Kapıları aşkla çalan bir sair
AHMET GÜNBAS
Hidayet Karakus'un bir ülkenin yazgisina dayali siir serüveninde ortaya çikan alti kitabinin kanayan atlasinda gezinirken; genel bir degerlendirmenin ötesinde, sairin atesten bir gömlegi gelisigüzel giymedigini anladim. Onu yazdikça gelisken kilan, siirle yasamin birbirine karistigi noktada köklenip göz kamastiran bir sorumluluk bilinciydi. Kan ter içinde üretilmis, umutla sevgiyle karilmis, günlerin tortusunda sinanmis, dirimliligi insancilligin evrensel kaynagindan su içmis bir siirdir onunki!
Yazmaya 'toplumcu gerçekçi' bir düzlemde göz açmak kolay bir yönelis degil, Yazmanin ve yasamanin kildan köprülerden geçen acili serüveni erken bir olgunluga götürür sairi. O, toplumsal akisin odaginda sesleri ve renkleri ayni anda algilayabilen, çiplak gerçekligi yalin ve incelikli imgelerle siirsel duyarligin katlarina tasiyan bir yürek adamidır.
70'ler siirinin özellikleriyle edebiyat dünyamiza sökün eden Karakus'un birkaç dergide odaklasan seyrek iliskisini saymazsak, ciddi biçimde Izmir'de yayimlanan Dönemeç dergisiyle birlikteligini, siirinin nirengi noktasi alabiliriz.
''Günaydin Gül Yapragi'' (1) çok geçmeden siirinin ilk öbegiyle yer alir aramizda. Düsünsel agirligi imgesel yaratinin önüne geçirmemeye çabalayan farkli bir sesin telasli adimlari sezinlenir. Yine de politik yükleniciligi etkin bilinç aktariminda, 'sevgi' boyutunu öne çikaran olumlu bir baslangicin izlerini tasir:
''söylenmis ne varsa/sevgi üstüne/yetmemis/yeni insan yeni sevgi/demekmis'' (Gün Doguyor, s.5)
Siire özgü kareler
Çagdaslari arasinda önemsenmeyi önemsemeyen gürültüsüz hali; kaba toplumculukla yollarini erkenden ayiran, köyle kent arasi bir cografyada dalgalanan hareketli insan fotograflarinin ayrintilarinda siire özgü kareler arayan bir tutuma götürür onu:
''ekmek çalarlar/kaçarlar elsiz ayaksiz/korku bir derebeyi kesilir/ona gülerler/ ömürsüz'' (Çocuk Resimleri, s.8)
''Günaydin Gül Yapragi'' siiri (s.11) incinen bir fidanin imgesel yansimasini yarali bir toplumun aynasi olarak var eden basamak bir siirdir. Kavgada en önde giden körpe bir kisiligin yürekleri ayaklandiran hüznünü barindirir. Gözlerimizin içine baka baka ''bedenin aykiri duruyordu/ölüme'' denmesi bosuna degildir. Özellikle ''Gibileriz'' (s.14), ''Güncel'' (s.16) örnegi siirlerinde dogrudan sözcüklerin çagrisim gücüne yaslanan Necatigil söylemi karsimiza çikar. Kimi siirlerinde ise Daglarca teknigine yakin, uyaklara bagli aykiri dizelerle siiri sürdürmeye çalisirsa da içerigiyle ve biçimiyle kendini dönüstüren bir yapilanmaya dogru gittigi açiktir.
''Sari Yazma Türküsü'' ilk kitabin en güzel siirlerinden biri olarak göze çarpar. Ölümle dirim arasi yasamin dar geçitlerinde soluyan dis dünyaya kapali kadinlarin agitidir sanki. Bu yüzden siire ''sari yazma gibidir yüzleri'' betimlemesiyle girilir. Daha çok kirsal kesimle gecekondu yasaminin cenderesine sIkIsmis, yasami ucun kiyin yasamaya çabalayan bildik tutsakligin buruk siiridir okuru etkileyen. Sevgiler de çocuklar da bastirilmis halleriyle kalmistir kadinsi yalnizliklarinda. Yasama karsi cömertlikleri yaninda paylasimsizliklari ve yabancilasmaları ile mucizevi bir kurtulusun yolunu gözlemektedirler:
''az az bir zamani üretirler/bir saat çalip ölümlerden/bir saniye yasamak için/az yemekler kaldirilir/tel dolaplara/az sevgi az çocukluk/saklanir yarina/uykulara çekilirler'' (s.22)
''Kemeralti Siirleri'' (2), Izmir'e özgü esintilerle çikar gelir bir temmuz sabahinda!
Toplam on üç siiriyle Izmir çukurunun kalbini avuçlayan sair, kentin gizli emekçilerini siirine konuk ederken oldukça basarilıdır. Sabahin telasli alacaligindan gecenin geç saatlerine degin uzun solugunu günün çarklarina uydurur. Izmir'in çekiciligi, uygarliklar duragi olmasindan midir? Osman Nevres ya da nam-i diger Hasan Tahsin, ölüme meydan okuyan öyküsüyle anitlasir kitabin girisinde. O Osman Nevres ki rüzgârla bir çarpmaktadir aymazligin yüzüne:
''bu rüzgâr/osman nevres'in saçlaridir/ak mendilini özgürlügün/çignemesinler diye/kalbini üstüne atan'' (s.7)
Dilsiz bir durus
Kemeralti'ni nakislayan siirlerden ilki ''Çeyiz''dir. ''Sevdasi intiharlara kayitli'' gelinlik çagindaki tezgâhtar kizlarin sevgi açligindan, iletisimsizliginden söz eder. Dilsiz bir durusun aksine içindeki kalabaliklari göstermeyen, yagmur bulutlari gibi sIkIntili, utangaç tiplerdir bunlar. Sair, gittikçe yogunlasan bu sIkIntinin çemberini çizer, dis mekanla iç mekani, dogayla insanin yabancilasmasi ekseninde siradan bir dille konusturur:
''Aynali Zenne Kalfasi'' siirinin ţu dizeleri, istemsiz bir yasamin kiskacindaki çirpinisin yararsizligini yazgilastirir a
deta:''geceyi kardes edindim/ben aynali zenne kalfasi/aklima bin seher düser/ayin savkindan/bir elimde kurumus ekmek/bir elimde ustanin/sararmis yüzü/ölürken bile yasanan'' (s.26)
Kemeralti Siirleri, bir dönem türkülesen siirler furyasinda, benzer imgelere teslim olmayan özgünlügü ile ayakta kalan kompoze çalismalardan biridir. Kisaca, Karakus, gelir geçer bir etkilesim rüzgarinda kaybolmamis, türkülesen onca duyarliklarin arasindan sesiyle, felsefesiyle sarip sarmaladigi kendi türküsünü ortaya çikarmistir.
''Hangi Leylasin Sen'' (3) sairin üçüncü yapitidir. Ilk iki yapitın islenis süreçlerine bakildiginda bu kitapta daha yogun bir emek birikimi görülür. Dize yapisi biraz daha sIklasmis, siiri yerel fotograflardan daha genis açilara kaymis, evrensel bir ses
e ulasmanin yalinligini kovalar olmustur.1982 Nevzat Üstün Siir Basari Ödülü'nü de alan bu yapitini bes bölüme ayirmistir Karakus: Hangi Leylasin Sen, Gündelik Sarkilar, Adanmis, Nasil Yazayim Seni, Yorgun Uyak.
Leyla, dogurgan bir imge olarak adini yazdirir. Ölümüne tapinmanin, karsiliksiz baglanmanin anahtaridir Leyla. Eski tanriçalar gibi ölümsüz, efsanelerden süzülen gurbet ve ayrilik sokulu ulasilmaz güzelligin, askla yürüyen her kimiltinin var olma nedeni, erdemliligin bas taci, insanca yasamanin çikis noktasidir!
