Kendisinden sonrakileri zorlayan sair

Can Yücel

Vecihi Timuroglu

Sair, büyük sair, cins sair, birbirlerinden farkli kisiliklerdir. Sairi sair yapan tek öge siirdir. Kimi sairler, yazdiklari siirle, kendilerinden sonrakileri zorlarlar. Bunlar, büyük sairlerdir. Örnegin, Yunus Emre (....-1321), on üçüncü, on dördüncü ve on besinci yüzyillari ipotegine almis bir büyük sairdir. Bütün halk sairlerini zorlamistir. Nâzim Hikmet de (1902-1963), Bin Dokuz Yüz Kirk kusagini ve ardindan da, tüm toplumcu görüs sahibi sairleri zorlamistir. Bütün büyük sairler, ayri görüntüler verirler. Önceki anlayistan, insana yönelik evrensel degerlerle koparlar. Kimi sairler de vardir ki, kendisinden sonraki sairleri zorlamasalar da, kendisinden sonraki siire kaynaklik ederler. Kurumaz birer kaynak olarak, her çagda, yeni bir damara su verirler. Örnegin, Cemal Süreya (1931-1990) bunlardandir. Böyle sairlere "cins sair" denir. Her yeni, Cemal'den "can suyu" alacaktir. Büyük sairin bir talihsizligi vardir: Her zaman sinirda yasamak. Büyük sair, kendisinden önceki birikimin en halisini alir, gelecegi zorlar. Cins sair, kendisinden önceki en isiltili birikimi kullanir, yeni kusaklara birakacagi birikimi düsünmez. Cins sair için önemli olan, salt siiri yüceltmektir. Büyük sair, toplumsal sorunlari, siirinin temel ögesi yapar. Insanligin tarihsel gelisimi içinde, toplumlarin ve bireylerin adaletsizlikler karsisinda ugradigi durumlari yansitir. Yedinci yüzyilda yazilmis bir Çin siiri, insanin derdini sorun edinmis büyük sair için, evrensel niteliktedir.

Davali zengin, davaci yoksulsa
Zenginden yana isler yasa

Davaci yoksul, davali zenginse
Davalida kalir yine nizali arsa

Davaci da davali da zenginse davada
Özür diler çekilir aradan kadi

Davaci da davali da yoksulsa, bak,
Sade o zaman iste yerin bulur hak

1999 yilinda yitirdigimiz Can Yücel, insanligin bu tarihsel dramini yüreginde duymus, bu tarihsel durumu siirinde yansitmis bir "büyük sair"dir. O, gelecegi zorlayan sairlerdendir. Büyük sairlerin tarihe iki bakisi vardir: Geriye ve gelecege. "Simdi", büyük sairin sorunsali degildir, yasantisidir. Her sair gibi, büyük sair de, bir sinifin içinden çikmistir ve hangi sinif için savasim verecegini seçmistir. "Simdi", yasantinin gelismesine bagli oldugu gibi, ideolojik bir iliskiye de baglidir. Can Yücel, "simdi"yi, Cumhuriyetin devrimler sürecinde algiladi. Cumhuriyetin en önde gelen devrimci kisilerinden Hasan Âli Yücel'in oglu olmasi, dünya görüsünü olumlu etkiledi. Can Yücel'in bu gelismesi, ilk dönemlerde pek fark edilmedi. Birkaç aydin düsünür, devrimci çevrede yasayan birkaç genç tarafindan anlasilmak, yeterli degildir. Can Yücel, düsüncesinin ve siirinin sonucunu alamamistir. Her sonuç, özdeksel (maddi) bir görüntü verir. Can Yücel'in hemen her siiri, büyük bir yürekliligi yansitir. Kisa sürede, herkesin dilinde, siradan bir söz gibi kullanilir. Simdi, bu siradan sözler önemsenmiyor, oysa iki üç kusak sonra, Can'in birçok dizesinde yansittigi düsünceler üzerine birer dünya kurulacaktir. 1984'te yayimlanan "Hatime" adli siirinde, toplumsal gelisme sürecinde görülen sapmalari, toplumsal birikime de dayanarak, yasanmisin deneyimi olarak anlatiyor. Bu siirin her dizesi üzerine birer dünya kurulur:

Güngörmüslerdenim ben
Bademki bu güngörmedik günü gördüm
Ben ki hece taslariyla gördügümde
Samdan bir kariya bir gözü âmâ
Sey yaparken seyitlenir ölürdüm
Patrona Halil'di patronum kesen
Toy bir zebani olarak külhandan
Atesimle Nesimi'nin küllerini kürdüm
Sonram da Saunali bir sefir nidâsiylen

Arap sabunlarina kizdim köpürdüm

Gusulle agarmaz zinhâr karacümle
Dokuz dogurmadan ana olmaz hamile
Diye ahkâm kesip çapraz yürürdüm
Dipnoterdim Süttüralizm üstüne
Sair-zaman sürüm sürüm sürünürdüm

Güngörmüslerdenim ben
Bademki o güngörmedik yerimi gördüm
Ben ki hecinlerle Hendek ma'rebesinde
Cingöz bilyelerimi cepten düsürdüm
Böylece de bu siir defterini dürdüm

Ne ömür seymis bu benim ömrüm!

Demokrasimizin tarihine göz attigimizda, düsüncenin özgürlesmesini engelleyen, açikçasi, halkça da benimsenen birçok girisimler görürüz. Bu, bir bakima, Cumhuriyetin "aydinlanma siyasasi"nin basarisizligiyla oldugu degin, Islam toplumlarinin yapilariyla da bagintilidir. Bu anlamda, devrimci atilimlardan sonra, "Zurnada Pesrev" yapmaya çalisanlarin çabalarinin yitik bir mavnaya yüklenmesidir aydinlanma: Bir teknede oturanlardan biri "Insan hapsirdigi gün ölmezmis" der. Bir baskasi, böyle sözlerin bos sözler oldugunu savlar ve amcasinin, kendi nefesiyle gidiklanip gülmekten kaskati kesilip öldügünü söyler.

...."Biraz ötede yerinde yeller esen bir
mavnayi bir vinç havada aptal aptal arayip duruyordu.
Döndüm yanimdaki siralarda oturanlara: "Belkide" dedim, "emzikten kesildikten sonra alisti dünya
kendi tirnaklarini yemeye." Bellerinde gazete kâgidindan
pestemallari, yanimdaki sirada oturanlar
bastonlarina asip suratlarini bikosu daldilar suya.
Peslerinden uskumru, uskumrunun pesinden balikçi,
balikçinin pesinden günes, cup cuup cuuup... Vinç
de birer birer toplayip cümlesini, yükledi yitik mavnaya.

(Sekizibiryerde'den)

Octavia Paz, "Sairler, kaynaginda, tek bir siir yazarlar" diyor. Yani tek bir siir, kendisini, bütün sairlere yazdirtir. Kuskusuz, tek bir siirin kendisini sairlere yazdirttigini düsünürsek, siir tarihini yadsimis oluruz. Belki, tek bir durum, bütün durumlar gibi, kendisini, sairlere etkin kilar demeliyiz. Can Yücel, siirin yapisini, Paz'dan daha iyi anlamis. O, bu durumu, söyle anlatiyor: "Ben, siiri ciddiye almiyorum ki zaten, yeter ki siir beni ciddiye alsin! Davetsiz misafirdir, pat diye gelir o, ya bir afrika meneksesini, ya ölen bir delikanliyi bahane eder, oturur karsima, kaldirabilirsen kaldir artik. Baudelaire öyle demis ya: Esin dedigin gelmesine nasil olsa gelir, güçlük onu sepetlemektedir." (Gökyokus, s.6, De Yayinlari, 1984 Istanbul). Çok açik ki, her yeni durum, sairi zorluyor. Insani olmayan her durum, toplumun tümüne karsi bir baskaldiriyi kiskirtiyor. Ölüm, yasamin bir parçasidir, insanidir, ama öldürüm, yasama aykiridir ve insanlikdisidir. Bir öldürüm karsisinda esini kovamazsiniz. Insana aykiri bir düzenin karsisina dikilerek haksizlikla savasmak zorundasiniz. Kaynaginda, sair, ister bir doga durumuyla karsilassin, ister toplumsal bir durumla, hiçbir tümel belirlenimle sinirli degildir. Olan durum, tümeli tikel olarak ifade etmesini gerektirir. Olan durumu, varolus ve görünüs bakimindan "yeni durum" olarak sunar. Olan durum, ona sunulmus bir durumdur. Can Yücel, bunu söylüyor iste. Sair, kendisine sunulmus durumu, baskalarina sunmaya zorlanir. Sepetlenemeyen esin budur. Sunum, tümüyle tikel biçimde olmustur. Yapisal ve biçimsel bagintilar da dislanmayarak, olan durum, yeni durum olarak siirsel dünyaya dönüsür. Esinle, içsel bir uyum saglanmasina karsin, alaysilamayi, karsitligi, baskaldiriyi, öfkeyi, içerigin tasidigi ayrimlari ve karsitliklari, "sunulan durum"da yansitarak, düzenle uyumsuzlugunu gösterir. Can, bu asamada tikellesmesi sayesinde, "olan durum"un bagimsiz parçalarini, diyalektik bir bütünlük içinde tümellestirir, özü çarpitmadan sunar. "Zurnada Pesrev"de, "kilçigini yitirmis uskumru, günesin oltasina takili balikçi, hapsiran insanin ölmeyecegini söyleyen kisi", bu kisiyi yanitlamasina karsin, "kendi nefesinden gidiklanarak güle güle katilip ölen amcasindan söz eden öbürü", Can'in sözlerinden hoslanmayan "bellerinde gazete kâgidindan pestemallari olan yaslilar", "olan durum"un bagimsiz parçalaridirlar. "Emzikten kesildikten sonra kendi tirnaklarini yemeye baslayan dünya" imgesi, Can Yücel'in tikellesmesi ile "sunulmus durum" olmustur. Daha da önemlisi, "Vinç" imgesiyle, bagimsiz parçalari, diyalektik bir bütünlük içinde tümellestirip "yitik bir mavnaya" yüklemistir. Özü çarpitmamistir. "Sunulan durum", sairin dilsel ve imgesel dokusuyla, estetik bir biçim kazanmistir. Bölünmüs parçalarin bütünsel gerçeklesimi, sunulan durumun toplumca benimsenmesine yol açiyor. "Sunulan durum", artik, "toplumsal durum"dur. Çürümüslügü, düzensizligi gören yoksul kesim, suya dalarak sorumluluk almak istemiyor. Toplumun tüm dengeleri bozulmustur. Böyle bir toplumda, nasil bir durumla karsilasacaginizi kestiremezsiniz. Sorgulanmis, yargilanmis, siyasal, toplumsal ve tarihsel bilinç durumuna gelmistir "sunulan durum". Can'in siirini, bu felsefi görüsle okumaliyiz.

...............

Sen hep böyle günesli yalanlar söyle
Ben toplarim parçalarini
Kirk yilin Halimesi böyle bir güvercin
Oturup agda yapsin düpedüz Devrim
Bu bir degil iki degil dördüncü bacagi
Halime kopardikça dünya yenileniyor

Bu el yeni abeceyle yazilmis bir el
LÂIK bir bacagi sivazliyor

Komsular kibar evler daga çikmislar dünden. Biz de
Halimeyle vatani süpürüyorduk. Disardan hariciyeli
bir ses: (Affedersin! Affedersin! Affedersin! Yangin
merdiveniniz yaniyor!) Ne bu curcuna be! Gözünü
kapan gelmis! iyi ya dedim, kapattim pencereyi. Biz
de çaydanlik kirildi sandik!...

Kirk yilin Halimesi böyle bir güvercin
Oturup agda yapsin düpedüz Devrim

(Danton'un Çaydanligi'ndan)

"Olan durum"un siirsel anlatimi, "genel durum"un bireysel bagimsiz bir güvenle sunulmasini gerektirir. Özgün tasarim, kendisinden baskasina göndermeyen imge, özgürce genisletilmis bir sözcük ekonomisiyle, "yeniden durum"u yansitmanin yöntemi olarak görünüyor. Alaysilama (ironi), yerme, küfür, toplumca itilmis sözcükler, inanilmaz bir lirizmle, toplumun altyapisini kapsayan kültürün bilesimi, sevecen bir toplumsal elestiri çikariyor ortaya. Toplumun derin kayitsizligi, dingin ama, görkemli yüceligi, sanki, bir "durum yoklugu" gösteriyor:

...............

Yasamlarin kapisinda kuyruk olmusuz
Önde emirerleri memede piçler sütsüz analar
Aksam oldu memur çikti kapiya
Mal gelmedi dedi bugün kapatiyoruz

Dilekçeyim masalar odalar arasinda
Yürek degil, sol yanimda on alti kurusluk pul
Usulsüzüm yolsuzum

(Insan Resmi'nden)

"Siir gelir beni bulur" derken, durumlarin belirlenimli iralarinin (karakter) az ya da çok rastlantisal bir "sey durum", içerdigi "öz"le, Can'da karsitlarin yakalanmasina yol açiyor ve onu, toplumu yönlendiren güçlerle çatismaya yöneltiyor. Böyle olunca, "asilmaz bir durum"un nasil asilacagini düsündürmeye basliyor. Bu da, "olan durum"u sarsmayi gerektiriyor. Kendisinin dünya görüsüyle, karsitlar savasini izleyen bir çözüm ariyor.

