Kurmaca olaylarla tarihsel gerçegin iç içe yürüdügü roman
NILÜFER KURUYAZICI
Roman, 1900 yilindan baslayarak, II. Dünya Savasi öncesini, savas yillarini ve savas sonrasi Almanya'sini (1954'e dek) çarpici bir biçimde anlatmaktadir. Teneke Trampet ayni zamanda Katz und Maus (Kedi ile Fare) adli uzunöykü ve Hundejahre (Köpek Yillari) adli romanla birlikte Grass'in "Danzig Üçlemesi"nin ilk kitabini olusturur. Her üç yapitin ortak yani, konularinin Danzig' de geçmesi ve II. Dünya Savasi' ni anlatmalaridir. Teneke Trampet' in ve Köpek Yillari' nin orta bölümlerini kaplayan savas, Kedi ile Fare'nin tümünün arkaplanini olusturur. Böylelikle üçlemenin ilk kitabi Teneke Trampet'in baskisisi Oskar Matzerath, toplum disi bir kisidir. Içinde dogdugu ve yasamak zorunda oldugu çevreyi benimsemek istemez, dogumuyla birlikte, kendi istemiyle, çevresinin disinda kalir. Onu disarida birakan toplum degildir, Oskar kendisi çevresinden kaçar. Bu iliski kopuklugu açisindan da Teneke Trampet'le Kedi ile Fare arasinda bir kosutluk vardir. Yalniz bu ikincinin baskisisi Mahlke, ne Oskar gibi çevresini elestirir, ne de ona karsi kendisi de, her üç yapit arasindaki iliskinin göz önünde bulundurulmasini istedigini, üçlemenin parçalarinin bir bütün olusturdugunu açikça dile getirerek "simdiye dek hiç kimse benim ilk üç düzyazi anlatimi birlikte, bir bütün olarak ele almadi ... Üçü benim için tek bir yapittir, bir üçlemedir" der. Öykü içi olaylar Kedi ile Fare'de savas yillarini içine alan bir tarihsel çerçevede geçer. Danzig limanindaki savas gemisi batiklari ya da öykü içinde yer yer kullanilan "savas kahramani" imgesinin disinda, gerçek olaylar öykünün gidisine dogrudan dogruya yansimaz. Teneke Trampet' te ise durum biraz daha degisiktir. Burada, öykü içi kurmaca olaylarin yani sira, 1900-1954 yillari arasinda geçen gerçek olaylar da genis biçimde anlatilir. Hatta roman, gerçeküstü bir varligin, Oskar'in kurmaca yasamöyküsü olmaktan çikar, içinde yasadigimiz yüzyilin ilk yarisinin tarihsel, toplumsal ve ekonomik olaylarina genel bir bakisa, giderek de onlarin elestirisine dönüsür.
Romanin basinda Oskar "bir akil ve ruh hastaliklari kliniginin sakinlerinden"dir. Bakicisina aldirttigi kâgitlara kendi yasamöyküsünü yazmaya baslar. Bundan sonra bize anlattigi öykü içi ve öykü disi (tarihsel) olaylar, zamandizinsel sirayi izleyerek iki ayri zaman düzleminde gelisir. Bunlardan birincisi. Oskar'in geçmisini anlatmaya basladigi 1952 yilindan, 1954 yilina dek klinikte geçirdigi süreyi kapsar ("öyküleme süresi" de diyebiliriz buna). Ikincisi ise yaklasik 1900 yillarinda Oskar'in büyükannesiyle baslayan, 1924'te Oskar'in dogumunu da içine alarak 1952'ye dek geçen süredir. Bu ikinci öykü düzlemi, birincinin basladigi tarihe (1952) yilina ulastiginda, öyküleme islemi de sona erer (1954 yilina erisilmistir), yani Oskar' in otuz yasina bastigi gün roman biter. Ilginç olan, romanin zamandizinsel siraya bagli kalmasina karsin alisilmis geleneksel roman yapisinda olmayisidir. "Geçmis" ile geçmisin öykülendigi "bugün", yani bu iki ayri zaman düzlemi, iç içe, birlikte yasanir ve anlatilir. Grass, geriye dönüs, geçmisi animsama ya da bilinç akisi gibi teknikler kullanmadan, kendine özgü bir anlatim biçimi gelistirir romanin bütününde.
"Birinci, ikinci, üçüncü kitap" adini alan üç bölümden olusur roman; ayrica her bölüm, içinde anlatilan olaylarla ilgili kisa birer baslik tasiyan alt bölümlere ayrilir. Bu alt bölümlerin her biri bagimsizdir, içlerinde anlatilanlar birinden öbürüne tasmaz. Aralarindaki bagi, onlari yasayan, gözlemleyen ve bize anlatan Oskar kurar. Ama romanin bütününde bu tek tek bagimsiz bölümler birleserek Oskar'in içinde bulundugu öykü içi dünyanin bir kesitini olusturur. Anlatilanlar böylece bütünlük kazanir ve yukarida deginildigi gibi, olaylarin zamandizinsel sirayi izlemesi de bütünlügün kurulmasina yardimci olur.
Biçim ve içerik
Burada romanin Türkçe çevirisinin ikinci baskisina iliskin, belirtilmesi gerekli önemli bir nokta var. Birinci baskida roman, üç kitap ayrimina uygun olarak üç cilde bölünmüstü; bu ciltlerin her birinin ayri bir bölüm olusturdugu -ayrica gösterilmemesine karsin- kendiliginden ortaya çikiyordu. Ayni yayinevinin yaptigi ikinci baskida ise nedense bu üç cilt esit kalinlikta iki cilde indirilmis, "kitap" ayrimi da ayrica gösterilmemis. Her yazin yapitinda oldugu gibi, bir romanda da biçim ve içerigin birbirini belirlediginin, bir romanin bölümlenmesinin (yani dis yapisinin) hiçbir zaman rasgele olamayacaginin dikkate alinmadigi, sorumsuz bir davranis bu. Oysa, hele Teneke Trampet gibi dis yapisiyla öykü içi ve öykü disi olaylar arasinda sIkI baglar bulunan bir romanda bu zorunlu iliskiyi aramak dogaldir.
Oskar'in anlattiklari 1899 yilina, yani kendi dogumundan 25 yil önceye gider. Büyükannesiyle büyükbabasinin öyküsü, annesinin dogumu ve gençlik yillari, Polonyali kuzeni Jan Bronski'ye olan aski, Alman kökenli Alfred Matzerath'la evlenmesi birinci kitabin basinda, ilk iki alt bölümde öykülenir. Bu arada, I. Dünya Savasi sonunda, öykünün geçtigi Danzig kenti "bagimsiz bölge ilan edilir ve Birlesmis Milletler'in yönetimine birakilir; Polonya ise kentin merkez kesiminde bir serbest liman sahibi olur ve Hevelius Meydani'nda kendi postanesine kavusur". Öykü disi bu gerçek olaylar, Jan Bronski'nin "Polonya'yi seçmesi ve Polonya postanesine geçmesi" ile öykü içi kurmaca olaylarla da örülmüs olur. Danzig kentinin özel konumu, sonradan II. Dünya Savasi'nin çikmasina yol açacak olaylarin merkezi olmasi ve tarihin dönüm noktalarina taniklik etmesi, böylelikle Oskar'in öyküsü bakimindan da önem kazanir. Gerçi Danzig'de dogmustur Grass, ama Teneke Trampet'e gerçek ve kurmaca olaylarin iç içe islenmesi açisindan bakildiginda, onun Danzig'i, salt kendi dogdugu kent oldugu için romana konu yaptigi söylenemez. Iste Oskar bu tarihsel kentte, "orta halli insanlar"in bir bakkal dükkâni, bir manav ve bir firindan olusan dar çevresinde dünyaya gelir. Kentin tarihsel öneminin yani sira bu ortam, Oskar'in öyküsünün toplumsal boyutunu da belirler. 1924 Eylül'ü baslarinda dogumunu "gözlerimi açmis, dünyanin isigini altmis mumluk iki ampul olarak görmüstüm" diye anlatan Oskar, "kulaklari delik, ruhsal gelisimini daha dogmadan tamamlamis ve bundan böyle isi sadece bu gelismenin örneklerini ortaya koymak olacak bebeklerden" biridir. Düsünme ve karar verme yetenegi tümüyle gelismis oldugu için de çevresinde konusulanlari, babasi Matzerath'in "Ilerde dükkânin basina geçer!", annesinin ise "Oskar'cigim hele bir üç yasina gelsin, bir teneke trampet alacagim ona" demesi üzerine düsünür ve "yalanciktan çigligi basip, kendime aglamaktan mosmor olmus bir bebek süsünü vererek, babamin teklifini, yani bakkal dükkâniyla ilgili bütün sözlerini düpedüz geri çevirdim; annemin istegini ise yeniden gözden geçirecektim" diye bir karara varir. "Bir yetmis iki boyunda yetiskin bir kimse olarak kendimi (Matzerath'a) teslim etmemek ve onun dilegine uyup, yirmi bir yasindaki Oskar için yetiskin insanlarin dünyasini canlandiracak bir bakkal dükkânina karsi hiçbir yükümlülük altina girmemek için, üç yasindaki çocuk olarak kaldim hep; bir cüce, bir Parmak Çocuk, bir türlü boy atmayan bir bücür olarak kaldim. Bir kasayi durmadan tikirdatip durmamak için trampetime sarilip, üçüncü dogum günümden sonra bir parmak bile büyümedim; üç yasinda, ama üç kat daha akilli bir çocuk olarak kaldim". Üç yasinda -görünüse bakilirsa merdivenden düsmesi sonucunda- büyümesi duran ve büyüklerin gözünde o yasta bir çocuk olarak kalan Oskar, karsi çiktigi, katilmak istemedigi bu "orta halli çevre"yi disardan, toplum disi bir kisi olarak gözler, elestirir. Hem, bu gerçeküstü durumunu çevresindekiler algilamadigi, hem Oskar'in kendisi de üç yasindaki çocuk rolünü sürdürdügü için, sanki görünmez bir kisiymisçesine her olayi gözler (annesinin Jan Bronski'yle sevismesini masanin altindan ya da dolabin içinden gözetlemesi gibi), her konusulani dinler, ama çevresinde olup bitenlerin disinda kalir.
Tarihsel olaylarin gelismesi
Birinci kitap boyunca, anlatilan öykü içi tek tek olaylara kosut olarak, öykü disi tarihsel olaylarin da gelismesi izlenir. Baba Matzerath'in kisiliginde Nasyonal Sosyalist Parti'nin (Danzig henüz serbest bölge olmasina karsin) giderek yandas toplamasi, güçlenmesi ve yayilmasi gözlemlenir (ikinci kitabin sonunda partinin yikilmasiyla birlikte Matzerath da ölecektir). "Mesale alaylarinin ve tribünler önünde resmi geçitlerin vakti gelip çatmistir", "Matzerath 1934 yilinda, yani oldukça erkenden, ortada esen havayi sezerek partiye girdi", "... asik suratli Beethoven çividen indirilerek yerine gene öyle asik suratli Hitler'in resmi asildi", "Matzerath her firsatta bir parçasini satin alarak yavas yavas bir üniforma sahibi olmustu. Parti kasketiyle ise basladi... Her hafta birçok defa söz konusu üniformayi üzerinde tasimak için firsat çikiyor, ama Matzerath onu sadece Mayis Çayiri'ndaki Pazar günü gösterilerine katilacagi zaman giyiyordu". Hitler'in Danzig'de güç kazanmasi, birinci kitabin sonunda Yahudilerin izlenmesine, sinagoglarin yakilmasina ve oyuncakçi (Yahudi) Markus'un kendini öldürmesine dek sürer. Tarihte "Kristal Gece" adiyla anilan, Kasim 1938'deki gerçek olaylarla romanin birinci bölümü sona erer. Bundan sonra gerek Oskar'in (öykü içi) yasaminda, gerekse tarihsel olaylarla bir dönüm noktasi gelecek, II. Dünya Savasi baslayacaktir.
Bir dönemin bitisi
31 Agustos 1939 günü sabaha karsi Danzig'deki Polonya postanesinin Almanlar tarafindan basilmasiyla savas baslar. Tarihin bundan sonraki akisini belirleyecek nitelikteki bir olay, roman içindeki kurmaca düzlemde de esdegerde bir önem tasir: Oskar'in "muhtemel babam" dedigi, annesinin sevgilisi Polonya kökenli Jan Bronski'nin bu baskinda Almanlara tutsak olmasi ve az sonra da kursuna dizilmesi Oskar'in yasaminda bir dönüm noktasidir. O güne dek, yasadigi yillarin tarihsel olaylarini uzaktan gözlemek ve kaydetmekten ileri gitmemis, salt kurmaca düzlemde kalmis olan Oskar, ilk kez gerçek bir olaya karisir burada. Danzig'deki Polonya postanesinin sarildigi ve Polonyali posta memurlarinin Almanlara teslim olmamak için direndigi 31 Agustos gecesi, o da Bronski ile birlikte postanenin içindedir. Yaralilarin, ölülerin arasinda dolasir, ates altindaki pencerelerin önünde durur, her seyi tüm gerçekligiyle yasar. Bugecenin tarihteki önemini, Oskar'in yasamöyküsünde de bir dönemin bitmesiyle sergileyen Grass, bu dönüm noktasini bir ikinci olayla daha pekistirir. O güne dek hiç konusmamis, böylece de çevresinde olup bitenlerin disinda kalmayi basarmis olan Oskar, oynadigi üç yasindaki çocuk rolünü o gece ilk kez birakir, konusur ve büyüklerin oynadigi skat oyununa katilir. Yetiskin insan bilincinde olmasina karsin örnegin zaman zaman altini islatmak gibi davranislarla o güne dek büyüklerin gözünde üç yasindaki çocuk imgesini sürdüren Oskar'in maskesi ilk kez düsmüstür burada; ama o gece Bronski'nin öldürülmesiyle bu sir da açiga çikmadan kalacak, olaylarin sonraki akisi degismemis olacaktir.
Oskar, ikinci kitabin sonunda, tarihin akisinda büyük önemi olan bir baska olayi, Normandiya Çikarmasi'ni yasar. 1939'da Danzig'de ilk kez gerçek olaylara karismistir, ikinci kez de 1944'te Normandiya'da ilk silahlarin patlamasina tanik olur. Hitler'in yenilgisinin baslangicidir bu. Nazi imparatorlugunun çöküsü, Danzig'e Ruslarin girmesi ve kentin yikilmasiyla ikinci kitap sona erer. Gerçek düzlemdeki bu olaylar nasil yeni bir dönemin baslangiciysa, baba Matzerath'in ölümü, onun mezari basinda Oskar'in büyümeye karar vermesi, Maria ile Danzig'den ayrilmalari, Bati'ya kaçmalari gibi kurnazca olaylar da öykünün bundan sonraki gelismesi açisindan belirleyici niteliktedir. Üçüncü kitapla birlikte, gerçek düzleme kosut olarak Oskar'in yasaminda da yeni bir dönem baslayacaktir.
Oskar'in, geçmisi
Konusu savastan sonra Bati Almanya'da geçen üçüncü kitap, Mayis 1946 ile Eylül 1954 arasindaki süreyi anlatir. Oskar bu arada, 94 santimden 121 santime uzamis, ama bu uzama neredeyse gözle görülecek bir hizla oldugu için de kambur kalmistir. Savas sonrasinda Almanya'nin ekonomik alanda yeniden kendini toparlamaya çalistigi bu yillarda Oskar da "konusan, tutuk tutuk yazan, su gibi okuyan, vücudu çarpik çurpuk, ama oldukça saglikli bir genç adam olarak, yetiskin insan yasami sürmeye" baslar; ünlü bir tasçi ustasi olur, daha sonra akademide modellik yapar, sonunda da bir caz toplulugunda trampet çalar. 1952 yilinda, isteyerek karistigi bir öldürme olayi yüzünden tutuklanir, bir akil hastaliklari klinigine kapatilir. Oskar'in, geçmisini kâgida döktügü iki yillik klinik süresi, bu arada iki dostunun ve Maria'nin onu görmeye geldikleri görüsme günleri, üç kitap boyunca geçmisle birlikte ara ara anlatilir. Bu öyküleme süresi boyunca Oskar'in boyunun iki santim daha uzamasi da zaman düzlemlerinin farkliliginin ve her iki zaman düzleminin iç içe ilerlemesinin belirgin bir göstergesidir. Roman, Oskar'in yeniden yargilanmak üzere klinikten çikarilacagini, kendi istegiyle kaçmis oldugu ("Beyaz nikelaj çubuklu hastane yatagim neden sonra erisilmis hedefimdir") dis dünyaya geri dönmek zorunda kalacagini ögrendigi gün biter. "Insanin, otuzunda kendisine bir gelecek saglamasi... evlenmesi... bir yere yerlesip kök salmasi... ciddi bir meslek sahibi olmasi..." gibi birçok seyin kendisinden beklenecegini düsünen Oskar için yeni bir dönem baslayacaktir. Nasil tarihin akisi sürüp gidiyorsa, Oskar'in yasami da yeni bir biçimde sürecektir. Roman kesin bir sonuca varmamis, Oskar'in öyküsünün bundan sonrasi açik birakilmistir. Böylelikle de Grass, kendi içine kapali bir öyküyü degil, bir süreci yansitmis olur okuruna.
Savas sonrasi
Kurmaca düzlemdeki bu süreç gerek tarihsel, gerekse toplumsal ve ekonomik öykü disi olaylarda da izlenir. Daha çok birinci ve ikinci kitaplarda yogunlasan tarihsel gelismenin yerini üçüncü kitapta savas sonrasinin ekonomik süreci alir. O yillarda ekonomik alanda görülen gelisme, bir yandan da toplumun yapisini belirler. Bu, Oskar'in toplum içinde etkin bir rol oynadigi dönemdir. Boyu uzamistir, giyimine önem verir, ama gene de normal yetiskin insan görünümüne kavusmamis, çarpik çurpuk kalmistir. Yadirgatici dis görünüsü nedeniyle çevresiyle tam bir uyum saglayamasa da, toplumun gelismesine ayak uydurmayi basarir. Büyümedigi yillarda toplum disi bir kisilik sürdüren ve içinde yasadigi toplumu belli bir uzakliktan elestiren Oskar, büyümeye baslamasindan sonraki bu son dönemde, toplum yapisinin gösterdigi degismeyi yakindan izler. O zamana dek gerçek düzlemdeki tarihsel olaylarla ancak iki kez yüz yüze gelmistir, ama bu yillarda artik Almanya'nin geçirdigi sürecin içindedir. Ekonomik alanda yasanan mucizeyi Oskar üçüncü kitaptaki yeni kisiligiyle simgeler.
Bu mucizeye bagli olarak Alman halkinin hizla kalkinmasini Oskar'in yani sira simgeleyen bir ikinci kisi de Maria'dir. Oskar'in klinikte yattigi sirada, her hafta onu görmeye gelen (önce sevgilisi, sonra üvey annesi) Maria sürekli bir degisim içindedir. Savas yillarinda "beyaz önlügünü kusanip tezgâh basina geçtigi zaman", saçlari önceleri iki örgülü, daha sonra permalidir; savas sonrasinda ise artik kisacik kesilmis saçlariyla modern bir görünüm almistir Maria. Nazi döneminin basit, orta halli evreninden uzaklasmis, sinif degistirmistir. 1945'lerden sonra Bati Almanya'da (Düsseldorf'ta) yeni bir kisilik gelistirir. Giyimine daha dikkat etmekte, daha sIk giyinmekte, modayi dergilerden izlemektedir. Isini de gelistirmistir; küçük bakkal dükkâninin yerini "birinci sinif bir sekerci dükkâni" alir, sonunda sube açacak denli ilerletir isini. Geçmisten siyrilip, içinde yasadigi yillarin kosullarina kendini uydurmasini bilen Maria, Alman toplumunun ekonomik alanda gösterdigi gelismenin canli bir örnegini olusturur.
Bütün bu örneklerde, Grass' in romaninin gerek içerigini, gerekse kurgusunu, 20. yüzyilin ilk yarisinin tarihsel ve toplumsal olaylarinin belirledigi açikça görülür. Ama 1959'da yayimlanan bu romaninda onun tek amacinin, okuruna Almanya'nin yakin geçmisin bir kez daha animsatmak oldugu söylenemez. Romanin baska boyutlarini göz ardi eden tek yanli bir yargi olur bu. Grass gerçi, çogunu kendisinin de yasadigi (1927 dogumludur) olaylari yansitir romaninda, ama önemli olan, onlari ele alis biçimi, Oskar' in kisiliginde onlara getirdigi elestiri ve onlarin araciligiyla okuruna iletmek istedikleridir.
Grass, ilk iki kitapta romanin anlaticisi Oskar' in bakis açisindan II. Dünya Savasi öncesini ve savas yillarini, elestiren bir gözle dile getirir. Bu elestirici tutumu, Oskar' in hiçbir zaman, içinde yasadigi topluma ve olaylara karismayip, onlara hep belli bir uzakliktan bakmasini saglar. Ama gene de Oskar' in, çevresinde olup biten kötülüklere tümüyle uzak kaldigi söylenemez. Önceleri ancak kendini savunmak amaciyla kullandigi, sesiyle cam kirma yetenegini, giderek çevresindeki insanlari denemek, (geceleri karanlik ev kapilarina gizlenip uzaktan vitrin camlarini kirarak) onlari hirsizliga özendirmek gibi kötü amaçlarla da kullanmaya baslar. Yaptiklarinin "yikici bir is" oldugunu, suçsuz sayilamayacagini anlatici - Oskar' in kendisi de kabul eder.
Trajik bir sinav
Sonralari, "muhtemel babasi"nin ölümündeki davranisi ve Matzerath' in ölümüne neden olmasi ise onun iki büyük, ölümcül suçunu olusturur. Jan Bronski ölüme götürülürken "üç yasindaligini animsayip" iki SS arasina gidip durmus "aci aci aglar gibi bir poz takinmis ve suçlayici bir edayla Jan' i, babasini göstermistir". Matzerath' in ölümünde ise suçu daha belirgindir. Rus askerleri onun ve yakinlarinin gizlendigi mahzene girdiklerinde, elindeki ignesi açik parti rozetini babasina uzatir, babasinin korkutan rozeti yutmasini, ignenin soluk borusunu parçalamasi üzerine aciyla kivranirken bir Rus askeri tarafindan vurulmasini büyük bir sogukkanlilikla izler. "Rozeti onun üzerinde bulmalarini, onun partiyi dilinin üzerine koymasini ve parti yüzünden, benim yüzümden, kendi oglu yüzünden bogulup gitmesini istemistim" diye anlatan Oskar, suçunun bilincinde oldugunu ortaya koyar.
Oskar' in kendi davranislarini elestirmesi ve kendini suçlu bulmasi, savas sonrasi yillarindan geriye bakan ve geçmislerini elestiren Alman halkinin durumunu, geçmiste islenmis günahlardan onlarin da kendilerini soyutlayamayacaklarini düsündürmez mi acaba? Grass baska yapitlarinda (örnegin 1967'de "Alismak Üzerine" adiyla yaptigi bir konusmada) Alman halkinin, kendi geçmisini "bir yazgi", "trajik bir sinav" olarak görme egilimini ve yakin geçmiste islenmis cinayetleri örtme çabasini sert bir dille elestirir. Bu göz önünde tutuldugunda, Teneke Trampet'te Almanlari kendi geçmislerini yeniden degerlendirmeye, onlari, bu geçmisteki yanilgilerden ileriye dönük sonuçlar çikarmaya çagirdigi öne sürülemez mi? Teneke Trampet romaninin zengin anlam boyutlarindan birini de bu görüs olusturmaktadir kuskusuz.
Cumhuriyet Kitap, 21 Ekim 1999