''hangi leylasin sen/çagin hangi gölgesi/sIkIstiriyor yavrularini/hangi sirtlan adini koy'' s.8
12 Eylül sonrasi acılarin, talanlarin bahçesine Leyla'nin sagaltici gölgesi düsünce, Leyla bir alisilmis anlamiyla bir sevgili imajindan kurtulmu
s, yavrularini kucaklayan ana sefkatiyle beklenir olmustur. Umutla umutsuzluk arasinda batan ilk bölüm siirlerinde acili insanin gözbagi çözülmeye çalisilir.Gündelik Sarkilar, sair günlügüne düsen ayrintilari kapsar. '80 öncesi ve sonrasinin politik ortaminda, birey odaginda kesisen duygu ve düsünce yükünü siirsel kirintilarla ayaklandirir. Zaman zaman toplumsal dalgalanmalarda çatismalar üzerine kurulu düsünce ayriliklarinin çikmazini buruk bir dille belirginlestirir:
''herkes kendi kavsagini/yaratiyor/ölmek ve sevmek için'' (Pazartesi, s.22)
Darbenin sindirdigi Istanbul'u anlatirken; gürül gürül bir akisin uzaginda hüznünü, Tevfik Fikret'in ünlü ''Sis'' siirini çagristiran atmosfere denk dizelerle çigliga dönüsür:
''bunlar senin mi bu haykirislar/bu kaçislar bu uzak duruslar/bu varsilligin doygun atlari yoksullugun dökülen kaburgalari surlarda'' (s.42)
Kitabin sonundaki ''Yorgun Uyak'', onca deneyimlerden sonra yüreginin iplerini gevsetmiţ bilge bir sairin masalimsi ögütlerini lirik bir söylemde bulusturur. Yorgun Uyak, aslinda görmüs geçirmis, hirpalanmis bir sair kimligidir. Israrla yasamin çürüyen ya
nini göstermekte kayitsiz, kendine kilitli bireyi büyük serüvenlere çagirmaktadir. Kentin hasta dokusunda duyulan siirin ayak sesleri, sagaltilan yaralarin kabugundan gelecegi selamlar.''Sesini Bana Birak'' (4) Karakus'un dördüncü siir kitabi olarak sesler zincirindeki yerini alirken hatiri sayilir bir ödülü de beraberinde getirir; 1993 Ceyhun Atuf Kansu Siir Ödülü'nü.
Yeni insan tipi
Güncelle olan iliskisinde kürsüyü daha yukarilara tasimaktadir artik... 80 sonrasi Türkiye'sinin suskun, iletisimsiz, içine kapanik birey daginikligi, ufuk hatti dar genel bir görünümün gri fonunu olusturur. Yaratilmaya çalisilan yeni insan tipinin evrensel köseleri sevgiyle belirlenmemistir.
Karakus, gittikçe agirlasan bireysel asinmanin karsisına siirin erdemiyle çikar. Sanatsal yaratmayi bencilligin düzleminden koparip askla yogrulan isiltili bir gelecegin köklerine baglar. Türkçenin kanayan yerinden kristalize bir biçimde dökülen acilar öbegi, bilinçle sagaltilmasinin sabrini, ustaligini, inandıriciligini göz alici motiflere
tasirlar.Sesini Bana Birak'ta, diger kitaplarin aksine ara kesitler, bölümlemeler yoktur. Bir solukta okunan 23 siir yasamin önlü arkali degiţik yüzlerinden tekil ve çogul çigliklari siiri potasinda eriten azimli bir çalismanin ürünü olarak ayakta kalirl
ar. Sair, içerik yogunlugunu, seçkin bir söyleyisin imgelerine dönüstürürken siirce de bir hesaplasmanin içinde oldugunu sezdirir. Sözcükler yürek titreten aydinlarin gergefine kipirtili halleriyle islenirler. Insandan insana, dokunuslarin, seslenislerin, özleyislerin, agit kokulu çirpinislarin toplami, tuvalinde firça izi birakmayan bir ressamin özeniyle ve yetenegiyle bir dirimlilik kazanir. Genelde akar bir siirdir Karakus'un siiri. Aktikça durulan, çagiltisi uzaklardan duyulan bir siir. Bu söyleyis özelligi Sesini Bana Birak'ta iyice gün yüzüne çikar. Birkaç siirden koparip aldigimiz su dizeler, karmasik nice öykünün denizinde yüzdügümüzü gösterir:''tam senden ayrildigim saatlerde/agzimda bir nar tanesi gibi duruyor adin'' (Mustu, s.11)
''uzat agzinin atesini/agzimda öpmelerim birikti'' (Agzinin Atesi, s.22)
Karakus'un ülkesinin politik gidisatiyla at basi yakinligi, kimi siirlerinde duyumsanan, sezilen bir olguyken, kimi siirlerinde siirden kopmayan bir dirilikte karsimiza dikiliverir. Siirin gemlenemeyen pervasizligi, halkinin özgürlük ve bagimsizlik bilincine, demokratik katilimina, insan haklarina, adilane paylasimin kaygilarina yakin düser. Türkiye'de yaklasan bir baska tehlikenin ayak sesleri yine en önde gitmenin buruk yalnizligi içinde uyurgezerligin sarhos bulutlarini dagitiveren çiglik çigliga bir siirler duyurulur:
''oysa sen/cumhuriyetin/seriatla sevistigi günlerde/atesini sakliyorsun uylugunda sesi bir gelip bir gidiyor sarkacin/karanligin ucunda/aydinligin gömlegi/kanlar içinde'' (Sarkaç, s.4)
Bu siir, ileride Sivas can kirimini konu edinecek Ates Mektuplari'nin da habercisidir.
Kurtulus Savasi'nin erincini ve coskusunu türkülere yayan bir yüregin yeniden isyana durmasini anlatan ''Eski Tanis'' (s.25), kabina sigmaz bir atakligi vurgular. ''Adimi Bir Sürgüne''de (s.27), ''adimi bir agaca veririm belki/ bir yilkiya bir sürgüne'' derken sanatin akademik kariyerinden ve yurtsever kimliginden kopuk ''sözde sanatçi'' anlayisini lanetler gibidir.
Günümüzün, baskin ortaminda sanatla politika iliskisi bir kiyiya itiledursun; ulusça göz göre göre yanmalarini umarsiz seyrettigimiz Sivas Madimak Oteli yangininin 35 aydinın ölümüyle sonuçlanan külleri henüz sogumadan bir ortaçag dehsetiyle yasananlardan üç yil sonra yayimlanan Ates Mektuplari, Madimak'in harli atesinden sans eseri kurtulan Karakus'un hala kanayan bir büyük yaradan dönüstürdügü siirlerden olusur.
''Isli Bir Yaranin Siirleri'' çagrisim gücüyle, yanginin uzaginda kalani titreten bir duyarliga sahiptir:
''Isli bir telekle yazildi/bu siirler/kömüre dönmüs çigliklarin/gögüs bosluguma çizdigi/isikla yazildi/mehdiler kör imamlar/mekiklerle döndüler magaralarindan/ruhlarimiza/ruhlarimiz saydamdir simdi/rehin verip bedenlerini hosça kal bile diyemeden/bir aksam üstü göçtüler/topragin namuslu koynuna (s.9)
Sanatin gücü
Karakus'un siirinde iletinin çarpiciligi, sözdiziminin uyumunda özenle seçilmis, törpülenmis, anlam ve ses yogunluklari dengelenmis sözcüklerin yerindeliklerinden ileri gelir. Söylemindeki çekicilik, bilgili, görgülü, kompoze, yumusak basli, çelebi bir kisiligin ürünüdür. Evrensel duyarliga ulasmanin öncelikli kosulu etkilenim alani genis bir dili yaratmaktan geçmez mi? Bence Karakus, siirinde sanatin gücünü ön plana çikaran, dogrudan bildirinin çemberine hapsolmayan ender sairlerimizden biridir. Bireyi tanimlayan siirlerinde daha yogundur söylem. Siir, yarim uyaklara ve zengin iç seslerin ritmine dayanan edasiyla erken bir karanligin yagmuru arasinda kapinizi çalabilir ansizin. Esiginden girer girmez can alici imgelerini yayiverir odaniza. Tipki ikinci bölüme adini veren ''Küçük Fener'' siirinde oldugu gibi arkadas isliklarini yüklenerek:
''gündüz nöbetini bitirdi/yalniz biz kaldi otel odalarinda/dostlarin içinden geçip de/söylemedikleri ne varsa bu saat/esip geliverecekmis gibi/gicirdayan kapi bosluklarindan rüzgarin bezgin sesiyle'' (s.60)
''Kül Kahvesi'' bölümündeki siir malzemesi, babasindan kalan kirik dökük anilar demetidir. Tütünle, türküyle dolasIk; geçim sIkIntisinin bildik agirliginda, kisa süreli hayallerini zemherinin savurdugu bir adamdir baba. Çalkantili yoksullugun babali mutlulugu. ''Sapan'', ''Nese ve Yara'', ''Borç'', ''Ayna Tepsi Duvar'', ''Sararmis Askerler'', ''Sitem'', ''Bilet'' ve ''Bu siirler''de geçmisin nabzi atar.
''türkülerle vurur özlemlerini/sevdasini tabakadan sarardi/bir ayingaci dikkatiyle/kiz saçina benzer/bir tütün müydü yaktigi/tütüne benzer bir kiz saçi miydi yüregini yakan'' (s.80)
''dua gibidir sevince/yokluklarinda onlar için bu siirler/kim gider kim kalir bugünden sonra belki de ölümden cayip gelirler'' (s.90)
''Konus Benimle'' (6) 1998'in ortalarinda Karakus'un son yapiti olarak elimize geçtiginde, bir solukta okurlugunun yaninda artik sesini, bilesimini bulmus bir sairin düzeyini de gösterir, olgunlugunu da yansitir. O sonsuz serüvenin okuru büyüleyen gizeminde; yaklasildikça uzaklasan, ardinda siir tadinda rüzgarlar birakan, adi belki tüm adlarin, tüm sevgilerin toplami gibi duran, ugruna ölünebilir isikli bir siir topu göze çarpar. Görmüs geçirmis, dengeli bir yalnizlikla yasami kanatircasina yasayan farkindaligi, askla kotarilan nice karmasik açmazlarin birden çözülen gizi, yalinligi onundur artik. Bu yüzden sevgilinin ulasilmazligi bir tatli yakinmadir siirinde:
''anladim/ben/yufka yürekli bir roman kahramaniyim/senin satirlarinla yürüyorum/ilk sayfalardan beri/beni yerlere seren/senin öykünmüs meger'' (Kimlik, s.64)
Dogrusu, 1970'lerin belgici-bildirici benzerliginden, kendini damitarak böyle bir düzeye erismek, ilkin bilinçli bir yönelisin sonra da siirin poetikasina iliskin verilen emeklerin ürünü olsa gerek.
''Simdi Ölme Anne''
Kim ne derse desin, Hidayet Karakus'un siiri, içindeki ses düzeniyle akli basinda bir lirizmi yansitiyor.
Kitabin en özlü siiri, ''Simdi Ölme Anne''de; ölümlere karisan bir annenin fotograf arkasi suskunlugu ile kizinin yanlis yasanmisliginin yakarilari dokunakli bir söylem olusturur. Ertelenmis düslerini ülkesinin politik çalkantilarinda alabildigine savuran gençligin özelestirisi gizlidir bu siirde. ''günlerin mavi saydamligini/kursun izlerinde yitiriyorum'' diyen yorgun bir gençligin yanlislarinin dogrulanmasi için içtenlikli birinin konusmasi gerekmektedir.
''karamsar degilim anne/yalniz gerçekmisim gibi/ara sira burnumun diregi sizliyor iki serçe bir dalda sevisirken/hepsi bu/hepsi bir hayal perdesinden geçen gerçeklik korkusu'' (s.101)
Karakus'un siiri için söyleyeceklerimizin elestirel toplami, bir solukta deginilip geçilen bir yazinin boyutlarina sigmaz. 70'li yillarin tozu dumani arasinda siiriyle siyrilip giden ender sairlerimizden biridir Karakus. Kanadi siire degen anaç bir kusun sicakligiyla sarmalar bizi. Yüzü dünyaya dönük, umarsiz, aldirissiz insani alip bir yerlere getiren; aski, sevgiyi, insancilligi, paylasimciligi, kronolojik bir durus ötesinde sürekli gündeme tasir; dogurgan bir siirin üretkenligiyle yapar bunu. Bunu yaparken de ari-duru dilinden, aydin tavrından kesinlikle ödün vermeyen özelligi ilk bakista göze çarpar. Aldanislardan, ihanetlerden geçmis, siir atesle sinanmistir çünkü. ''adi ask olmasin/asiniyor durmadan sözcükler'' demesi, basitligin, gelir geçerligin çeperini çoktan yirtmis oldugunu göstermiyor mu?
Hidayet Karakus, siire günaydin dedigi günden beri ''gürültüleri tasan sözcüklerin civiltisinda'' kendini her gün yeniden kuran bir sairdir. Yenilesirken, imgeleriyle yürekleri olur olmaz asindirmayan, kapilari askla çalan bir yetkinligin düzeyine çikariyor siirini.
(1) Günaydin Gül Yapragi-Hidayet Karakus, Kendi yayini-Ocak 1979
(2) Kemeralti Siirleri-Hidayet Karakus, Yeni Türkü Siir Yayinlari-Temmuz 1982
(3) Hangi Leylasin Sen-Hidayet Karakus, Dönemeç Yayinlari-1986
(4) Sesini Bana Birak-Hidayet Karakus, Bilgi Yayinevi-2. Basim, Mayis 1998
(5) Ates Mektuplari-Hidayet Karakus, Bilgi Yayinevi, Mart 1995
(6) Konus Benimle-Hidayet Karakus, Bilgi Yayinevi, Haziran 1998
Cumhuriyet Kitap Dergi, Sayi: 510, 25 Kasim 1999 Sayfa: 6 7