Hep hayati yansitti...
Adem Ayakta
Günümüzde
sinema endüstrisine ve genel sinema anlayisina ragmen kendi yolunda giderek var
olmayi basaran yönetmenlerin sayisi fazla degil. Bu konu açildigi zaman, akla
hemen Ken Loach (1936) gelir. Biyografisine bakildiginda, neredeyse 40 yili
bulan yönetmenliginin mücadeleyle geçtigi görülüyor. Filmlerinde de kendisi
gibi çabalayan, kötü sartlari degistirmek için ugrasan insanlari anlatti.
Kamerasini hep Ingiliz isçi sinifinin günlük yasamini, sIkInti ve açmazlarini
göstermek için kullandi. Anti-Stalinist bir Marksist olarak, daha isin basinda
sinemanin toplumu degistirmede rol oynayabilecegine inanmisti. Burada biraz
geçmise dönüp, Loach'in nasil bir ortamda sinemaya yöneldigini animsamak
yararli olabilir.
1950
ve 1960'li yillarda Ingiliz sinemasinda yeni bir dönem baslatan "özgür
sinema" (Free Cinema) akimi, Hollywood'un yapayligina ve göz
boyamaciligina bir tepki olarak gelismisti. Lindsay Anderson ve Karel Reisz
önce elestirileri, sonra da belgeselleriyle farkli bir sinema anlayisinin önünü
açtilar. BBC televizyonunda yapimci olarak çalisan Tony Richardson da onlara
katildi. Richardson 1958'de "Öfke" (Look back in Anger), Reizs
1960'ta "Cumartesi Gecesi, Pazar Sabahi" (Saturday Night and Sunday
Morning) ve Anderson 1963 yilinda "Sporcunun Hayati" (This Sporting
Life) filmleriyle özgür sinemanin karakteristik örneklerini verdiler. Bu
filmler Ingiliz isçi sinifinin günlük yasami hakkinda ayrintili gözlemler
sunuyordu. Ancak bunlarin sadece içerigi degil, sinema dilleri de farkliydi.
Özgür sinemacilar, o yillarda yeni gelistirilen el kamerasi gibi hafif
ekipmanlar ve dogal isik kullanarak filmlerine, anlatilanlar sanki oldugu anda
çekilmisçesine gerçekçi bir hava kazandirmislardi.
Ken
Loach, 1963 yilinda stajyer yönetmen olarak BBC televizyonuna girdi. Bazi
popüler dizilerin kimi bölümlerini yöneterek deneyim kazandi ama, asil çikisini
BBC'nin "Çarsamba Oyunu" (Wednesday Play) programi için çektigi TV
oyunlariyla yapti. Bu oyunlardan, yersiz yurtsuzlari ele alan "Cathy Come
Home" (1966) o kadar etkili olmustu ki, Ingiliz parlamentosu ilgili
kanunlarda degisiklik yapmak zorunda kalmisti (Aktaran: David Gritter,
Electronic Telegraph Saturday 1 Februrary, 1997, sayi 617). Belgesel drama
türündeki yapimla Loach bir Italyan festivalinde ödül kazandi (Italia Festival
Prize) ve bunun sagladigi ün ve mali olanaklarla ertesi yil ilk sinema filmini
çekti: "Poor Cow" (1967).
Film,
Londrali bir genç kizin mutluluk arayisini konu ediniyordu. Genç Joy (Carol
White), yasadigi toplumu ve toplum içindeki yerini dogru degerlendiremedigi
için hep yanlis yapar ve mutlu olayim derken bir serseriden digerinin kucagina
düser. Genç kiz bu kisir döngüden, ancak toplum içindeki konumunu görebildigi
zaman kurtulur. Yönetmen, bu filmden 31 yil sonra, 1998'de bir gazeteciye söyle
diyecekti:
"Piyasadaki
filmlerin çogunun sagci ve altmetni var. Silahli birey, yalniz süvari, herkese
üstün gelen kahraman figürü aslinda hayli sagci bir yaklasimdir. Filmlerimle,
bu egilimi biraz karsi yöne çektigimi hissediyorum. Insanlara kendi sorunlarini
isbirligi ve ortak cesaretle çözebileceklerini göstermek istiyorum. (Bak: David
Gritter, Christian Science Monitor, 3.7.1998)."
