Buruk bir tebessüm...

Sebnem Sahin

Yasadigimiz mekânlar bize kim oldugumuzu hatirlatirlar. Sadece birkaç gün kalacagimiz bir otel odasina yerlesmek için onca çabalamamiz da, bildik bir düzen kurmak ya da bunu korumak istemek de bu yüzden denilebilir aslinda... Uzun süre yasadigimiz mekânlarda bizden bir parça kalir. Tamamen terk edip gittigimiz kira evlerinde bile, yeni kiracinin yaptirdigi yagliboyanin altinda sizin zamaninda kapiya attiginiz çentik duruyordur ve iste o nedenle de siz hep orada olacaksinizdir...

Insanlarin, içinde yasadiklari yapilarla var oldugunu söyleyebiliriz ya da yapilarin içlerinde yasayanlarla... Eger öyleyse yapilarla insanlarin kaderleri arasinda da bir baglanti kurmak mümkün. Bizim hikâyemiz de iste bu noktada basliyor:

Bir zamanlar, Sishane'den Hrisokeras'a (Haliç) bakarak düsler kuran bir Ceneviz Kulesi'nin üstünde yer aliyor Frej Apartmani. Bankalar Caddesi ile Büyük Hendek Caddesi'nin birlestigi köse basinda, biraz dalgin, biraz kirgin ama yine de gururla basliyor her yeni güne ve selefinin biraktigi yerden sürdürüyor düslerini, "içinde" onun kirginligini da tasiyarak elbette...

19. yy'in son çeyreginde, yani Haliç'in hâlâ "Altin Boynuz" oldugu dönemlerde, Galata Surlari'nin bir kismi ve bu surlara ait hendekler henüz ayaktaydilar. Ancak Altinci Daire'nin karari ile bu tarihten sonra surlar yiktirilip hendekler dolduruldu ve düzenlenip satilan bu kamu arazilerinin üzerine de genellikle apartmanlar insa edildi. Avrupa'da 19. yy'da endüstriyel ve teknolojik gelismeye paralel olarak ortaya çikan apartmanlar, daha çok orta sinifin ragbet ettigi mekânlardi. Ayni arsa üzerinde daha çok kisiye iskan imkâni veren bu yeni mimari, kisa zamanda, Batililasma döneminde olan Osmanli Imparatorlugu'nda da uygulanmaya baslandi.

Iste bu dönemde yaptirilan Frej Apartmani, Beyrut'un önde gelen, taninmis ve zengin ailesi Frej'lere mensup olan Selim Hanna Frej'e ait. Bölgenin eski planlarinda burada surlara ait eski bir kule kalintisinin bulundugu gözüküyor. Selim Bey, Idare-i Mahsusa Acentesi ve Istanbul sosyetesinden. Hayfa ve Trablussam'i da içermek üzere, Beyrut ve Cebel-i Lübnan kiyilarinin 99 yilligina kabotaj hakkini isteyecek kadar da zengin ve öyle ki bu yillarda artik çalismiyor bile. Dönemin modasina uygun olarak, ailesi için yaptirdigi binanin insasi dört yil sürmüs. Yapinin mimari Kyriakidis; hakkinda fazla bilgi bulamamakla birlikte binaya bakarak, estetik unsurlarla yapinin görkemini arttirdigini ve bunda da, bunca yil sonra hâlâ hepimizin önünden geçerken ona bir daha bakmamizi saglayacak denli basarili oldugunu söyleyebiliriz.

Frej Apartmani'nin en önemli mimari özelligi, kitlesinin büyüklügünü dengeleyen cephe düzenlemesinde ve cephenin mimari ögelerinin plastik ögelerle birlikteliginde ulasilmis olan gerçekten yüksek düzeydeki kalitesindedir. Binadaki heykeller, süslemeye zenginlik katan ana unsurlar durumundadir. Süslemeler tugla duvar konstrüksiyon üzerine malta tasi ve mermer kaplama olarak uygulanmis, heykeller de ayni sekilde tastan yapilmistir. Heykeller binanin cephesinde, plastir ve sütunçe dizilerinden olusan cephe kompozisyonunun orta bölümünde, sütunçelerin birazcik yukarisindaki barok tablalar üzerine simetrik konumda yerlestirilmis erkek çocuk figürleridir. Çelik Gülersoy'un naklettigine göre, cepheye yerlestirilmek üzere yaptirilan heykellerin bir kismi çiplak vücutluymus, fakat Abdülhamit döneminin sonlarindaki politik ve kültürel atmosfer henüz bu kadar sanat özgürlügüne elvermedigi için bunlarin konulmasindan vazgeçilmis.

Binanin dis yüzü Malta'dan getirilen taslarla kaplanmis ve merdiven mermerleri de tümüyle Italya'dan ithal edilmis. O dönem için büyük konfor sayilan havagazi donaniminin da bulundugu binaya, elektrik ancak Mesrutiyet'le birlikte verilebilmis, çünkü Abdülhamit o günlerde kendi sarayi disinda sadece Osmanli Bankasi ve Pera Palas'in elektrik kullanmasina izin veriyormus. Frej Apartmani 600 metrekarelik bir taban alanina sahip alti katli bir bina; ayrica iki de bodrum kati bulunuyor. Bankalar Caddesi tarafinda yapi, kot farki nedeniyle bir kat fazla gözüküyor. Binanin tamamen kagir ve putrelli volta dösemeleri var. Zemin kat isyeri, üst katlar ikiser daireli zengin konutlar olarak düzenlenmis.

Selim Bey, Aysel Hanim...

Yapi görünüm olarak eklektitist bir anlayisla insa edilmis ve aslinda binada yasayanlarin kimlikleri için de ayni seyi söylemek mümkün: Frej ailesi Lübnanli, Hiristiyan, Arap ve muhtemelen Maruni, ama ailenin büyügü olan Selim Bey'in annesi Arap, babasi Amerikali, ayrica karisi Pauline de Istanbul'un Italyan karisimi levanten ailesi Glavanilerden. Selim Bey'in kizi Anjel'se daha sonra kökleri Arnavutluga dayanan Dukakinzade Feridun Bey'le evleniyor. Ne dersiniz, bina her anlamda eklektik degil mi?

Selim Bey ve ailesi binanin ikinci katina yerlesmisler fakat Selim Bey bundan iki yil sonra vefat etmis. Ailenin Jan, Alfred ve Anjel adlarinda iki oglu, bir kizi var. Selim Bey'in ölümünde yalnizca bir oglu kalmis olmali ki, mirasi, apartman ogluna, dairedeki antika esyalar kizi Anjel'e olmak üzere sadece iki çocuguna bölüstürülmüs.

Bayan Anjel, Istiklal Savasi kurmaylarindan Dukakinzade Feridun Bey'le evlendikten sonra Aysel ismini aliyor. Feridun Bey'in, soyundan geldigi Dukakinzadelerin Osmanli Imparatorlugu'ndaki geçmisleri de hayli ilginç. Bu konu ile ilgili Resat Ekrem Koçu su hikâyeyi anlatiyor:

"Bir gün Sultan Beyazit'in Meclisinde bir seyyah Dalmaçya'nin tabiat güzellikleri ile türlü ahvalinden bahsederken: 'Padisahim' der, 'O diyarin Frenk beyinin iki oglu vardir ki, yeryüzünde hüsün ve cemallerinin esi bulunmaz, cennet kaçkini iki taze civandir.' Sultan Beyazit bunun üzerine 'Haydi' der, 'Ben dua edeyim, sizler de amin deyin... Ey ulu Tanrim bu güzel çocuklari küfrün karanligi içinde birakma!'. Istanbul'dan bu sesin yükseldigi gün, Dalmaçya'daki iki güzel çocuk, birer yörük ata binerler, baba ocagindan kaçarlar, Türk sinirini geçip: 'Bizi Istanbul'a götürün, serefi Islam ile müserref olup padisahimizin hizmetinde olalim' derler. Iste, Osmanli tarihinin Dukakinoglu Ahmet Bey'i ve Dukakinoglu Mehmet Pasasi iste bu çocuklardir."

Feridun Bey Ayasofya Müzesi Müdürlügü'ne getirilince, Aysel Hanim'a miras kalan tüm antikalarla birlikte, yapiya Osmanli döneminde eklenen Hünkar mahfeline tasiniyorlar. Yüksek sosyetede aranan, her davete çagrilan ve hayli renkli bir yasam süren çiftin bu hareketli yasami Feridun Bey'in emekli olmasindan ve Nisantasi'nda kiralik bir daireye tasinmalarindan sonra biraz yavasliyor. Evinin önünde açilan bir elektrik çukuruna düserek kalça kemigini kiran ve sonrasinda da kalp yetmezliginden ölen Feridun Bey'in ardindan Aysel Hanim için zor günler basliyor. Önce esinin yakinlari akil sagligi yerinde oldugu halde, onun için deli raporu çikararak akil hastanesine yatiriyor sonra da bir huzur evine yerlestiriyorlar. Vasi olarak atanan bu vâris tüm antika esyalari kendi evine naklettiriyor, fakat o günlerde ölüyor ve yerine bir yenisi ataniyor. Bütün bunlara neden oldugu düsünülen antika esyalarsa bir gece eve giren hirsizlar tarafindan çaliniyor. Son günlerini basina gelenleri tekrar tekrar düsünmekle geçiren Aysel Hanim'sa bir süre sonra, kaldigi huzurevinde düserek, esi Feridun Bey gibi, kalça kemigini kiriyor ve bir süre sonra da ölüyor...

Yapilarla insanlarin kaderleri arasinda baglanti oldugundan bahsetmistik ya, binanin sahipleri gibi kendi de çok çekiyor aslinda. Bu büyüklük ve görkeme sahip bir yapinin neredeyse tamamen yok olacagina insan pek ihtimal vermiyor ama bir ara randevu evi olarak bile çalistirilan bina, restorasyona kadar Sişhane'deki elektrikçi esnafin isyeri olarak kullanilmis. Aysel Hanim için vasi tayin edilmesinden sonra, tahliye bekleyen apartman hemen bosalttirilip restorasyona baslanmis. Yapi tüm görkemine ragmen maalesef ikinci grup tarihi eser sayildigi için, 1987-1989 arasinda gerçeklestirilen bu restorasyonda, içi tamamen sökülüp yikilarak cephesi askiya alinmis ve içine yepyeni bir çelik strüktür yerlestirilerek yenilenmis. Bu operasyon teknik olarak çok dikkatle gerçeklestirildigi için hiç degilse cephe özgün durumunu ve malzemesini koruyor ama içeride giris ve özellik tasiyan tüm kat planlari özgün kartonpiyer ve tavan dekorasyonlari, kapilar gibi ayrintilar yok olmus. Restorasyonu üstlenen mimar Muammer Onat, eski haliyle Frej ve benzeri binalarin, iç bölümleri hiç yikilmadan yenilenebilecegine inandigi için, kaba insaat bittikten sonra binasina küsüyor ve adinin restorasyon tabelasindan siyah bir boyayla silinmesini istiyor.

Frej Apartmani'nin yasamöyküsünde bir devamlilik var: Frejlerin de mensubu oldugu Maruniler, Ortadogu'da bir zamanlar banka ve altin isleriyle ilgileniyorlar. Frej apartmanini, Selim Hanna'nin vârislerinden 1983 yilinda 350 milyon liraya satin alan Sarkuysan hissedarlari da Kapaliçarsisarrafi! Frej apartmani sirket için bir prestij yatirimi ve yapi halen Sarkuysan AS'nin Genel Müdürlük binasi olarak kullaniliyor. Bu bir bina için hüzünlü bir öykü aslinda ve düsününce, belki de selefini hiç affetmemis olan o yikik kuleye baglayabiliriz bu kaderi, ama simdi, her ikisi de sahip olduklari tüm yasamlari alip göçtüler ve sonunda arta kalan her ikisinden de bir parça... Ve ben, artik, her gün batimini birbirlerine yaslanarak karsiladiklarina eminim. Dinleyin! Oralarda bir yerlerde, kulede nöbet tutan askerler, Aysel Hanim ve Feridun Bey'le birlikte dans ediyorlar...

Cumhuriyet Dergi, Sayi: 721, 16 Ocak 2000, Sayfa: 14-15

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa