sözcükler siir dizelerinde onlara seslenirler. Daha güzel, çagcil bir toplum yolunda verecekleri mücadeleye destek olan siir yüreklerini sicak tutar. Çünkü siir gerçekligi, hayatin gerçekligini yeniden üretirken yasanilanlarin yansimasini da üstlenir. ''Timuçin Özyürekli'nin üç siir kitabinda da ayni duyarliliklar var, kopma yok. Ayni estetik duyarlilik sürüyor: Degisen, siirin içsel sorunlarindan kaynaklanan, yeni teknik-siirsel gelismelerin getirdigi buluslar olarak çikiyor karsimiza. Dilde, estetik yenilenme diyebiliriz buna. ''Yogunlasmis bir emek ve yasanti olmali siir. Ardinda, çizilmis binlerce çizgiyi; söylenmis, yazilmis, ama üzeri karalanmis binlerce sözcügü yasanmis, denemis, degerlendirilmis anlari tasiyan ama bunlari göstermeyen emek ürünü bir yapi olmali.
''Bir de, hiç gün yüzü görmemis bir sey söylerken bile onu o denli bizim, o denli bizden yapmali ki, bunlari daha önce neden bizim düsünmemis oldugumuza sasalim!
''Kisisel acilari, sevinçleri, düsünceleri ancak 'ben' katindan 'biz' katina çıkarabilirsek bir sanat yapitinin gerecini elde etmis oluruz.'' Bu alintilar, Mehmet H. Dogan'in ''Siirin Yalnizligi'' adli deneme, inceleme, elestiri kitabinin 50. sayfasindan. Sanki Timuçin Özyürekli siirini tarif için yazilmis: Bu siirin izdüsümü. Hayatiyla siirini bütünlestirmis, yasadiklarini siirine yedirmis bir sair Özyürekli. ''Ben''den ''biz''e ulasabilmis bir sanat insani:
''takvimlerin zamansizligi baslamistir/ kalbinden süzülen ince sizi kusatir dünyayi/ hatira defterlerinin yapraklari arasinda/ eski fotograflar, kurumus papatyalar.../ sesinin gür tinisi sarsmakta bombos odalari/ uçurtmalarda kalan çocuklugun/ eriyor güvercin alacasinda//.../ ''egil de yüzüne savki vursun/ hayati zorlayan akarsuyun''... (Yorgun Bir Yürekle, s. 8)).
''Ufkumuz Sonsuz''da yer alan siirler, olgunlasmis, hayati kalbinde, teninde duyarak yasamis bir sairin sesini duyurur bize. Daha bir duygusal tonlamayla dökülmüslerdir kalemlerden. Geçmise özlem, arkadaslarin hatirlanmasi, yasanan acilar, hüzünlü anlar, kirikliklar, hesaplasmalar siirlerin belirgin tem'leridir. ''Sana Uzaktan'', siiri, su yukarida yazilanlari en iyi açiklayabilecek bir örnek: ''sorularla gel bana sesin titremesin/ sana yalnizligi anlatayim, ayriliklari/ bir kadin nasıl öpülür dudagi kanatilarak?/ kirpikleri, bugulu gözleri nasil sarilir?/ hasret agriları çeken yorgun yürekle/ oturup aci çaylar içelim, aglayalim...'' (s. 14). Bir çocuk duyarliligi var bu siirde. Bir sairin çocukça duyarliligi...
Ufkumuz Sonsuz adli siir kitabinda Özyürekli, 1989 Ankara TAYAD Siir Birincilik Ödülü'nü aldigi 'Bizim Insanlarimiz' adli siirine de yer vermis. Dokuz bölümlük, uzun bir siir.
Timuçin Özyürekli'nin bir daha okurlari, edebiyatçiları bu kadar uzun süre bekletmemesini diliyorum. Yazimin girisinde de belirttigim gibi yayimlanmayi bekleyen çok dosyasi var. Özellikle son yillarda yazdiklarini bir an önce günyüzüne çikartmali. (Öncellikle de, ''Sekspir Siirleri'' adli dosyasini) Ve son söz yine Özyürekli'nin bir siirinin:
''yanlis baharin tutsagiyiz/ yüregimizi kimseye açamiyoruz/ kapilar gürültülü çaliniyor/ perdeler ölüm agirliginda....//(...)// yeniden zulüm çagrilari okunuyor/ kulagimizda çinliyor sahmeranin sesi/ karanligin magmasinda yok olup/ dört bir yana saçiliyoruz//(...)// artik kimse kimseyi tanimiyor/ en bildik yüz simdi yabanci/ korku gezinip kilitliyor odalari/ seslensek, sesimiz daglari asmiyor// (...)// gözlerimiz selamlasiyor sokaklarda/ eylülün hüzün ve dehsetiyle sarsilip yasiyoruz, sanki yeryüzü cehennem/ Bizler taze sürgün bir kiraz dali.''
Cumhuriyet Kitap Dergi, 06 Nisan 2000, Sayi: 529, Sayfa: 12-13