Bu
sözler, yönetmenin sinema anlayisini ve topluma bakisini özetliyor. Loach,
bütün çalismalarinda bu yaklasimi korudu.
Dönüstürücü
filmler...
Loach
1969'da çektiği "Kes"de, "Poor Cow" filmindeki gibi,
toplumun yoksul sinifindan genç bir insanin mutluluk arayisini ele aldi. Bir
madenci kasabasinda yasayan 15 yasindaki bir delikanli, iç burkucu bir yalnizlik
içindedir. Kimseden bir yakinlik göremez. Sonunda, kendi yetistirdigi bir sahinle
"dost" olarak, yasama gücü kazanir... Karakterlerin psikolojisine
verdigi önem ve siirsel atmosferiyle "Kes", bugün Ingiliz sinemasinin
1960'larda çikardigi kayda deger filmler arasinda yer aliyor. Egitim sistemine
ve insanlari birbirine yabancilastiran toplumsal yapiya yönelik elestiriler,
güncelligini koruyor.
Bu
film Ken Loach'in iki yil sonra, 1960'larda yönettigi "In Two Minds"
adli TV oyununu sinemaya uyarladi: Family Life (1971). Yine belgesel drama
türünde olan yapim, basarili bir film oldugu halde, sinirli sayida salonda
gösterildigi için, para kazandirmadı. Gerçek bir olaydan yola çikilarak yapilan
film, o dönemin Ingiliz kurumlariyla bir hesaplasma girisimiydi. Geri kafali
ailesinin baskilari yüzünden sinirleri bozulan 19 yasindaki Janice (Sandy
Ratcliff), bir klinikte tedavi altina aliniyor, ama bu kez de kendi yaklasimlarini
uygulamak isteyen doktorlar arasindaki çekismenin kurbani oluyordu.
Gerçek
mekânlarda, daha önce hiç sinema oyunculugu yapmamis kisilerle çektigi
"Family Life" kötü dagitim yüzünden is yapmayinca, Loach uzun bir
süre baska film çekemedi. 1979'da yönettigi "Black Jack", konusu 18.
yüzyil Ingiltere'sinde geçen bir serüven filmiydi. Loach'in tarzindan emin bir sekilde
çektigi bu parlak ve siirsel film, küfürbaz mizahiyla yönetmenin coskusunu yansitiyor.
Ama, ayni zamanda büyüme sorununu duyarlilikla ele aliyor ve psikolojik rahatsizligi
olan kisilere karsi gösterilen insanlik disi tutumu da elestiriyor (Lexikon des
Internationalen Films, 1991, Cilt 1, s. 350). Loach, "Black Ôack"de,
bir önceki filmi "Family Life"da (Aile Hayati) ele aldigi sorunlari islemeye
devam etti. Burada da, ailesinin "akil hastanesi"ne kapatarak bastan
savmak istedigi hasta bir kiz var. Filmin delikanlisi ve hasta kiz, bir kaçak
idam mahkûmuyla birlikte nice badireler atlattiktan sonra, mutlu sona ulasiyorlar...
Loach,
1980'lerde de "Gamekeeper" (1980), "Looks and Smiles"
(1981) ve "Anayurt" (Fatherland, 1986) filmlerini çekti.
"Gamekeeper", zekice kurgulanmis bir öykü araciligiyla, Ingiliz
toplumunun kati sinifsal yapisina yönetilmis incelikli bir elestiriydi.
"Özgür sinema" anlayisinin basarili bir örnegi olan "Looks and
Smiles", Ingiliz isçi sinifindan bir gencin bir türlü is bulamayisini
anlatmaktaydi. Loach, her filminde oldugu gibi burada da profesyonel bir teknik
ekiple, ama amatör oyuncularla, gerçek mekânlarda çalismis, izleyenlerin asla
unutmayacagi anlar yasadigi bir çalisma ortaya koymustu. "Looks and
Smiles", yönetmenin adini daha genis çevrelere tasiyan bir film oldu.
