Amerika beni seviyor, ben de onu

Özgür Durgun

Gerek ürettigi yapitlar, gerek varolusu ile sanatçinin bir 'eylemci, kuramci' olduguna inanan, politikadan ekosisteme, sanat egitiminden yaraticilıga farkli alanlarda düsünce ve yapit üreten, sanatin engin okyanusuna cesurca yelken açan bir 'modern zaman samani'.

Kirim daglarinda...

Almanya ile Danimarka'yi birbirinden ayiran sinirda. Krefeld adli küçük bir kasabada dogdu. Koyu Katolik bir ailenin tek çocuguydu. Dogayla basbasa olmayi seven, pozitif bilimlere merakli bir çocukluk ve gençligin ardindan ani bir kararla savas pilotu olarak Alman ordusuna katildi. Sayisiz çarpismaya katildi, defalarca ölüm tehlikesi atlatti, Ingilizlere esir düstü ve ölümün solugunu çok yakindan hissetti...

Kirim semalari üzerinde rutin uçuslarindan birindeydi. Uçagi beklenmedik bir saldiriyla Ruslar tarafindan bombalandi ve daglik bir bölgeye düstü. Bölgenin göçebe halki Tatarlar tarafindan bulundugunda bir mucize eseri yasiyordu, ancak dondurucu karda saatlerce hareketsiz beklemek zorunda kaldigi için bilincini yari yariya yitirmisti. Göçebeler, onu günlerce keçe ve yag ile isitarak yasama döndürdüler.

Özgürlestirici sanat

"Yüzde 10 müzik, yüzde 25 mimarlik, yüzde 12 desen, yüzde 18 ayakkabi yapimi, yüzde 30 resim ve yüzde 5 kokudan olusan bir sanat yapiti düsleyin..." 60'larda. Özellikle Amerika'da yankilar uyandiran sanat akimi Fluxus kendisini böyle tanimliyordu. Savasin ardindan Almanya'ya dönen Beuys, çesitli yorumlara göre geçirdigi kazanin etkisiyle, tip ögrenimi ya da pozitif bilimlerde kariyer yapmak gibi fikirleri bir tarafa birakmis, sanat egitimi almaya karar vermisti. Düsseldorf Sanat Akademisi'nde desen agirlikli çalismalar yapiyor, bir yandan da bilimden felsefeye sanat tarihinden güncel politikaya uzanan çesitli konularda sürekli okuyordu. Bu dönemde sanat görüsünü olusturmaya baslayan Beuys, Nam June Paik, Emmet Williams gibi sanatçilarin öncülügünü yaptigi Fluxus hareketinin ''sanata devrimci bakisi saglamak, 'yasayan' sanati desteklemek ve onu sadece elestirmenlerin ve profesyonellerin tükettigi bir alan olmaktan çikartmak'' ilkesiyle kendi sanat anlayisi arasinda yakinlik kurmustu. Deneysellik, özgür yaratim ve sanatta disiplinlerarasilik gibi kavramlara Fluxusvari bir bakisla yaklasan Beuys eylemlerini ve islerini kurgularken sanat ile yasam arasindaki birlikteligi arastiran, bu iki alanin aslinda bütünlüklü ve tek bir içerige sahip oldugunu savunan Fluxus'tan ödünç aldigi, ''bilincin yeniden yapilanmasi'' ilkesine sIk sIk basvurdu.

Doga, ritüeller ve hayvanlar

Bitkiler, hayvanlar, doga olaylari küçük yaslardan itibaren Joseph Beuys'un ilgisini çekmisti. Iyi bir doga gözlemcisi olmasinin yani sira, bir deney insaniydi da. Ancak sanat üretiminde dogayi fiziksel degil, siirsel bir bütünlük içinde düsündü hep. Insan bedeni ise fiziksel varligiyla topragi, ruhsal varligiyla ise sonsuzluga aitti. Kimi kültürlerin ''koruyucu ruh'' olarak kabul ederek kutsal bir paye verdigi hayvanlar Beuys'un yapitlarinda da, özellikle bu nitelikleriyle yerlerini almislardi. Uçak kazasindan sonra yag ve keçeyle isinarak yasama geri dönen Beuys, kisisel ''mitolojik'' öyküsünü anlatan çesitli islerinde yag ve keçeyi sIk sIk kullandi. Performanslarinda ise kimi zaman ölü bir tavsani, kimi zaman kurt ya da ati kullanarak, gösterilerini birer ritüele dönüstüren ve onlarla iliskisini, kendisinin de bir hayvan oldugunu söyleyecek kadar ileri götüren Beuys, hayvanlarin çok özel sezgileri olan yaratiklar olduklarini söylüyor ve onlardan ögrenilecek çok sey olduguna inaniyordu.

Sanatin dönüstürücü gücü

''Çevremizde, yasamda, dogada gördügümüz her nesne kesfedilmeyi, sekil verilmeyi bekliyor. Ancak bizim kültürden anladigimiz o kadar sinirli bir kavram ki, yaraticilik payesini sadece sanata ve sanatçiya havale ediyoruz. ''Sayisiz konferans ve söylesilerinde altini israrla çizdigi bir gerçek vardi Beuys'un: ''Hepimiz birer sanatçiyiz''.. Yaraticilik ona göre, sanat alaniyla da sinirlanmamaliydi. Çünkü önemli olan özgür ve yaratici düsünceyi yasamin her alanina uygulayabilmekti. ''Kültür alaninda bir fildisi kule yaratiliyor. Üstelik bu kuleyi adina 'kültür' dedigimiz sistemin, egitim kurumlarinin ve medyanin kendisi bizzat insa ediyor. Bu hastalikli anlayis sanati müzelerde izole edilmeye mahkûm bir hale dönüstürüyor. Oysa daha evrensel bir sanat anlayisina ve disiplinlerarasi bir yaklasim sergileyecek egitim sistemine ihtiyacimiz var''.. Bu yüzden ''Sanat - Kapital ya da Yaraticilik - Kapital'' önermesi Beuys'un en sIk kullandigi manifestolardan biri oldu. Toplumun dönüsümünü saglayacak en önemli güç kapital degil, sanat ve yaraticilik olmaliydi, çünkü ''Biz, devrimin ta kendisiyiz. Sanat tek devrimci güçtür.''

Beuys için sosyal dönüsümü görünür kilan tek platform sanat eylemleriydi. Performans sanati bu anlamda, sahip oldugu iyilestirici ve dönüstürücü gücü sayesinde önemli bir misyon üstleniyordu. Anlamlar ve sembollerden hareketle olusturdugu performans ve eylemleriyle izleyicinin sezgileriyle ortaklik kurmaya çalisirken, insanoglunu duygu ile aklin beraberligine çagiriyordu. Sanat yasami boyunca 50'den fazla enstelasyon, 130 kisisel sergi ve sayisiz konferans gerçeklestiren Beuys, 70'lerden itibaren eylemlerine politik bir yön verdi. 71'de ''Dogrudan Demokrasi Organizasyonu''nu kuran Beuys, Köln sokaklarinda bu organizasyonu anlatan ''Parti Diktatörlügünden Nasil Kurtulunur?'' baslikli eylemler gerçeklestirdi.

Ilk kez 1974 yilinda ziyaret ettigi ABD'de de büyük bir ilgiyle karsilandi. Vietnam Savasi'na duydugu öfkeyle, uzun bir süre bu ülkeden gelen her türlü daveti reddetmisti. Sonunda iki galeriden gelen israrli davetleri geri çevirmedi ve ''Yeni Dünya''ya adimini atti. Kennedy Havaalani'na ayak basar basmaz, bir grup sanatçi tarafindan apar topar bir ambulansa bindirilerek serginin açilacagi galeriye götürüldü: ''I Like America and America Likes Me'' Performansinin adi bu kez (Amerika Beni Seviyor, Ben de Onu) idi. Sadece bir battaniye, Wall Street gazetesi ve asgari gida malzemesi esliginde günlerce bir odada yasadi. Ziyaretini performansa dönüstürmüstü. ABD'ye gelirken, beraberinde heykel ya da üretilmis herhangi bir sanat yapiti getirmemisti. Bunun yerine 'düsüncelerin sergisini' gerçekleştirmisti.

Politika, Beuys için her zaman, sadece günlük hayatin degil sanatin da ayrilmaz parçasiydi. ''Sanat varligimizi yönlendiren en temel faktör'' olarak yaratici gücün özgürlesmesinin tek yoluydu. Egitim reformu ve dünya çapinda silahsizlanmayi savunan Alman Ögrenci Birligi, sivil toplumun politik arenada daha fazla söz sahibi olmasini hedefleyen Dogrudan Demokrasi Organizasyonu, sair Heinrich Böll ile birlikte yasama geçirdigi ''Yaraticilik ve Disiplinlerarasi Arastirmalar Için Uluslararasi Özgür Üniversite'' gibi politik ve sanatsal olusumlarin kuruculari arasinda yer aldi.

Desen ve heykel, Beuys'un sanat yasaminin baslangicindan sonuna dek en çok ilgilendigi konularin basinda geldi. Baslangiçta genellikle manzara veya figür eskizleri üzerinde çalisirken sonraki dönemlerde düsüncenin ön plana çiktigi belli mesajlari olan bagimsiz biçimlere dönüsen yapitlar üretti: ''Tek söyleyebilecegim sey, eger bu çizimleri yapmamis olsaydim, siyasal isleri yapamayacak oldugumdur. Ne zaman eski çizimlerimden birini görsem, bunun tamamlanmamis, üzerinde çalisilmamis, dahasi baslanmamis oldugunu düsünürüm. Bunlarda inanilmaz çok sey var...''

Heykel ise ''her seyi kapsayan bir sanat araci''ydi. Beuys'a göre, Alman sanat tarihçisi ve Beuys uzmani Götz Adriani, Beuys'un heykel deneyiminde ''statükoya karsi çikan'' bir tavri benimseyecek kadar ileri gittigini belirtiyor. Beuys ise gerek desende gerekse heykelde ulasmaya çalistigi noktayi söyle tanimliyordu: ''Sanatin toplam kavrami son çözümlemede her seyi, yeryüzündeki tüm yaratici etkinlikleri kapsar.

Yalnizca sanatsal yaraticiligi degil, ayni zamanda toplumsal yaraticiligi, organizasyon ve egitim sorunlarini...''

Cumhuriyet Pazar Dergi, 2 Nisan 2000, Sayi: 732, Sayfa: 4-5

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa