"Çocuk ve Aksam" üzerine notlar
METIN CENGIZ
"Dört Sair, Iki Ressam" adli yazimda Ayten Mutlu'nun Kül Izi'ni degerlendirirken söyle demisim: Ama, son kitabiyla Mutlu, bu saydigimiz olumsuzluklarla birlikte, önceki siirini astigi gibi daha yetkin bir siire de ulasiyor." Yazinin devaminda ise, yeni bir siir dönemini mustuladigini, eski siir anlayisina keskin bir sekilde elveda dedigini vurgulamisim. Gerçekten de Kül Izi (E Yayinlari, Ekim 1993) böyle bir dönüsüm kitabiydi. Aradan birkaç ay geçti ki Ayten Mutlu'nun yeni bir kitabi daha çikti: Denize Dogru (Kavram Yayinlari, Mart 1994). Dikkat edilirse dört ay arayla iki kitap. Ama sessiz karsilandi bu kitap. Dogru dürüst tanitimi bile yapilmadi. Belki de siirin kaderi bu. Dogrusu istenirse, Mutlu'nun bu kitabi da, bir dönüsüm kitabiydi. Temalar ayni. Ask, özlem, yalnizlik, yenilmislik, direnme, kavga, aci, vb. Bir de derinden derine isleyen bir kadin duyarligi. O haykiran sesi yumusatan da bu duyarlik olsa gerek. Öte yandan baskin olan bir yan da vardi bu kitapta. Dönüsüm sürecinde kendine biriktirdiginden kendi olani yakalama çabasiydi bu da. Ve ortaya çikan, kendi duyaliginda, dil ve söylem geregince, Lacan'a bir gönderme yaparsak, siirsel kültürü yakalamasi oldu. Ve geriye çekildi. Çocuk ve Aksam için.
Yasadigimiz çag
Aslinda Çocuk ve Aksam, bu geriye çekilis döneminde dönüsümün tamamlandigi bir süreç olarak degerlendirilmeli. Öyle ki yasanani kendi durdugu yerdi içsellestirdigi görülebilir bir sekilde kavrarlar bizi. Yani bireysellik herkese ulasmis, bireyin kendi duygulari sairin disinda gerçeklesme alani bulmustur. Bu nedenle de saire özgü dag, deniz, çocuk, agaç, aksam ve sarki; özlem, aci, kadin, su ve kum; halk, susku, yanki, mavi güç, büyücü ve ölüm yasadigimiz çagin neligini bize derinden derine duyururlar. Bu sözcükler artik ona aittirler. Simgelesmislerdir. Doga, ask, aci, yalnızlik, ölüm yeni anlamlariyla, yasadigimiz günlerin içsel birer çekirdekleri halindedir. Çocuk ve Aksam (Yön Siir Özel Dizisi, 104 s.)'a bu açidan yaklasabiliriz artik.
Kitap altı bölümden olusuyor, her bölümün basinda bir ikilik yer aliyor. Sanki bir giris, bir ön söyleyis olarak. Ya da bir duyarlik ortakligi siirlerle. Ilk bölümde 9; ikincide 7; üçüncüde 8; dördüncüde 10; besincide ilki (Sudaki Ates) 10, ikincisi (Siirin Yakici Kumlarinda) 4 olmak üzere 14, altinci bölümde ise (Gül ve Katran) 14 olmak üzere toplam 62 siirden olusuyor kitap. Yani bir hayli oylumlu bir yapit. Son iki bölümse ayri bir bütün olarak düsünülebilir. Çünkü ilki düzyazi, ikincisi klasik biçimde yazilmis. Ve kapali, mistik ve metafizik olanla örülmüs bir siirler toplami bu son iki bölüm. Içerik açisindan, asli olarak toplumsal olan, ancak kendi psisik derinliginde, yasananin yeniden bir degerlendirilmesinin ve yorumunun yapildigi bir siirler toplami.
Ayten Mutlu'nun sesi, söylemek gerekir ki, çaginin bütün olumsuz özelliklerine cevap olabilecek denli coskulu. Kendi yasamindan süzdügü kirilmalar, hüzünler, ani yükselmeler ve çöküslerle bir ritm olusturuyor. Böylece toplumsal bir içerik de ediniyor bu ses. Tansiyonun sürekli gergin oldugu çagimiza özgülesiyor. Imgeler de gerçeklikle bulusup derinlik ve yeni anlamlar, çagrisimlar ediniyor. Tam da burada siddet dozu, imgenin gerçege çarpip gelirken edindigi gerilim yükselen bir ivme kazaniyor. "Rüzgâr"da "ve kadin yürüyordu çiplak anilariyla/ kumlara ve yildizlara basmadan" dizeleriyle kadinin sair ve kadin imgesi olarak hemen birçok anlam edindigini görüyoruz. Sair kendi geçmisinden tasidigi bireysel acilarini genel kadin imgesine mal ederek, kadinin ezilmisligine çarpici bir gönderme yapabiliyor. Ask, aci, yalnizlik kadin olmanin duyarligiyla siirleşmiş oluyor. "Sevi"de ise, sevgili (toplum ve toplumsal mutluluk) anlatilirken birden hüzün girer araya ve böylece gerilim sevgili anlaminin disina çikarak bütün toplumu kusatacak sekilde artar. Artik toplum ve toplumsal mutlulukun önüne koydugumuz soru isaretini kaldirabiliriz. Çünkü söyle bitmektedir siir: "yüzüne dokunurum, gözlerim dolar/dünyanin her yerinde/ yeni bir sarkiya baslar kadinlar". Toplumsal mutluluga duyulan özlem sairin kendi öznelinden siddet düzeyi artarak böylece topluma geri döner, orada yerlesir ve anlamlar edinir. Nitekim kitabin üçüncü siiri olan "Insan"da sair yasama arzusunu islerken evleri ve tasalarini ön plana çikarir. Bir film teknigiyle. Anlatmak istedigi ise evlerin insanlara verdigi kapanmislik, gam, hüzündür.
Dört duvar arasi
Oysa birbirine benzeyen bu 'dört duvar' arasinda sIkIstirilmis ve hapsedilmis bir yasama arzusu vardir. Sair yine kendinden yola çikarak toplumsal bir duruma parmak basmaktadir. Dördüncü siir olan "Hayat"ta ise doganin hayat çagrisi ve bunun verdigi yasam coskusu öndedir (hayat sermiş büyük sevinçlerini/aydinlik bir yasam diliyor çocuklarina) "Yüzün ve Çan Sesleri" için ise tam bir ayrilik siiri dedigimiz yerde anlam yine yeni boyutlar ediniyor. Hayatin karsisindaki acemilik kadar, bir kavganın kaybedilisi de imlenmektedir ('ah, geç kaldim yagmuru ögrenmeye'... 'nasil alisir kuslar bir gögü yitirmeye'). Dikkat edilirse ilk bes siirde birbirinden farkli birçok duyarlik islenmis ve bu duyarliklar araciligiyla yeni duyarliklar öne çikarilmis. Insani farkli haller farkli ve birbiriyle çelisen, dolayisiyla gerilimi hiç düsmeyen duygularla siire yedirilmis. Yüzeysel yapililar dogrudan sairin algilama, kavrama, içsellestirme ve tavır alma odagindan durusunu, bakisini gösteriyor. Yani felsefesini. Devam edersek... "Dans"ta hayat çingenelerin yasam tarziyla veriliyor. Geçilip gidilen bir yerdir hayat. Insanlar yasiyor, sevinçlerini, hüzünlerini sarkilastiriyor, ama aci kalicilasiyor. Günümüze dogrudan bir gönderme: "gelirdi aci, o dizginsiz su/ düsen yapraklarin altin uykusu/ son bir polka gibi ayaklarinda" Dikkat edilirse sairin gerilimi yüksek, siddet düzeyi yüksek göndermelerini yumusatan, dengede tutan kadin duyarligi ve söyleyisi. "ve baslardi çigan dansi hayatin/ ölümün büyülü kollarinda" dizesiyle ölüm ve ölümün hayattaki egemenligi vurgulanir. Ölüm vurgulanir, aslolan ölümdür. Hayatta ölümün egemenligi vurgulanir, çünkü yasadigimiz çag ölüm imgesiyle verilmektedir. Uyarisini dengeli bir sesle, o kadinsi söyleyisle yapmistir sair. Siddet dozu yükselmis, yükseldigi yerde yumusamistir. Sairin bu ilk bölümdeki diger siirleri yine ayni içerik ve duygu sagnagiyla okunabilir. "Anilar"da sevginin kabina sigmazligi, verdigi hüzün, bu hüznün kahkahaya dönüsü, yakilan bir kalbin ormanindaki atesin büyüklügü bizi yasanilan günlerle dogrudan iliskiye sokmaktadir. Ve bir öneri "büyük olmali ates/ anilar da küllenir askin mezarliginda" "Yolda" ise yalnizlik, yasananin ugultusuyla verilmektedir: ufuklar yagmuru ariyor (!), zamanin ugultusu siddetle duyumsaniyor ve yalnizlik yudum yudum tadiliyor. Alisilmistir artik yasadigimiz günlere. Hatta kaniksanir, ayrimina varilamaz olmustur gerçeklik. Sair kendi depremlerinden, sarsintilarindan, genele basariyla varmis durumdadir. Ve siirler arasi bir tema bütünlügünü inceden inceye dokunarak. Ask, aci, kadin, deniz, agaç, sarap vb. sözcükler çagimizi yansitan yeni içerikler edinmişlerdir, kendi gerçek anlamlarindan soyunarak. Anlam salinimlarini zamanin gerçek derinliklerine salarak ve ilk bölümün son siirinde ise ('Dilek') sair düsler kurarak büyüyen çocuklari izlemektedir, "acilarla büyüyen çocuklari sessizce". Acinin, bütün insanligin bagrinda gittikçe dal budak vermesi de böylece çarpici, yalin bir dizeyle verilmektedir. Siddet dizenin söylenis biçiminde degil, içerigindedir dikkat edilirse.
Çagrisim zenginligi
Diger bölümlere bakildiginda yine ayni duygularin siirini görüyoruz. Kitabin en güzel siirlerinden olan dört dörtlük "Elveda", "Son Armagan" ve "Bütün Kiyilar Uzak" adli siirlere bu baglamda bakmak gerekir. Aslinda simdiye degin söylediklerimiz Mutlu'nun bütün siirleri için söylenebilir. Sair görünür ilk anlam katmaninda anlattigiyla derin yapida baska bir gerçeklige gönderme yapmaktadir. Kimileyin de bu anlam katmanlari daha da çogalmaktadir. Çagrisim zenginligini bizi dogrudan yasadiklarimizla iliskiye sokmaktadir. Ancak dedigimiz gibi: siddet düzeyi, gerilim dizenin kurulus biçiminde, yapisinda degil, anlam katmanlarindadir ve yakin bir okuma gerektirmektedir. Yalin görünümüne karsin imgeselligi siirin, böyle bir okumayi istemektedir bizden. Örnegin "Elveda"da hayat sorgulanmakta, insanın hayattaki yeri anlasilmaya çalisilmakta ve ne yapilmasi gerektigi konusunda öneriler sunulmaktadir. Ölüm duygusu ise bütün bu sorulari örgü gibi sarmis durumdadir: "gidersen/ agirlik bir agaca yaslanmis gövdem/ kökünden sarkilacak..." ... "...her sey karanliga düsmeden önce/ mavi güç sönmeden/ kapanmadan gökyüzünün kilidi/ sadece büyücü ve ölüm/ görecek beni" ... "gidersen/ renkleri öp son defa/ sesleri oksa". Sonuçtaysa sairin kendi sesidir kalacak olan. Ne öç, ne aci vardir çünkü gidilen yerde. Yasalarin kutsal dansi da bitmistir artik.
"Son Armagan" ve "Bütün Kiyilar Uzak"a bu söylediklerimiz açisindan bakabiliriz. Ilkinde "yalniz bir agacin öldügü yerde/ üç kere döner kuslar/ sunmak için kederi yaprak perilerine" ve "dönün kuslar üç kez daha/ agacin tek basina öldügü civiltili ormanda" dizeleriyle adini verdigimiz ikinci siirdeki "agaca sarin beni", "isiga sarin beni...", "karanliga sarin, kör karanliga"... "sarin beni sulara", "beni sarin rüzgara" dizeleri sairin durusunu, gerçeklige bakisini ele vermektedir. Hayata kisioglunu bekleyen ve kaçinilmaz olan ölüm odagindan bakilmakta, hayata buradan bir anlam giydirilmekte, yaşanılan acilari, insanlik disi durumlarin boslugu, anlamsizligi gösterilmeye çalisilmaktadir. Doga insan iç içeligi, ayrilamazligi, derin bir umutsuzlukla islenmektedir. Zira ikinci siirin son dizeleri söyledir: "ah, bütün tayfalar ölü/ bütün kiyilar uzak". Elbetteki bir baskasinin farkli anlam bagintilariyla okuyabilecegi bu siirler hakkinda bu söylediklerimiz mutlak olarak anlasilmamalidir. Sonuç olarak okudugumuz metinler siirdir ve yaraticisinin kodlamasi bizlerde göreceli zanlara yol açabilir. Böyle bir görecelik payini da göz önüne alarak kitabin son iki bölümünün (Sudaki Ates, Siirin Yakici Kumlarinda ve Gül ve Katran) içerik olarak toplumsal olana, belli bir toplumsal ve tarihsel sonumdan bakisla gönderme yapilan siir-metinler oldugunu söyleyebiliriz.
Bilinçli tercih
Ideolojinin belli bir sinifsal çikari gizleme/gizemlestirme oldugunu biliyoruz. Sairler de ayni isi sözcükleri, yeni kodlamalar ve dilin özel kullanimiyla gerçeklestirirler. Çok anlamlilik ise gerek sözcüklere eski anlamlarinin yapisip kalmasindan ve gerekse bunlarin yeni içerikler edinmelerinden kaynaklansa da, siirin içinde yasadigimiz toplumsal yaşam biçimini ikinci bir defa ideolojik olarak ürettigi esnada, yani gizemlestirdigi esnada gerçekleşir. Bu gizemlestirme aslinda her siirde yapilagelen bir islemdir. Sair ayriminda olsun olmasin bu islem gerçeklesir. Günümüz siirinde birçok sairin basarisiz olmasinin nedeni, bu islemi ideolojik tarafsizlik adina bilinçsiz bir sekilde yapmasi, dolayisiyla güçlü olana hizmet vermesidir. Iste Ayten Mutlu'yu sair yapan bir özellik de gerçeklik karsisinda tarafgil davranmasi, bilinçli bir tercih yapmasi, tavir almasi ve buradan yasadigimiz dünyanin gerçekliklerini sorgulamasidir. Elbetteki kadin duyarligini, yani sairin kendisi olani sürekli, bir insan olarak duyumsatmasi da Ayten Mutlu'yu Ayten Mutlu kilan yanlardan biri. Söyleyiste dengeli, lirik, lirizmin çagrisim patlamalariyla ince bir duyarlikta eridigi, klasik, saglam dize yapisiyla göze çarpiyor Mutlu'nun siiri. Böylece ona ait özellikleri duyumsuyoruz. Insani olanin titresimlerini sezdirirken geleneksel degerlerden de yararlaniyor sair. Sesini gelenegin güvenli koylarinda buluyor. Daha önce duydugumuz bir çigligin yankilarini görmemek olasi degil. Yaslandigi asirlik çinara, kendi sesini katarak siirini söylemektedir/ yazmaktadir. Hatta kimi sözler de tanidik gelebilir. Her birimiz bir baska sairi bulabiliriz. Böylece de tanidik bir sesin verdigi emniyet kemerleriyle yolculuga çikma sansini ediniyoruz Ayten Mutlu'nun siirinde. Ama o kendi sesinin çaglayanlariyla sarar bizi. Duydugumuz artik yalnizca onun siirlerinin olusturdugu selaledir. Ölümün fisildadigi bir selale.
 

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Ana Sayfa