Usabtilerin öyküsü...

Turgay Tuna

Hülya Tekdal'in eski Misir tarihine duydugu ilgi ve merak yillar önce, ilkokul siralarinda baslamisti. Evde, zaman zaman büyüklerinden isittigi, dedesinin Misirli bir anneden dogup, Kahire'de büyüdügü ve oralarda akrabalarin bulunduguna dair anilarla, eline geçen bir iki kitapta gördügü Misir resimlerinin arasinda yer alan piramitler bir manyetik gibi eski Misir'in gizemine çekmislerdi onu. SIk sIk, aklinda yer eden Nil kiyilarindaki palmiyelerle süslü Kahire düsleri arasina serpilmis, içlerindeki mezar odalarinda firavun mumyalarini barindiran piramitleri düsünüp durmustu. Ortaokul siralarina geldiginde de, Hilmi Oran'in tarih kitabi sayfalari arasinda karsisina çikan krallar krali II. Ramses'in burusuk, salamura yüzlü, 3000 yillik mumyasi takilivermisti usuna... Kimi zaman, içinin derinliklerinden gelen bir ses ona eski bir Misirli oldugunu söylüyor, aynanin karsisina geçip baktiginda da kapkara parlak saçlarinin, esmer teninin ve kahverengi gözlerinin yansimasi onu gerçekten Nil vadisinde yasayan genç bir kiz portresine dönüstürüyordu. Dergilerde, gazetelerde çikan Misir'a ait ne varsa ilgi alanina giriyor, onlari kesip biriktiriyor, ansiklopedi ve tarih kitaplarindaki eski Misir sayfalarinda gezinmekten büyük bir zevk aliyordu. En büyük arzusu da Misir tarihi üzerine okumak, gelecekteki profesyonel yasamini bu paralelde noktalamakti. Liseyi bitirdi, Misirbilimci olmak için kollari sivadi ama Türkiye'deki hiçbir üniversitede Misir tarihi üzerine bir anabilim dali, kürsü yoktu. Ona, ''Ne isin var senin Misir'la, firavunlarla?'' dediler. ''Bak, önünde koskoca bir Hitit tarihi, bir Frigya medeniyeti; olmadi Yunan'dan Romalilar'a kadar uzayip giden, rengârenk mozaik olusturan bir Anadolu tarihi var... Ne isin var kizim senin Misir'larda, Ramses'lerle, piramitlerle?'' Bütün nasihatlar Hülya'nin bir kulagindan girip öteki kulagindan çikiyor, ne yapip yapip yurtdisinda bir yüksekokulda bu düsünü gerçeklestirmek istiyordu. Ama olmadi. Elindeki olanaklar yetersizdi. Solugu, kazandigi Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü'nde aldi. Burada eski Misir ögretilmiyordu fakat, sanat tarihi ögretildigi için az da olsa ucundan kiyisindan eski Misir'a ilgi duyan ve ögrencilerine sIk sIk Misir tarihini anlatan, sirasi geldiginde kendi kütüphanesinden getirdigi Misir kitaplarini önlerine dizen Profesör Baha Tanman'la, mitolojiyi bir masal gibi yorumlayip, klasik arkeolojiyi bir oyunmus gibi anlatarak ögrencilerin ufkunda genis bir yelpaze açan Doç. Dr. Ihsan Tunay gibi hocalar çikarmisti karsisina. Dersleri arasinda, kütüphanede buldugu Misir'la ilgili ilginç kitaplari alip okuyor ve artik yavas yavas yillardan beri düsleyip durdugu piramitlerin, yeraltina kazilmis mezarlarin içindeki gizemin yanitlarini tek tek beynindeki gün isigina çikartmaya basliyordu.. Okulu basariyla bitirdi Hülya Tekdal. Yillar sonra, sira master tezine gelmisti. Düsündü tasindi, sonunda kararini verdi.. Tez konusu olarak, Istanbul Arkeoloji Müzeleri'ne bagli Eski Sark Eserleri Müzesi'nin Misir bölümünde yer alan, eski Misir mezarlarinda ölülerin yanlarina koyduklari ''Usabti'' veya ''Ausabti'' adi verilen küçük figürinleri arastirmayi yegledi...

Usabtilerin izinde, Paris'te...

Eski Misir dilinde hizmetkâr anlamina gelen Usabti heykelcikleri ahsap, porselen, pismis toprak gibi malzemelerden yapiliyor, mumyalanip mezara yerlestirilen ölünün yanindaki kutu veya sandiklara takvimdeki günlerin sayisina göre tam 365 adet yerlestiriliyordu. Inanisa göre usabtiler her yeni bir gün, tek tek dirilip, ölen kisinin öteki âlemdeki yasaminda hizmetinde bulunuyorlar, tarlasini topragini ekip biçiyorlardi. Eski Sark Eserleri Müzesi'ndeki vitrinlerin arkasinda sergilenen birkaç usabtinin disinda, yillardan beri müze depolarinda saklanan, etüt edilmemis bir dizi usabti de bulunuyordu. Kültür Bakanligi'ndan gereken izinler çikartildiktan sonra, müzenin depo sorumlusu Yasam Anilir'in da yardimlariyla yillardan beri gün isigi görmemis usabtiler bulunduklari kutulardan tek tek çikartilip, müze fotografçisi Turan Birgili tarafindan fotograflari çekilmeye baslandi. Bu arada Hülya Tekdal usabtilerle ilgili her ne varsa kütüphanelerdeki eski Misir'la ilgili kitaplarin sayfalari arasindan bulup çikartiyor, notlar aliyor, bu konuda bilgisi olan kisileri arastirip buluyor, müze disindaki özel koleksiyonlardaki usabtilerin izlerini sürüyor ve iki cilde sigacak ''usabtilerin serüvenini'' yavas yavas kaleme dökmeye basliyordu... Bulup ögrendigi her seyi en küçük detaylarina kadar yazmaya baslamis, ama ister istemez bir yerlerde takilip kalmisti. Birinci takintisi, Istanbul Arkeoloji Müzeleri koleksiyonunda yer alan etüt edilmemis usabtilerin orijinlerine dair tek bir bilgi bile bulunmamasi, ikincisi de kimi usabtilerin üzerlerindeki hiyeroglif yazilarin desifre edilmemis olmasiydi. Türkiye'de, eski Misir hiyerogliflerini okuyabilecek tek bir uzman yoktu. Bir ara, böyle bir konuyu seçtigi için pismanlik duygularina bile kapildi, ama yilmadi, yorulmadi, baslamis oldugu bu isi sonuna dek götürmesi gerekiyordu. Istanbul'daki Fransiz Anadolu Arastirmalari Enstitüsü'nde tanidigi Hititoloji üzerine doktora hazirlayan Eric Jean'in gayretleriyle Paris'te, College De France'dan, dünyaca ünlü Misirbilimci Profesör Jean Yoyotte'a yazdi, yaptigi çalismayi ve yardima ihtiyaci oldugunu anlatti. Kisa bir süre sonra, sabirsizlikla bekledigi mektup gelmisti. Jean Yoyotte, usabtilere ait fotograflarin gönderilmesini veya Hülya Tekdal'in bizzat fotograflarla birlikte Paris'e gelmesini talep ediyor, üzerlerindeki hiyeroglif yazilari da tercüme edebileceklerinin müjdesini veriyordu. Tekdal, bu haberden sonra havalara uçtu. Önce, fotograflari gönderdi, arkasindan da dayanamadi, uçaga atladigi gibi Paris'e gidip Jean Yoyotte'u buldu. Profesör Yoyotte, Türkiye'de eski Misir üzerine böyle bir çalismanin yapilmasindan o kadar mutlu olmustu ki, Hülya Tekdal'i en iyi sekilde karsiladiklari gibi, Louvres müzesinin depolarindaki usabtilere ait bölümlerin kapilarini sonuna kadar açtilar ve onu en iyi sekilde bilgilendirdiler. Is, eninde sonunda, bizim Istanbul Arkeoloji Müzeleri usabtileri üzerindeki yazilarin desifre edilmesine gelmisti. Fransiz, Misirbilimci hiyeroglif uzmanlarindan, ayni zamanda yillardan beri usabtiler üzerine çalismalar yapan Mme. Liliane Aubert, fotograflara bakip büyüteç altina aldigi yazilari okumaya basladiginda, garip bir seylerin gözüne çarpmaya basladigini sezinlemisti! Fotograflari eline aldi, ardi ardina siralayip tek tek dikkatle bakti, bir daha evirip çevirdi, emin olmak için gene büyütecin altina soktu ve emin oldugunu anladiktan sonra da, telefona yapisip Jean Yoyotte'u aradi. ''Profesör'' diyordu. ''Büyük bir sürprizle karsi karsiyayiz! Istanbul Arkeoloji Müzeleri depolarindaki usabtiler, bizim yillardan beri arayip da izini bulamadigimiz Deir El Bahari usabtileri serisinin devami...''

Tez bittiginde...

Fransiz Misirbilimciler yillardan beri arayip da bulamadiklari, bir seyleri bulmuslardi. Büyük bir zevkle çalisip, Hülya Tekdal'a yardimci olduklari gibi; Istanbul usabtilerine ait elde ettikleri tüm bilgileri kendi arsivlerine de geçtiler. Tekdal, seçmis oldugu tez konusuyla hiçbir seyden haberi olmamacasina öyle büyük bir bilimsel hizmette bulunmustu ki, Türkiye'de konuya yakin olan ve ilgi duyan birkaç kisi hariç hemen hiç kimsenin bu gelismelerden ve olaydan haberi olmadi, bilgilenenler de zaten konuya öyle yakindan uzaktan pek ilgi duymadilar... Istanbul'a döndügünde hemen kollarini sivayip, tezini toparlamaya basladi. Ortaya muhtesem bir arastirmanin meyveleri dökülmüstü. 1998 Mayis ayinda Profesör Jean Yoyotte Istanbul'a geldi. Fransiz Kültür Merkezi'nde eski Misir medeniyeti üzerine konferans verdi, ama asil amaci, Istanbul Üniversitesi'nde Profesör Baha Tanman ve arkadaslariyla görüsmek, Hülya Tekdal gibi basarili bir arastirmaciyla yeniden konusabilmekti. Görüstügü yetkililere, üniversitede bir eski Misir Tarihi Kürsüsü açilmasini öneriyor, bu konuda gereken yardimlari ve destegi verebileceklerini söylüyordu. 1 Mayis 1999 tarihinde, Hülya Tekdal, Istanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nün Sanat Tarihi Bölümü'nde hazirlamis oldugu 300 sayfalik tezini kolunun altina alarak savunmaya girdi. Tekdal, Misir tarihi üzerinde bilimsel düzeyde konusabilecek nadir bir Türk aydini olarak savunmasini en iyi sekilde yapti... Savunmadan da öte, Istanbul'la Paris arasinda, usabtilerin neden oldugu bilimsel bir baglanti kurmustu. Tabii ki, tezini en iyi sekilde, büyük bir basariyla sundu. Hatta, Misirbilimci Mr&Mrs. Aubert'in Paris'te yayimlandiklari Deir El Bahari Usabtileri adli kitapta, Hülya Tekdal'in gerçeklestirmis oldugu basarili çalismasina ait bilgilere de yer verildi. Çok mutlu, çok umutluydu. Ama, hepsinden de önemlisi, istegi Misirbilimci Profesör Jean Yoyotte'un Istanbul Üniversitesi'nde açilabilecek eski Misir tarihi kürsüsü önerisinin bir an önce gerçeklesebilmesiydi.

Cumhuriyet Pazar Dergi Sayi: 721, 16 Ocak 2000, Sayfa: 12-13

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa