Kitaplar ne olacak?

Selçuk Erez

Luis Borges'in "Babil'in Kitapligi" baslikli öyküsünü okuyorum: Bu kitapligin sayisiz, belki de sonsuz sayida sekizgen galerilerinin oldugunu ve bu galerileri, alçak parmakliklarla sinirlanmis genis hava bosluklarinin birbirinden ayirdigini anlatiyor. Bu ara "kitaplik" sözcügünü de "uzay" anlaminda kullandigini da saklamiyor. Bu kitaplikta, sekizgenlerden birinden bakinca üstteki ve alttaki katlar görünürmüs, galerilerin içerikleri de oldukça belirliymis..

'Borges'in tarifine göre' bu galerilerin bütün duvarlari boyunca bes uzun raf bulunuyor. Ancak, bu sekizgen odalarin ikiser duvari eksik: Bu araliklardan teki, baska bir galeriye uzanan bir hole açiliyor. Holün saginda ve solunda iki küçük odacik var: Birinde insan ayakta uyuyabilir, digeri ise ayak yolu. Borges'in kitapliginda bu alanda, ayrica bir ucu gayya kadar derinlere inen, diger ucuysa yukarilara dogru kaybolan sarmal bir merdiven de bulunuyor... Isik, 'lamba' olarak anilan küre seklindeki meyvelerden yayiliyor..

'Babil'in Kitapligi'ni Istanbul'dayken okusaydim kim bilir neler geçerdi aklimdan; ama Los Angeles'de, eski dostum Dr. Barry Schifrin'in evinde yan gelip okudugumdan gözlerimin önüne dün dolastigim Paul Getty Müzesi geliyor: Mimar Richard Meier'in eseri olan bu müze binasinin da birbirlerine koridorlarla baglanmis galerileri yok muydu? Bu galerilerden bakinca da degisik düzeylerde, baska alanlar görülmüyor muydu? Bir galeriden digerine bu koridorlardan geçip gittigimizde sonsuzluklardan gelen ve uzaklara giden yollari, ufuktaki tepeleri görmedik mi? Bu koridorlari da, çesitli noktalarda, bir ucu göge çikar gibi görünen, bir ucunun asagida nerelere uzandigi belirsiz merdivenler bagliyordu. Degisik devirlere ait sanat eserlerini barındıran bölümleri, sekizgen değil ama farklı düzeylerde çokgenlerle kesilen duvarlarla sinirli degil mi? San Monica daglarinin tepelerinden birinde bütün görkemiyle yükselen bu binanin 'Babil'in Kitapligi'ni animsatan yönleri bunlardan ibaret değil!

Borges yazisinin bir yerinde, bu kitapligin bir Tanri yapisi oldugunu söylüyor... Insanin ise bir rastlanti sonucu buraya ulasmis olabileceginden ya da yaradan tarafindan belli bir amaçla atanmis olabileceginden bahis açiyor. Robert Meier'in yapiti da -tipki Borges'in Kitapligi gibi- aslinda Tanri degil, insan imgesinin ürünü... Siz, bunun da esin kaynaginin yaradan oldugunu düsünebilirsiniz.. Sonra, rastlanti da var mi bu iste? Meier, aralarinda James Stirling gibi, Fumihiko Maki gibi, Michael Wilford gibi siradisi mimarlar arasindan seçilmis olduguna göre ve "Baska bir mimar, mesela Stirling seçilseydi, görkemi daha eksik, sanat degeri daha kisitli bir eser çikardi.." denilemeyecegine göre burada da "sans-kader-kismet" pekala rol oynamis!.. 'Milenyum'un basi varsayilan tarih geldi çatti; gazeteler, dergiler önümüzdeki yüzyillarda neler olacagini kestirmeye çalisanlarin yazilariyla dolu. En sarsanlari, en çok düsündürenleri, en inandirici olanlar: 'Newsweek' dergisinde, yeni milenyumda basimiza gelecekler sayilip siralanmis. Açip bakiyorum: Kitapliklara, müzelere ne olacak?

Çok uzak degil, oldukça yakin bir gelecekte, içlerine yüzlerce, binlerce sayfa sigdirilabilecek kompakt diskleri yansitan ekranli e-kitabi okuma aygitlari çikacak ve bu aygitlar giderek ucuzlayip, küçülüp, hafifleyip kitaplarin yerini alacak; 2020'de Webster Lugatinda 'kitap'in "Genellikle bilgisayar ya da kisisel okuma aygitlarinda görünen uzunca bir yazit" olarak tanimlanmasi çok olasi!

Kitaplar, gazeteler dergiler artik basilmayacak; bundan böyle birer eski kitap deposuna dönüsecek kitapliklara kitap almak ya da okumak için degil, -Getty Müzesi gibi mimari açidan ilginçse- binalarini görmek için gidilecek.. Yazarlara ne olacak? Roman yazanlar, sonra öykücüler ne yapacaklar? Pek azi bundan sonra geçimlerini sinema ya da televizyon için senaryo yazarak saglayacak ama çogu, sessiz sinemanin eski yildizlari gibi unutulup gidecek...

Bütün bunlar dogru ve olasi ama bu 2000'li yillarin falcilarinin göremedikleri, sezemedikleri baska bir sey daha var: Bazilari, satamasalar da, yazdiklari kitaplasamasa da kimsenin ruhu duymasa da roman yazmayi, öykü tasarlamayi sürdürecekler. Eskiden de böyle insanlar vardi; Osmanli ressami Avni Lifij kimseye satamayacagini, kimsenin alamayacagini bildigi düzeyi yüce resimler yaratirdi... Peki, bu milenyum yazarlarinin yazdiklarini kim okuyacak? Çok kere kendileri; bazen karilari ya da kocalari ya da diger yakinlari..yani topu topu üç-bes kisi..Uzun yillar böyle geçecek; ama gelecek milenyumun yüzyillarindan birinde, biri çikacak, bu o güne dek yazarindan baskasinin bilmedigi, kimsenin okumamis oldugu romanlardan, öykülerden birini bulacak.. Bunu okudukça gözleri büyüyecek, okudugunun güzelligi, o güne dek okuduklarina benzemezligi onu kendinden geçirecek.. Bunu çagdaslarina haykirdiginda, bu, sadece yazilmis ama baskalarinca okunmamis romanlar ve öykülerin güzelleri bulunup da yeniden günisigina çikinca ne olacak biliyor musunuz? Iste o zaman ikinci bir Rönesansi, bir aydinlanma devresini yasayacak torunlariniz!

 

Cumhuriyet Pazar Dergi, Sayi: 719, 02 Ocak 2000 Sayfa: 15

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Ana Sayfa