Begenseler de, begenmeseler de
Eskiden düsman olanlar, birakin hor görmeyi, simdi ondan korkuyorlar. Joseph Conrad "Nostromo" yapitindaki, din ve törelere sIkI sIkIya bagli, ancak "hirstan gözü dönmüs" genç bir isadamini yansitan son derece etkileyici karakteri Holroyd ile yaklasmakta olan bu tehlikeyi aktarmisti: "Begenseler de, begenmeseler de is dünyasini bizler yönetecegiz. Baska seçenekleri yok; sanirim bizlerin de."
Önceleri "asikar yazgi" adi verilen bu durum kisa bir süre sonra, kitle iletisimin devlerinden Henry Luce tarafindan türetilen "Amerikan yüzyili" deyimiyle anilmaya baslandi. Luce, Çin'in Amerikan destegiyle Hiristiyanlastirilacagini düsünüyordu. Gelgelelim, böylesi bir görüs karsisinda hakli olarak utanç duyan Gore Vidal bile birkaç yil önce "Amerikan Imparatorlugu'nun Gazinin Tükendigi Gün" baslikli bir deneme yazdi. Bu yazi gerçekte kapanmak yerine henüz açilmakta olan bir Amerikan yüzyilinin öyküsünü anlatan vaktinden önce yazilmis birçok yazidan biridir.
Bir an için kafanizi toplayin. ABD denizden Atlantik ve Pasifik okyanuslariyla çevrilidir; karadan ise Meksika ve Kanada ile sinir komsusudur. Bu inanilmaz bir jeopolitik nimettir. Ülke gerek tarim, gerekse maden ve insan kaynaklari açisindan sonsuz olanaklara sahiptir. Askeri açidan ise kimsenin karsi koyamayacagi bir üstünlüge sahiptir. Birlesmis Milletler, Dünya Bankasi ve Uluslararasi Para Fonu'na ev sahipligi yapmaktadir. Bu ülkenin bilim adamlari tip ve fizik dallarinda Nobel ödüllerini hiç kimseye kaptirmamaktadir (yazin dalinda da durum hiç fena sayilmaz). Laboratuvarlari baska ülkelerinkine tas çikartacak denli gelismistir. Üniversite kitapliklari baska ülkelerde onca yazarin mektup ve el yazmalariyla dolup tasmaktadir. Nerede seçimler olsa orada onlarin danisman ve yöntemleri egemen olmaktadir. Kentleri, Hong Kong'dan tutun da, Sydney ve Buenos Aires'e dek, hemen hemen tüm kentlere örnek olmustur. Mahkeme salonlarinda çarpici olaylar ve ünlülerinin çalkantili yasamlari dillerde dolanmistir.
Egitimli, belli bir kültür birikimine sahip Amerikalilar denizasiri ülkelere yaptiklari yolculuklardan ülkelerine geri döndüklerinde, ne denli uzaga giderlerse gitsinler, anavatanlarina özgü ürün ve uygulamalarin gözlerinden kaçmadigindan yakinmayi bir aliskanliga dönüstürmüslerdir. McDonald's görüntüsüne hiç kimse kalburüstü bir New Yorklu ya da Los Angelesli denli burun kiviramaz. Son günlerde Kansas okullarinda Darwin'in yasaklanmasi türünden kötü bir uygulama karsisinda hiç kimse Paris ya da Londra'da devre mülkü olanlar denli ürkmemistir.
Son günlerde "tecrit" politikasi yanlilariyla "enternasyonalistler" arasindaki ezeli tartisma yeniden hortlayarak makale ve köse yazarlarinin çok daha kolaylikla malzeme bulmalarini sagladi. Gerçekte, ABD yasaminin hiçbir döneminde "tecrit" yanlisi olmadi, olmayacak da. 1920 ve 30'larda Avrupa'ya gümrük ve baskaca engeller uygularken bile, Pasifik ve Latin Amerika'da yayilmak için olanca gücüyle çabaliyordu. Burada tasrali kafa yapisiyla emperyalist kafa yapisinin bir bilesimi olan "tek yanli" terimini kullanmak çok daha yerinde olur. Senatoda nükleer silahlari deneme yasagi sözlesmesine karsi çikanlar bunu bir "Kale Amerika" yaratmak için degil, nükleer açidan küresel bir üstünlük saglamak ve Amerika'nin, kendi içinde degil de, baska ülkelerde denetimi sürdürebilecegini israrla belirtmek amaciyla yaptilar. Ne var ki, bu kati tutucular bir yapay-emperyalistle, vali ya da belediye baskani ruhuyla davranan bir devlet baskaniyla, hatta bu yüzyilin en uzagi görmekten uzak , en ürkek baskaniyla yüzyüze kaldilar.
Yeni uluslara karsi sergilenen tutumda da benzer bir ironi göze çarpiyor. Amerikan Ingilizcesi hizla is dünyasina egemen oluyor. Internet, borsa ve hava trafigi islevini bu dilde sürdürüyor. Diplomasi dili resmen olmasa da, nesnel olarak Fransizcayi rafa kaldirdi. Yine de, dar kafali emperyalistler sürekli disa açilmaktan ve çokkültürlülükten söz edip, "yalnizca Ingilizce"nin resmi dil olmasi yönünde yasalar konmasini ve bu dili çat pat konusanlarin cezalandirilmasini öneriyorlar. Bu arada Silikon Vadisi'ndeki yeni ortakliklar Hindistan'in beyinsel isgücünden yararlanmak amaciyla hükümetten göçmenlere uygulanan kisitlamalarin kaldirilmasi isteminde bulunuyorlar.
Alaska'nin gözü Sibirya'da
Amerikan deneyiminin temelde tamamlanmis olduguna inananlar ile inanmayanlar arasindaki çatisma dünyanin geri kalan bölümünce soluksuz izleniyor. /Rutgers Üniversitesi'nden Profesör Benjamin Barber "Cihat ile McDünyasi" arasinda, her seyin mala dönüstürülmesi ve standardizasyonuna karsi tek direnisin gelenekçiler ve köktendincilerden geldigi, bir tür karsit diyalektik oldugunu öne sürüyor.
Savurganlik ve haz duygularini körükledigi için Disney'in boykot edilmesini öneren tek kesim güneyli Baptist'ler oldu. Disney bu tür girisimlerden hiç etkilenmiyor. Pariltili yüzeyin birkaç katman altinda dinine ve geleneklerine bagli bir Amerika oldugunu, bu kesitin kendisini çagdas yasamdan soyutladigini unutmak ise yaramadigi gibi, bunu ciddiye almamak da büyük bir yanilgi olur. Serbest girisim kültürel tutuculukla oldugu denli, baska kültür türleriyle de çatisir.
Birlige son katilan "sinir" eyaleti Alaska petrol ve maden kaynaklari açisindan akil almaz bir bolluga sahip. Bu eyalette bir avuç insan yasiyor. Baskent Juneau'ya karadan ulasim yok; tarihöncesinden kalma görüntüler son depremin izlerini ve bir sonrakinin belirtilerini tasiyor. Bir petrol boru hatti kurtlar ve geyiklerin arasindan yilan gibi kivriliyor. Arzu ederseniz, buradan yüzerek Rusya'ya geçebilirsiniz. Alaska son günlerde Sibirya'yi, ya da en azindan bir bölümünü satin almayi ciddi olarak düsünüyor. Bunun simdi gerçeklesmeyecegi neredeyse kesin. Ancak böylesi bir düsünce bile rezervlerin akil almaz bir boyutta oldugunu açikça ortaya koyuyor. Kanada sinirinda sürekli yasanan çözülme sorunu ayni zamanda Amerikan sinirlarinin daha da genisletilebilecegini gösteriyor. Quebecliler bagimsizliklarini elde edecek olurlarsa ilk basvuracaklari yer ABD olacaktir. Atlantik eyaletleri, buna karsilik, ABD'ye asimile olabilirler. Bu arada anakaranin öteki ucunda Fidel Castro rejimi sessizce yok olus sürecini sürdürüyor. ABD'nin kisa bir süre içinde, bir kez daha, Küba'nin iç islerinde tayin edici bir rol oynayacagi söylenebilir.
Viktorya döneminde Sydney Smith, Dickens ve digerleri Amerika'yi "korkunç bir kabalik örnegi" olarak suçlarlarken bu tavrin disinda kalan tek kisi Karl Marx idi. London Times'in Konfederasyon propagandasi yaptigi sirada Marx iç savas ile ilgili yazilarinda ABD'nin özgürlük ve olanaklar açisindan örnek bir ülke oldugunu savunuyor ve bu ülkenin anakarasal bir güce dönüsme çabalarini destekliyordu. Isçi eyleminin en atesli savunucularindan bir gazete "ABD'nin güç ve yetkisine katkida bulunacak herhangi bir girisimin tüm insanligin yararina olacagini" belirtiyor, Kanada'nin ABD topraklarina katılmasini öneriyordu.
Yillar süren soguk savasin yani sira, Amerika'da varsilerki (plutokrasi) ve emperyalizmin yükselisi bizleri halkin yeni dünyanın insanlik için en son ve en olumlu ümit kaynagi oldugunu savunan görüsünden uzaklastiriyor. Ancak, geçen yüzyilin sonlarinda milyonlarca kisi için ABD'nin gerçekten de, tipki Özgürlük Aniti'nin kaidesinde yazili oldugu gibi, "Yoksullar, yorgunlar ve birbirlerine kenetlenmis insan yiginlarina kucak açan" bir ülke oldugunu animsamakta yarar var; tipki fizikötesi ozanlarin bir zamanlar ondan büyük bir arzu ve özlemle "Benim Amerikam" diye söz etmeleri gibi. Ve simdi, Vietnam, Hirosima, Senatör McCarthy ve tüm benzer olumsuzluklarin ardindan bile, Miami, Los Angeles ve Chicago kentlerinden yükselen iri ufakli kuleler insanlari bugün de, belki her zamankinden çok, kendisine çekiyor ve onlara yol gösteriyor. John Steinbeck'in bir zamanlar New York için yazdigi gibi, iklimi ve politikasi öylesine kötü ki yaramaz çocuklari korkutmak için kullaniliyor, ama insan ona bir yakalanmayagörsün, o zaman baska bir yeri göremez oluyor.
Öneri, katki ve elestiri
Yakamoz
Ana Sayfa