Cinsellik, yasam ve zaman üzerine
DILEK DOLTAS *
Erendiz Atasü kadin yazar olarak gençlik, cinsellik ve askin kadinlarin yasamlarindaki vazgeçilmez yerini Gençligin O Yakici Mevsimi'nde, yasamin devingenligi içinde irdeler. Bu kavramlarin kadinlarin yasaminda içgüdüsel ve duygusal yönden etkili olduklari kadar onlarin belleklerindeki çagrisimlarina göre de anlam kazanip etkin olduklarini roman boyunca yumusak, tedirgin ama dürüst ve israrci bir kadin diliyle anlatir.
Anahatlariyla Gençligin O Yakici Mevsimi kadin cinselligini hem temel hem psikolojisi içinde hem de belli bir kültür baglaminda tartisan sayili Türk romanlarindan biridir diyebiliriz. Biçimsel açidan bu roman, yazarin Dagin Öteki Yüzü adli yapiti gibi dermeci ve deneyseldir. Burada dogaya ve doga bilimlerine iliskin imgeler metin içi anlam yüklemeleriyle simgelere dönüsür ve anlatinin dizgesini belirler. Ancak bellekte simgelere dönüsen imgeler ve onlarla iliskili olay ve karakterler hiçbir zaman duragan degillerdir. Kadin kahramanin zaman ve duruma göre degisen duygulari, usu ve degerleriyle sekillenip onun belleginin dünü, bugünü ve gelecegi algilamasinda etkin rol oynarlar. Içerik yönünden Gençligin O Yakici Mevsimi, toplumsal ögelere agirlik vermekle birlikte temelde orta yas dönemindeki okumus, kentli bir Türk kadinin kendisiyle acimasizca hesaplasmasini aktarir diyebiliriz. Burada Atasü cinselligin özne üzerindeki degisken etkisini ve bu etkinin öznel ile toplumsal kimlik olusumundaki rolünü çok yalin ve sarsici bir biçimde sergiler. Ayrica burada öznel ile toplumsal ve evrensel diyebilecegimiz duygularin, davranis biçimlerinin, düsünce ve yargilarin nasil zaman ve kimlik sinirlarinin disina tastigini görürüz. Anlatida duygu, davranis ve anlamlandirma birbirleriyle sürekli etkilesim halindedir ve biri öbürünü etkilerken degiţtirir. Okur bu etkilesimin ve degisimin nasil gerçekleţtigini zaman zaman farkli kisilermis gibi sunulan AyseAysu adli, kimligi bölünmüs bir kadinla onun ''duygularinin kiz kardesi, yarati enerjisinin yansisi...'' (149) Tomris'in belleginde, usunda ve duygularinda izler.
Bir dantel titizligiyle, her türlü ayrintiya dikkat edilerek biçimlendirilmis olan bu roman alti bölümden olusur. Ancak diger bölümlerde parça parça ele alinip, birbirinden kopuk episodlar halinde tartisilan öykü ''Bir Gönül Hikâyesi = Bir Ayriligin Öyküsü'' baslikli dördüncü bölümde okura bir bütünlük içinde sunulur. Okur ilk defa burada farkli isimler yoluyla parçalanmis benligini tanimlamaya çalisan baskahramanla tanisir. Ilk bakista, dördüncü bölümde öykülenen AyseAysu'nun üniversitede doktor asistanken Fethi adli bir meslektasiyla yasadigi ve çok kisa süren bir gönül macerasidir. AyseAysu'nun yakin arkadasi, ikinci kadin kahraman doktor Tomris'in de meslektasi doktor Can ile kisa süren bir gönül macerasidir. AyseAysu'nun yakin arkadasi, ikinci kadin kahraman doktor Tomris'in de meslektasi doktor Can ile kısa süren bir gönül iliskisi oldugunu bu bölümde ögreniriz. Ancak daha önce de belirtildigi gibi bölümde asil ele alinip sorunsallastirilmaya çalisilan toplumun ask ve cinsellige iliskin ölçüt ve degerleriyle kentli profesyonel kadinlarin duygu ve beklentilerinin, bu maceralardan yasamlarinin çesitli dönemlerinde nasil ve ne ölçüde etkilendigidir. Kanimca bu nedenle kisa gönül maceralarinin anlatildigi bu bölüm yalnizca iliskilerin sürdügü günlerin öyküsünü aktarmakla kalmaz, AyseAysu'nun macerasinin basladigi 1975 yilindan bugüne kadar yani tam yirmi bes yil boyunca AyseAysu'nun ve Tomris'in yasadiklari olaylar, onlarin düsünce, davranis ve duygularini tüm devingenlikleriyle birlikte sergiler. Romanin diger bes bölümünde de zaten bu bölümde ayrintili bir biçimde aktarilan düsünce, duygu, durum ve iliskilerin yeniden, zaman zaman simgelere dönüstürülerek ele alindigini görürüz.
''Bir Gönül Hikâyesi = Bir Ayriligin Öyküsü''nden önceki üç bölüm sirasiyla ''Buz Kristali'', ''Tünelde'' ve ''Esikte'' basliklarini tasir. Besinci bölümün basligi yine ''Tünelde''dir, altinci ve son bölümünki ise ''Elmas Parçasi''dir. Bu bes bölümde bir yandan dördüncü bölümün bazi episodlari açimlanir, diger yandan yeniden öyküleme yoluyla geriye bakilarak, konu, insan, durum ve iliskiler ussal ve duygusal açilardan kadin kahramanlarin belleklerinde bir kez daha yorumlanir. Ancak bu geriye bakis ve yorumlama hiçbir zaman kronolojik bir dizgeye göre degil, romanin içerdigi belli basli temalar ve onlarla iliskili olarak ortaya çikan simgelerin önemine göre siralanir. Örnegin Gençligin O Yakici Mevsimi basliginin yazildigi sayfayi izleyen sayfada yalnizca birinci sahis anlaticinin yasamla ilgili bir gözlemi bulunur. Biz bu gözlemden romanin temel konularini, anlatici öznenin konulara iliskin tavrini ve onun içinde bulundugu yasam dilimini kullanilan simgeler yoluyla ögreniriz.
Eskiden bahar geldiginde O'nu animsardim... Taze
oksijen kokusunu içime her çekisimde O'nun kokusu
tüterdi burun deliklerimde. Ilik havanın titresimi O'nun
dokunusunu uyandirirdi tenimde.
Sonra...
Bahar geldi ve ben bir zamanlar O'nu animsadigimi
animsadim. Anladim, gençligim bitmisti...
Bahar doganin uyanisinin ve serpilisinin gerçekleţtigi bir mevsim oldugu kadar insanin gençliginin, heyecaninin, içgüdüsel isteklerinin ve umudunun da bir simgesidir. Ayrica geleneksel olarak edebiyat eserlerinde bahar ask mevsimidir. Bu dönemde insanlarin cinsel duygulari uyanir, sevgililerine dokunmak isterler, onlari özlerler. Anlatici özne her bahar ''ilik havanin titresimiyle'' cinsel duygularinin uyandigini ve taze oksijen kokusunu içine her çekisinde burun deliklerinde sevgilisinin kokusunun tüttügünü söyler. Sonra bir gün, bahar geldiginde onu animsamadigini animsar, yani animsama bir aniya dönüsmüstür. O zaman cinselligin yasamda belirleyici bir unsur oldugu gençlik döneminin kendisi için sona erdigini anlar. Kisaca, Erendiz Atasü daha öykülemeye baslamadan önce romanin ana konularini simgesel bir biçimde okuruna aktarmis olur. Bu sayfalarda gençlik, cinsellik, ask, tutku ve özlem duygulariyla onlara iliskin konular bahar, yakici sicaklik, ten ve oksijen simgeleriyle eslestirilir. Böylece öykünün çekirdegini olusturan bu duygularin öznel oldugu kadar dogal, dolayisiyla evrensel ve toplumca da normal kabul edilmesi gerektigi ve kisilerin yasamini kuvvetle etkiledigi imgeler ve simgeler yoluyla dile getirilir.
Romanin ilk bölümü ''Buz Kristali'' basligini tasir. Yil 1985'tir ve kocasindan henüz bosanmis kadin kahraman yeni bir sevgiliyle bulusmaya giderken 1975 yilinda ''bir gönül macerasi'' yasadigi erkegi genç bir kizla elele yürürken görür. Duygulari on yil öncesinde oldugu gibi uyarilir ama bu kez belleginin ve usunun tensel uyarilisa tepkileri baskadir. Ana hattiyla ''Buz Kristali'' bölümünde öne çikan birinci sahis anlaticinin bu olaya nasil bir cinsel tepki gösterdigi degil, ''simdi'', ''geçmis'' ve ''gelecegin'' birbirlerini etkileyerek öznenin içinde bulundugu durumu algilamasinda nasil önemli bir rol oynadigidir. Bölüm söyle baslar:
Var mi böyle bir zaman adi ''simdi'' olan?
1985 baharinda bir ögle üzeri, yeni tensel deneyime yöneliyor. Taze sulanmis toprak kokusu bahçelerden uçusup tasitin aralik camindan süzülüyor. Geçmis ürperiyor kokuda, renk iplikçigi ebruda, yitirisin anisi umutta nasıl titresirse, öyle. Ürperten tenidir... Ayirdinda degil.
''Simdi''ye güzelce yerlesmiţ, gelecege kosuyor. Basini kaldirip disariya bakmasa, yanilsama sürecek. Ama bakiyor!
''Simdi'' tuz buz!
Görüntünün darbesi onu apansiz an'in disina firlatiyor.
Iste orda, kaldirimda duruyor! Aracin caminda belirip kaybolan erkek sureti, otomobildeki kadinin uyarilmis algisina ayrintilarina açik ediveren! O! On yil önceki haliyle!
Geçmisle gelecek kosut aynalar midir, onlardan yansiyan ısiklarin kesisme noktas
i midir ''simdi'', oyalanip durdugum oynak odak!Nasil da O, hâlâ belirsizlige indirgeyebiliyor beni!
Ayni zamanda doga bilimci olan Atasü bu alintida da oldugu gibi simgesel agirlik tasiyan imgelerini çogunlukla doga bilimlerinden seçerek roman boyunca nesnelle öznel gerçek ayrimini sorunsallastirir. Burada optik olgular olan kosut aynalardan yansiyan isigin kesismesiyle oynak odak imgelerine göndermeler yapilarak ''simdi'', ''gelecek'' ve ''geçmis'' zamanin yasamla ve birbirleriyle iliskisinin karmasikligina dikkat çekilir. Oznenin ''simdi''sinin onun ''geçmis'' ve ''gelecek''inden ayrisamayacagi söylenir. Zamana iliskin bu kavramlar birbirinden farkli ve kronolojik bir dizge içinde ele alindiginda '''Simdi' tuz buz!'' olur. Imgelerin aktardigi biçimiyle ''simdi'', ''geçmis''le, ''gelecek''in öznenin belleginde yankilanan etkilerinin kesisme noktasidir ve onlardan bagimsiz var olamaz. Öznelerin ''simdi''si, onlarin geçmise iliskin anilariyla gelecege iliskin düslerinin, duygu ve uslarinin yönlendirmesiyle belli bir anda belleklerinde gerçek diye algiladiklari zaman dilimlerine göre ayristigi noktada yer alir. Duygular ve onlarla sürekli etkilesim içindeki us farkli anlarda bellekte farkli ani ve düsler olusturduklarindan ''simdi''nin gerçegi de ''geçmis'' ve ''gelecek''inkiyle birlikte degisir ve kendini ve yasami tanimak isteyen özne kendini ''oynak bir odak''ta bulur. Bu durumda, gençlik yillarinda ''yakici'' bir biçimde duyulan cinsel heyecanin da AyseAysu'yla Tomris'in usunu etkileyerek belleklerinde nasil zamana ve duruma göre degisen düsler, anilar ve anlik gerçekler olusturduklarini anlariz. Atasü, imgeler yoluyla açiklamaya çalistigi bu görüsünü bir örnekle de göstermek ister. Bölümün hemen basinda eski sevgilisini aniden gören kadin kahramaninin neler hissedebilecegi, neler düsünebilecegi, kadinin içinde bulunmasi olasi, birbirinden farkli ancak hepsi erkek-kadin iliskisi üzerine kurulu üç ayri durumdan yola çikilarak ele alınır ve genç kadinin olaya ve eski sevgilisine iliskin gösterebilecegi üç farkli kahramanin kendini ''Için için tüten kömür tüneliyle buz kristali arasinda sIkIsmis'' hissetmesiyle son bulur (12).
Romani bir bütün olarak ele aldigimizda bu tanimlamanin, cinsiyetini yadsimadan, onun yükledigi duygu ve beklentileri de göz önünde bulundurarak kimligini anlamaya çalisan genç kadinin yasam sartlarini simgesel olarak açikladigini görürüz. ''Kömür tüneli'' bir yandan üçüncü ve besinci bölümlerin basligi olan''Tünelde'' sözcüklerine dogrudan gönderme yaparken romanin birçok kisminda farkli anlamsal yüklemelerle kullanilarak simgesel açidan zenginlesip devinginlesir. Kömür tüneli, bazi yörelerde kara elmas da denilen kömür çikarilan ocaklarda bulunur ve kazma kürekle çok zor sartlarda çikarilan kömür bu tünelden disari tasinirken bazen tünel çöker ve isçiler göçük altında kalir. Atasü bu duruma dogrudan gönderme yapmamakla birlikte kömür tünelinin içinde bulunmanin ne kadar tehlikeli olduguna romaninin çesitli bölümlerinde deginir. Örnegin AyseAysu'yla kocasinin ortak yasami tünelde dagilip yok olur. Son kertede''tünel'' sözcügünün, cinsel duygularin yogun oldugu gençlik yillarinda bireylerin içinden sürtünerek, törpülenerek, sertleserek geçmeleri gereken, anlayip açiklayamadiklari duygular, durumlar silsilesini simgeledigi ortaya çikar. ''Buz kristali'' tamlamasi ise bu bölümün basligi oldugu gibi son bölüm ''Elmas Parçasi''yla da dogrudan baglantilidir. Kömür karbondan olusur karbonun kristal hali ise elmastir. Son bölümde ''buz kristali''nin tünelden geçerken ''elmas parçasi''na nasil dönüstügü anlatilir.
Romanin çatisini olusturan dördüncü bölümün gerek basligi gerekse iç düzeni ondan önceki ve sonraki bölümlerde tartisilan konular çerçevesinde ele alindiginda bölümün altini çizdigi duygu, davranis ve görüsler daha iyi ortaya çikar. "Bir Gönül Hikâyesi = Bir Ayriligin Öyküsü" basligindaki "=" isareti simgesel olarak Cumhuriyet dönemi Türk toplumunda bile bir gönül hikâyesinin ancak ayrilikla sonuçlanabilecegine, Anadolu türkülerindeki "seversin, ayrilirsan ask olur" tümcesinin bugün bile geçerliligini koruduguna dikkat çeker. Gönül hikâyesinin kahramani AyseAysu burada bir önceki "Esikte" bölümünün bir sayfasinda italiklerle yazilip dile getirilen bir sorunun yanitini arar: "Nasil oldu da bes günlük bir...ne ad verilebilir...iliski...ömrümün ikibucuk yilini kaplayabildi? Yogunlugu azalsa da, koyu rengini yitirmeden mürekkep lekesi gibi dalga dalga yayildi günlerime, aylarima...Nasil oldu?" (25) Bir gönül macerasinin öyküsü yüzeysel olarak bu bes günün etrafinda gelisir. Ancak anahatlariyla burada cinselligin insan yasaminda ve cinsler arasındaki iliskilerde oynadigi rol tartisilir.
Daha önce de belirtildiği gibi bir gönül macerasinin öyküsü oldukça basit ve siradandir. Aski ve cinselligi dogal, özgür ve yalin halleriyle yasamak isteyen AyseAysu ve Tomris, karsilarina çikan erkegin ya da erkeklerin (Fethi, Turhan, Can ve AyseAysu'nun kocasi) bu iliskilere, farkli açilardan da olsa bilinçsiz, ürkek ve karsi cinsin beklentilerinden bütünüyle habersiz bir biçimde yaklastiklarini görürler. Bu durumda özgürlük ve çagdaslasma çabasi veren okumus, kentli, üçüncü kusak Cumhuriyet kadinlari olarak ne kadar isterlerse istesinler erkeklerle cinselligi de kapsayan duygusal ve somut bir iliskiye giremezler. Bu erkekler ya köy kökenli Fethi gibi, kadinlar dahil her seyi "...dokunarak ögrenir. Yenilikten ürker" (91), ya kentli psikiyatr Turan gibi kadinlarla cinsel arzuyu da içeren sevgi iliskileri kuramayan, ya yine kentli Can gibi kisilik sorunlarindan dolayi kadinlarla sürekli, sevgi ve sefkate dayali bir beraberligi baslatmaktan korkan kisilerdir. Bu durumda bir gönül hikâyesinin bir ayriligin öyküsüne dönüsmesi, türkülerde oldugu gibi askin ayrilikla tanimlanmasi kaçinilmaz olur. Bu bölümün "Ertesi I" altbaslikli kisminda, "Ayrismanin öyküsü" diye okura sunulan ve kadin-erkek iliskisini kimyasal bir olguymuscasina aktaran bir sayfa vardir. Bu sayfada kadinla erkegin ortak yasaminin baslangicinda üç renkle simgelenen birbirinin içinde ve birbirini tamamlayan üç duygu oldugu söylenir. (87) Bu duygular maviyle belirtilen özgürlük, turuncuyla tanimlanan iliklik ve al ya da kirmizinin simgeledigi tutkudur. Kadinla erkegin ortak yasami Cumhuriyet Türkiye'sinde bile kisa bir süre sonra türkülerdeki gibi, ussal bir açiklamasi olmayan bir nedenle kesilir. Bu anlamsiz kesilme sonucu "mavi yalnizligin buruklugunda solar, turuncu hüznün sarisina" döner ve tutkunun kirmizisi kan kirmizisini animsatmaya baslar. (87) Ortak yasama iliskin duygular ise bellekte ask, ayrilik, ihtiras ve sefkat diye ayristiktan sonra "animsayis an'in duygulanimina göre" yine bellekte birlestirilir ve bazen sevda bazen ayrilik tablolari çizerler. (87) Atasü romanin bu kisminda kadin-erkek iliskisinin sefkat ve ben merkezli olmayan davranislarla gelisebilecegini, o zaman bu iliskinin düs olmaktan çikip yasama dönüsebilecegini anlatmak isterken söyle der: "Bu iliskiye özgü baska bir dönüsüm daha var, yükselirken yuvarlanan, sürünürken kanatlanir! Malzeme yasantidir, düs degil; es zamanli deneyimlenmemistir yalnizca" (87). Askin ulasmaya çalistigi dorugun, "ben"in bittigi ve "baskasi" ile sinirlarin kaldirildigi nokta oldugu, bunun ise anne-çocuk iliskisinde sIk sIk yasandigi romanin sonunda siirsel bir biçimde dile getirilir.
Özetle, Gençligin O Yakici Mevsimi"nde Erendiz Atasü cinsellik konusunu devingen ve çok katmanli bir biçimde isler. Onu hem çagdas kimlik, özgürlük, esitlik kavramlari baglaminda hem de toplumsal ve kültürel özellikler açilarindan ele alinir. Ayrica genelde cinselligin özelde de kadin cinselliginin etkilerini ve tanimlarini yine çagdas düsünce akimlari çerçevesinde sorunsallastirir. "Simdi"nin, "geçmis" ve "gelecek"in bir andan digerine göre degisen yansimalarinin kesistigi noktada bulundugunu öne süren Atasü'nün sorunsallara somut ve kalici yanitlar üretmesi beklenemez. Ancak romanin tümüne baktigimizda Atasü'nün cinsellik ve kadin-erkek iliskileri baglaminda özellikle üç konunun üzerinde durdugunu görürüz:
Cinsellik insan yapisinin dogal bir parçasidir ve yalin haliyle kadin için de erkek için de yasami güzellestirip iliskilere anlam ve güç katar, cinselligin duygulardaki etkilerini dogal kabul etmemiz gerekir, cinselligin etkisindeki kadin-erkek iliskileri çok ince dengeler üzerine kuruludur ve ben merkezli davranislar dengeyi aninda bozup iliskiyi keser. Sonuç olarak AyseAysu cinselligin yasamindaki önemli bir degiţken yerini bilir ancak yine de 21'inci yüzyila dogru tek basina yürümek durumundadir.
(*) Koç Üniversitesi
Cumhuriyet Kitap, Sayi 509, 18 Kasim 1999, Sayfa: 16-17