Ahmet Hamdi Tanpinar'in Siirler'i Yapi Kredi Yayinlari arasinda yayimlandi (Aralik 1999). Bir yasam boyu siire tutkuyla baglanmak ve sonuç: Kitaba girebilen 37 siir...
Tanpinar'i ne kadar sevdigimi yazilarimi okuyanlar bilir, ama benim sevdigim Tanpinar, romanci Tanpinar'dir, denemeci Tanpinar'dir, edebiyat düsünürü Tanpinar'dir. Sair Tanpinar'a gelince... Dogrusu, fazla önemsenecek bir sair oldugunu sanmiyorum. Tanpinar da farkinda bunun. Ahmet Hamdi Tanpinar'in Mektuplari'ndan (Hazirlayan: Zeynep Kerman, 1974) alintilarla açiklamaya çalisacagim.
Paris'ten Adalet Cimcoz'a 20 Mart 1960'ta yazdigi mektupta söyle diyor Tanpinar: "...Müthis bir yikilis içindeyim. Kendi harabemde oturuyorum. (...) Belki bir seyler yaptim; fakat tam istedigimi degil. Benim istedigim insanin ötesiydi, yoksa satihtan toplama empresyonlar, sark sanatlarinin tek hususiyeti, her türlü acemiligi mazur gösteren ve hatta tatlı kilan bir ekspresyonizm degildi. Musikî bu derinligi mükemmellestirmek, ona sekil vermek için lazimdi. Siirin ne oldugunu biliyorum ve yapamadim. (Italikler benim. - FN) Dostlar Halk siirini, Karacaoglan'i filan seviyorlar. Bana bunlar çocuk agziyla konusan Nasreddin Hoca, bâkir olduklari için kendilerini genç ve taze zanneden ihtiyar kizlar gibi geliyorlar. Satihtan toplanmis, herkesin mali seyler. Ufak onarmalar, göz süzmeler, kedi yavrusu da yapar onu. Sanat ayri bir sey. Hele siir büsbütün ayri. Siir, dili, piano filân gibi sahsî bir âlet haline getirmek sanatidir." (ss. 203-204)
Tanpinar'ın Yahya Kemal sevgisi, saygisi, hayranligi bilinir; Ahmet Kutsi Tecer'e, 1939'da Istanbul'dan yazdigi mektupta söyle diyor: "Sana biraz havadis: Geçen aksam Yahya Kemal'i gördüm, yanimda Muhip de (Ahmet Muhip Diranas - FN) vardi. Sofraya:
Bezm-i safâya sâgar-i sahba (sarap kadehi) gelir gider
Güyâ ki cezr ü meddile deryâ gelir gider
beytini okuyarak geldi, biz derhal komplimani yapistirdik; 'Bu sizin gelisiniz beyefendi!' dedik ve iyice dalkavukluk ettik. Üstad sarhostu, açildi. Saga sola basti küfürü. Nihayet bir yarim saat kadar da bizim nesirleri methetti, sonra 'siirden vazgeçin' dedi. 'Onu yapmayin, o benimle bitti. Müsaadenizle o isi ben yaptim. Artik yapamazsiniz' diye bir baba nasihati verdi. Vâkia ilk önce çok kizdim, fakat bilâhare Bülbül manzumesi bu söze hak verdi. Siir Yahya Kemal'le bitmiyor, burasi muhakkak, ama ben bu isi pek beceremiyorum." (s. 36)
Tanpinar, Mayis 1953'te "Adalet, Mehmet Ali'ye (Cimcoz'lar) yazdigi mektubun sonunda söyle diyor: "Yahya Kemal'in size gelisine çok memnun oldum, demek mübarek benim gitmemi bekliyormus. Olur sey degil!" (s. 86)
Yahya Kemal için "mübarek" diyerek öfkesini açiga vuran Tanpinar, 25 Haziran 1953'te Adalet'e (Cimcoz) yazdigi mektubu söyle bitiriyor: "Ve ben bu mektubu üstadimin, biricik sâirimin, Valéry'nin, resmi altinda bitiriyorum." (s. 104)
Yahya Kemal hayrani olarak büyüyen Tanpinar, Yahya Kemal'e öfke duyar gibidir, Valéry, birden Tanpinar'in "biricik sairi" oluveriyor. Bu degişim siirlerine de yansir: "Hatirlama" adlı siirinden iki dize: "Bir masal meyvasi gibi paylastik/ Mehtabi kirilmis dal uçlarindan..." Ne var ki Orhan Veli, Valéry'nin "Dost Orman" adli siirini çevirmekte gecikmez: "Gökte ay masaldaki meyve/ Bölüstük o sihirli meyveyi..."
Tanpinar Yahya Kemal adli incelemesinde (Ikinci baski, 1982) Yahya Kemal'in hakkini teslim eder: "Bazi gazellerde ve bilhassa rübailerin bazilarında, Yahya Kemal dilin yüz senelik tecrübesi üzerinden atlayarak bugünkü Türkçeyi dogrudan dogruya eskiden çekip çikarir gibidir..." (s. 199)
Tanpinar, Mektuplar'da, yalnizca bir defa nesnel davranmaya çalisiyor: "Birkaç gündür hep Yahya Kemal'i düsünüyorum. Ölmüs bir adam gibi degil. Tanidigim bir insan gibi. Ne idi? sualine cevap ariyorum. Sahsiyetinin bana en büyük fârikasi snopluktan iz bulunmamasi gibi geliyor. Kendine sadik adamdi. Hepimiz resim, musikî, su, bu, Sartre'in tiyatrosu, Cocteau'nun piyesi, hattâ içtimaî meselelerde kendimizi az çok aldatiyoruz, aldatiriz. O hiç aldatmazdi. En iptidai bir adam gibi sevdiginin ve inandiginin ve hattâ çok iyi bildiginin ortasinda ve içinde idi." (s. 252. 12 Mart 1960)
Mehmet Kaplan, Tanpinar'in Siir Dünyasi (Ikinci baski, 1983) adli kitabinda "Tanpınar'ın Hatıra Defterinin Son Satırları"nı yayımlamış: "...Sagcilara göre ben angajmanlarim -Huzur ve Bes Sehir- hilafinda sola kayiyorum, solu tutuyorum. Solculara göre ise ezandan, Türk musikisinden, kendi tarihimizden bahsettigim için irkçilarin degilse bile, sagcilarin safindayim. / Halbuki ben sadece eserimi, sahsen yapabilecegim seyi yapmaya çalisiyorum. (...) Hiç kimsenin, Yahya Kemal hariç, tesiri altinda kalmadim. Okuduklarim da onunla muvazene kurdu, (Italikler benim. - FN) hülâsa 'evolué' ettim, fakat degismedim." Tanpinar'in "Hatira Defteri" tamamlanmamis bir cümle ile bitiyor: "Etrafimdaki sükût 'conspiration'unu..." Kahredici bir dert yanma... Yazik ki bugünleri göremedi. Tanpinar bu satirlari ölümünden 13 gün gönce yazmis... Yahya Kemal'e, sonunda borcunu ödeyerek... (Siirler'e "Tanpinar'in Siirleri Için Önsöz Arayisi"ni yazan Oguz Demiralp, "Yahya Kemal'in sairligini yere göge sigdıramamış Tanpınar. Ama onun şiirinden bilinçli olarak ayrılmış, Paul Valéry'den yola çıkarak kendi estetiğini, Türkçe'de yeni bir şiirceyi kurmaya çalışmış." diyor. Oysa Tanpınar'ın ölümünden 13 gün önce yazdıkları apaçık ortada: "Hiç kimsenin, Yahya Kemal hariç, tesiri altinda kalmadim.")
Mehmet Kaplan'in Tanpinar'in Siir Dünyasi adli kitabi, ögrenciler için yazilmis bir ögretmen kitabi, siiri gerçekten sevenlere, izleyenlere fazla bir sey söylemiyor. Tanpinar'ı "neslinin en kuvvetli ve en mükemmel sairi" olarak degerlendiren Mehmet Kaplan'in kitabinin sonunda vardigi yargi su: "Tanpinar, 1900-1950 yillari arasinda hece ile vücuda gelen siirin saheserlerini yaratmistir. Bu devrin hececileri arasindan tek bir isim seçmek lâzim gelse, ben sahsen onu seçer ve son çag Türk siirinde tek basina mermer bir âbide gibi yükselen Yahya Kemal'in yanina yerlestirirdim." (s. 243)
Abartmali bir yargi. Ögrencinin hocasina iltimasi. Oysa Tanpinar açikça "Siirin ne oldugunu biliyorum ve yapamadim." diyor.
Mehmet Kaplan, Tanpinar hakkindaki yargisini belirtmeden önce, hece vezniyle yazmis bazi sairleri aniyor: Necip Fazil, Ahmet Kutsi, Ahmet Muhip, Cahit Sitki; Ahmet Muhip'i söyle degerlendiriyor: "Önceleri Tanpinar'in tesiri altinda kalan Ahmet Muhip Diranas, daha sonra kendisine has, fakat yine de Tanpinar'in estetigine yakin siirler yaratir." Ahmet Muhip'te "önceleri" bir etki söz konusu ise akla Tanpinar'in degil baska iki sairin adi gelmelidir: Ahmet Hasim ve Baudelaire. Bu, bir. Ikincisi de su: Ahmet Muhip'in "Kar" siiri ya da "Olvido"su düzeyinde bir siir bulabilir miyiz Tanpinar'da?
Tanpinar'in siirlerini Yapi Kredi Yayinlari'nin nefis baskisindan yeniden okudum; ancak iki siiri zaman zaman yeniden okuyabilecegimi fark ettim: Biri, Tanpinar'in en ünlü siiri, "Bursa'da Zaman", öbürü "Her Sey Yerli Yerinde". "Bursa'da Zaman"i okumayan okur yazar kalmamistir herhalde, ama "Her Sey Yerli Yerinde" pek bilinmez, o güzelim siirden size üç "dörtlük":
Her sey yerli yerinde; havuz basinda servi
Bir dolap gicirdiyor uzaklarda durmadan,
Esya aksetmis gibi tilsimli bir uykudan,
SarmasIklar ve böcek sesleri sarmis evi.
Her sey yerli yerinde; masa, sürahi, bardak,
Serpilen aydinlikta dallarin arasindan
Büyülenmis bir ceylan gibi bakiyor zaman
Sessizlik dökülüyor bir yerde yaprak yaprak
Her sey yerli yerinde bir dolap uzaklarda
Azapta bir ruh gibi gicirdiyor durmadan,
Bir seyler hatirliyor belki maceramizdan
Kuru güz yapraklari uçusuyor rüzgârda.
Tanpinar ve Anilar
Tanpınar'in bu siirini çok sevmemde anilarin da etkisi var.
Erzurum Lisesi'nde en sevdigim ögretmen Sitki Dursunoglu idi. Edebiyati seven, sevdiren, ögrenci dövmeyen bir ögretmen. Yazik ki sadece 9. sinifta okuttu bizi. Yil, 1945. Lise bitirme sinavlarinda Sitkı Bey de bulunuyordu. Bir soru sordular. Sözü benden önce Sitki Bey aldi, sorunun cevabini verdi, bana da "En son yazdigin siiri oku." dedi. Okudum. "On" verdiler. Çiktim. Disarda arkadaslar bekliyorlardı. Neler soruldugunu ögrenmek istiyorlardi. Olanlari anlattim. Bastik kahkahalari. O sirada sinav odasinda bulunan bir arkadas telasla odadan çikti, "Sitki Bey o siiri yazip vermeni istiyor." dedi. O gün Sitki Bey'le konustuk. "Hamdi'nin (Ahmet Hamdi Tanpinar) bir siiri var, Basak'ta (Erzurum Halkevi dergisi) yayimlayacagim. Senin siirinde de o siire benzer bir hava var, bunun için birlikte yayimlamak istedim." dedi. Yayimladi da. Tanpinar, Sitki Bey'i çok sever, sayardi. Merakli okur, Mektuplar'in 205. sayfasina bakabilir.
1956'da ilk kitabim Insan Tükenmez yayimlaninca hemen toplatilmis ve bir zamanlarin belali maddesi 142'den yedi buçuk yil hapis istemiyle yargilanmistim. Ilk bilirkisi kurulu, üç ceza hukuku profesöründen olusuyordu; "komünizm propagandasi vardir" diye rapor verdiler. Rapordaki cehaleti belirttik. Ayni bilirkisiler ikinci bir rapor verdiler, gene "komünizm propagandasi var" dediler. Bereket marksizmi de, edebiyati da bilmiyorlardi. Bilirkisi raporunun yürekler acisi halini gözler önüne sererken rahmetli Mehmet Ali Aybar'la birlikte çalismistik. Sonunda içlerinde Ahmet Hamdi Tanpinar'in da bulundugu yeni bir kurul olusturuldu. O zamanlar 2. Agir Ceza Mahkemesi Sirkeci'deki Büyük Postane'nin üst katindaydi. Nedense beni de çagirmislardi. Kapida beklerken iki bilirkisi (Prof. Hifzi Timur, Burhan Felek) suratima bile bakmadan salona girdi. Tanpinar, salona girerken bir an durdu, dostça gülümseyerek, tatli tatli bakarak, "Kaygilanmaya gerek yok." der gibiydi. Tanpinar'i hep o gülümser haliyle hatirlarim. Nur içinde yatsin...
Cumhuriyet Kitap Dergi, 06 Nisan 2000, Sayi: 529, Sayfa: 3