"Anayurt" ise (Fatherland), Loach'in Ingiltere disinda bir ülkenin
sorunlarini isledigi ilk çalismasiydi. Sarkilari devlet politikasina ters düstügü
için Dogu Almanya'ya alinmayan bir bestecinin kendisi ve ülkesinin geçmisiyle
hesaplasmak zorunda kalmasini anlatan bu yapimdan sonra, yönetmen 1990'a kadar
suskun kaldi.
Gizli
ajanda ve ayaktakimi...
Ken
Loach'a gerçek anlamda ün kazandiran film "Gizli Ajanda"dir (Hidden
Agenda, 1990). Türkiye televizyonlarinda "Gizli Dosya, Gizli Rapor"
gibi degisik adlarla gösterilen bu filmde, yönetmen ilk kez profesyonel
oyunculara yer verdi. Sürükleyici bir siyasal gerilim filmi olan "Gizli
Ajanda", baskici rejimle yönetilen her ülkede yasanmis "yargisiz
infaz"lardan birini konu edinmekteydi: Demir leydi Thatcher'in hüküm sürdügü
1980'lerde, Ingiliz polisi Kuzey Irlanda'da bir Insan Haklari Örgütü üyesini
öldürür. Hükümet, bu olayi aydinlatmasi için bir polis müfettisini bölgeye
gönderir. Ancak, müfettis çok önemli bilgilere ulastiginda, hükümetin niyetinin
olayi aydinlatmak degil, örtbas etmek oldugu anlasilir...
Loach
1991'de "Ayaktakimi" (Riff-Raff) ile yeniden Ingiliz isçi sinifinin
günlük hayatina egildi. Gerek bu film, gerekse "Yagan Taslar"
(Raining Stones, 1993) ve "Ladybird, Ladybird" (1994), onun kendi
toplumunun gerçekleriyle yüzlesmek ve hesaplasmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceginin
kanitlariydi. Loach "Ayaktakimi"nda, kati gerçekler karsisinda düs kirikligina
ugrayan bir insaat isçisinin basindan geçenleri; "Yagan Taslar"da, kizinin
gündelik ihtiyaçlarini karsilamak için her yolu deneyen issiz bir adamin çirpinislarini
anlatti. "Ladybird, Ladybird" ise devletin yardimina muhtaç yoksul
bir anneyle, çocuklarini elinden almak isteyen kurum arasindaki mücadeleyi islemekteydi.
Yenilmez
kahramanlar yerine, basit, siradan insanlarin sIkIntili günlük hayatini
anlatarak, çözüm yollari bulmak için onları düsünmeye tesvik eden bu filmlerin
ardindan, iki ilginç çalisma geldi. "Ülke ve Özgürlük" (Land and the
Fredom, 1995) ve "Carla'nin Sarkisi" (Carla's Song, 1996). "Ülke
ve Özgürlük", 20. yüzyil solunun geçmisinde bir travma olarak yer eden Ispanya
Iç Savasi'na sogukkanli bir bakisla yaklasiyor ve savasi Frankocu güçlerin
kazanmasinin nedenleri üzerinde duruyordu. 1987'de, Sandinist yönetimle Kontra
çatismasinin en siddetli oldugu dönemde geçen "Carla'nın Sarkisi",
yine bir geçmisle yüz yüze gelme denemesinin öyküsüydü. Loach, bu temayi
1998'de gerçeklestirdigi "Benim Joe" (My Name is Joe) filminde
yeniden ele aldi. Alkolizm tedavisi gördükten sonra, yeni bir hayata baslamak
isteyen bir insaat isçisiyle, sosyal güvenlik görevlisi bir kadin arasindaki
iliskiyi anlatan bir yapim, basrol oyuncusu Peter Mullan'a Cannes Film
Festivali'nde en iyi oyuncu ödülünü kazandirmisti. Ken Loach'in hemen bütün
filmlerinin bir ödül aldigi düsünülürse, insanlari durumlarini görmeye ve degistirmeye
çagiran bir yönetmene yapilan bu iltifat çok sevindirici...
Cumhuriyet Pazar Dergi, 02 Nisan 2000, Sayi: 732, Sayfa: 12-13
Öneri, katki ve elestiri
Yakamoz
Anasayfa