Olumsuz, bozucu durum, ruhsal ve fiziksel bir çatisma yaratiyor. Bu çatisma, daha önce algilanmamis bir "durum"un tasarimini çikariyor ortaya.

BI SEN EKSIKTIN AYISIGI
Bileklerimizi morartmis yeni Alman kelepçeleri,
Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman'dan sonra,
Sekiz saat oldu karbonatli bir çay bile içemedik;
Basimizda prensip sahibi bir basçavus,
Nigde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz...

Bi sen eksiktin ayisigi
Gümüs bir tüy dikmek için manzaraya!

(1974)

Dogal kökenleri olan, kaynaginda olgusal (pozitif) görünen, ama ayrimlara ve karisikliklara yol açan durumlar, tinsel çatismalar yaratiyor. Can Yücel, bu "olagan durum"u, toplumca her gün kullanilan, ama törel olarak itilmis sözcük ekonomisiyle anlatiyor. Bilinçdisi bir özgürlesmedir bu.

Çatal yüregimle türkülü yollara
Düstüm ki o kadar olur...
Seke seke ben geldim
S.ke s.ke gidiyorum.

Bir baska durum da, dayanagini tinsel ayrimlarda bulan, insanin kendi öz ediminden kaynaklanan, birer birer ele alindiklarinda ilginç karsitliklar olarak görünen çatismalardir. Bu çatismalar, çagdas siirde, imgeyi dönüstürür. Can Yücel, siirimizde, bu isi yapabilmis ender sairlerdendir. Bu, Can'a, bilinç alaninin genislemesini, insani bir sevecenligin dinginligini sagliyor.

KAÇAMAK
Yalniz kaldikça, yani Güler benden kaçtikça
Tekmil elektrikleri yanik birakiyorum yirmi dört saat
Iki radyo var ikisini de açiyorum
Yarim alacagima bir bütün ekmek aliyorum
Bugün büyük olsun yogurt diyorum bakkala
Gören dügün var sanir.

Toplumsal yasam, bizi, kendi içsel ve dissal kosullarimizla bas basa birakmaktan alikoyuyor. Sanirim, bu konuda en duyarli sair Can Yücel oldu. Toplumda ortaya çikan "sey durum"lar, onlarin bagintilari, özgül engeller, temel karsitliklar, bozulmalar, toplumsal bulunca (vicdan) saldirilar, insani amaçlari saptirmalar, "sey durum"u, "sunu durumu"na getirirken, pervasizliga yol açiyor:

RAP TARZINDA DARBUKALARLA, DAVULLA OKUNACAK
Kapa isigi, aç isigi, kapa kapa aç!
Kapa isigi, aç isigi kaçmadan kaçakaç!
Söndür isigi, kapat karanligi!
Kapat isigi, aç aydinligi!
Ört isigi, aç kapiyi
Çik sokaga, çik meydana
Söndür isigi bir dakka ayakta
Devrimler ve devrim için,
Karanlikta vurulan demokratlar için,

Cumartesi anneleri ve kayiplar, kayiplar
Emekçiler için, emekliler ve gaziler için!
Söndürün isigi, söndürün isigi,
Diyecegim var, diyecegimiz var
Ne tank, ne de tura
Demokrasi için hurraaa!
Susurluk suisirigi ne demek
Gazi'nin önledigi manda var ya

Susurluk'ta göle siçti, siçti!
Biktik yasamaktan bu karabasani!
Kapa, isigi aç isigi, kaçmadan kaçakaç!
Söndür isigi, kapat karanligi!
Kapat isigi, aç aydinligi!
Kapa isigi, aç isigi, kapa kapa aç!

(Seke Seke'den)

Genel kullanimiyla "siirsel söylem", nesnelerden ve duyumlardan olusan kendine yeterli bir alan içine kapanma, bu yüzden de, "gerçek dünya"dan uzaklasma biçiminde anlasilir. Can Yücel, kendine özgü sözcük ekonomisiyle, siirsel olanin sinirli siirsel alanini açti. Siirsel alani, toplumsal gerçekçiligin tümünü kapsayacak biçimde genisletti. Can Yücel, "dil"i, birincil insan deneyimi olarak algiladi. Bu egilimi, ileri ve öncü düsüncenin yayginlasmasina büyük ölçüde yardimci oldu. Çagdasliga egemen olma alaysilama, resmi dilin yüzeysel deneyiminde görülen doga, ekin ve tarih anlayisini asmasini sagladi. O, "post modernizm" denen akima kapilmayacak degin saglam düsünen bir sairdir. "Seyler"den koparak, salt sözcüklerle karsi karsiya kalmadi. Can Yücel, dilin gücünün "dil"de yattigini en iyi kavramis kimselerdendir. Yasamin yaratici gücü, sanata "dil"le yansir. Can'in yasam deneyimi, özgürlesen düsüncesiyle "dil"inde maddelesti. Kaynaginda, dil, düsüncenin maddi duruma gelmesinden baska bir sey degildir. Bu bilinçte olan Can Yücel, hiçbir zaman, "siir dili"nin gerçekleri saklama, süsleme, aldatma gibi islevlerine inanmadi. Kusurlu toplum, onun siirinde, bütün çizgileriyle yansir. Yikintinin onarilmasini öngören bir "dil"dir onun siiri. Siir, onun anlatimina engel olamaz. Türküsü, dünden ve yarindan birer halkadir. Her sey, kurdugu siirin yapisindadir.

...............

Zaten siir denen nesne, eski bir an'aneyle, dogan çocugun
kulagina ezan makamiyla isminin üflenmesidir
Ya da tinlatmaktir içinle için için olan tambur ola ki evreni
Ve de çinlasin deyuu Neyzen'n neyi (görülmemis hiç neyin çinladigi
bu âna dek)
Ve en arabesk ve en çagdas adamimiz Orhan Veli'nin kuzular kulagina
Maraz ve menapoz, muhteris ve muhteriz itirâzlara itirâzim var,
itirâzim, itirâzim
Ama halka. halka halka halkalanan halka dünden ve yarindan her zaman raziyim

Türk yazininda gülmece (mizah), çogu kez, yergiye dönüsür. Seyhi (1371-1431), bir ölçüde "karamizah" da yapmistir. Halk yazinimizda, "karahekât" (kara öykü) denilen, anlatiminda süsleme ögeleriyle karisik biçimde parçalar bulunmayan, salt düzyazi olan bir tür vardir. "Karahekât"ta, ince bir duyarlik bulunur. Genellikle olumsuzluklar anlatilir. Yalin yergiler, ince gülmece ögeleri, saf sayiklamalar, hinoglu hinlige kaçmadan, söz oyunlarina basvurmadan yer alirlar anlatimin içinde. Kisisel yermeleri, kisisel öç almayi düsünmez karahekâtçi. Alaysilamalar, yergiler, gülünçlükler, dobra dobra söylenir ve öykünün kurucu ögesi gibi bir islevi üstlenir. Can Yücel, bu gelenegi sürdürmüstür bir bakima. O, yergiyi ve gülmeceyi, kisisel gösteriden kurtarmistir. Bizim gülmece yazinimiz, genellikle kurulu düzeni elestirirken, bir kahramanlik edasi tasir. Aziz Nesin'in gülmecesine egemen olma öge de budur. Bu tür davranis, yazarin yayginlasmasina katkida bulunuyor, toplumun ezilen kesimlerinden çok, ezildiginin bilincinde olan, ama seslerini yükseltemeyen küçük burjuva sinifinda övgülere yol açiyor. Kurulu düzenin kurbanlarina seslenen gülmece yazarlari da, yazgilarina sükreden, tarihsel ve toplumsal bilinçten yoksun köy ya da kentlerin kenar mahalle insanlarinin zavalliliklarini sergilerler. Ben, bu tür gülmecelere, "Akbaba yoldaminda gülmece" derim hep. Yergiciler de, yalanci bir dille, gösteri yaparlar. Can Yücel, bütün bunlardan arinmistir. Karahekâtçilarin dürüstlügü vardir onda. Kurulu düzenin dayattigi yasam biçimini dinamitler sanki.

Can Yücel'in kimseyi asagilamak, gülünç duruma düsürmek gibi bir niyeti yoktur. O, görmeyi engelleyen satafatli düzeni, kendilerinin farkinda olmayan beyinsizleri, insan olma bilincini engelleyen tarihsel gelisimi, yozlastiran ekinsel (kültürel) olguyu, toplumsal yapinin olusturdugu igrenç durumu yok etmeyi amaçlar. Can'in elestirisi, hiçbir zaman, bir yazin gösterisi olmamistir. Bu yüzden, o, "halka halka halkalanan halka" dünüyle ve yariniyla razidir. Razi olmadigi, kurulu düzendir. Insani yozlastiran ve kendisine yabancilastiran bu düzene karsidir. Halka umudunu yitirmeme nedeni budur.

Can agabeyim, beni "ükala" bulurdu. Sanirim, bu kez, ükalalik yapmadim. Ona saygimin geregini yerine getirdim.

Cumhuriyet Kitap Eki, Sayi: 519, 27 Ocak 2000, Sayfa: 16-17

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa