PSIKIYATRI, MEDYA, AHLAK
Erdogan Özmen
Türkiye toplumu devasa bir düs kirikligi içinde uzun zamandir, e
ger düş kirikligini somut bir imgeyle anlatmamiz gerekseydi. Ihtiyacini duydugu, umut ettigi, arzuladigi hiç bir seyin gerçeklesmedigini/gerçeklesmeyecegini görmüs ve teslim etmis olmanin biraktigi kocaman bir tortu. Bütün ideallerini, ‘hevesini’ yitirmis ve degerli bulacagi herhangi bir sey için mücadele etmenin beyhudeligi duygusuyla vazgeçmis, tam bir çöküntü haliyle içinin bosalmasini seyreden bir kabuk, bir yüzey ya da deri. Karsisinda tapinma seanslari tertip edilen neoliberal kapitalizmin insanlar arasindaki her türden anlamli iliskiyi hiç bir kuralin olmadigi bir mübadeleye izin veren soyut bir eşdegerlilik dizgesiyle ikamesi, her seyin her seyle takas edilebilecegi bir hava yayarak Türkiye toplumunun krizini derinlestiriyor. Degiş tokus edilebilme halini, bir tür esitligi sadece mallar dünyasiyla sinirli saymamiz gerekmiyor artik. Artik fikirler, eylemler, bilgi, imgeler, her sey mal olarak islev ve muamele görüyor, hepsi pazarlanabiliyor. Her an bir digerini tercih edebiliriz, ne olsa ‘gider’, her sey mümkün artik. Yani hiç bir seyin bir degeri ve agirligi yok artik hayatlarimizda. Belki de bu yüzden, insana dehset duygusu veren toplu uyarilma ve çigrindan çikma halimiz, engellenme ve agresyon esiklerimizin bunca düsmüs olmasi. Bu yüzden aninda tahrik olup öteki insanlari yakma törenleri, linç girisimleri, her köse ve tv basi histerik gösteri ve kendinden geçmeler, teshirciligin ve röntgenciligin bu denli arzumuzu kiskirtmasi ve yayginlik kazanmis olmasi. Bu yüzden belki de, bir sizi etkisiyle içimizi acitip duran suçluluk duygularimizla (hala oradalarsa eger) geçerli ahlakin hiç bir baginin kalmamis olmasi. Ahlakin sadece kendimizi ifade ve temsil etmeye, bireysel çikarlarimizin ve ihtiyaçlarimizin -açligimizin- tatminine esitlenmis olmasi. Yine de bir ‘yirtma’ ihtimali varsa, her türlü ölçünün ve ilkenin tereddütsüz çignenivermesi bu yüzden.********************
Psikiyatri/psikiyatrist hastalarina öncelikle onlara özgü, biricik olan seyi anlama saikiyle yaklasir, yaklasmali. Ruhsal belirti ve davranislari (psikopatoloji) tamamiyle kisisel ve benzersiz öznel deneyimlerin bir duragi olarak görür, görmeli. Hastasinin iç dünyasina, yani fantezilerine, korkularina, umutlarina, dürtü ve isteklerine, rüyalarina, kendilik imgelerine, baskalarini algilama biçimlerine, kendi belirtilerine karsi gelistirdikleri psikolojik tepkilere es
siz bir önem atfeder, atfetmeli. Izdıraba tamamlanmamis ya da eksik bazi ruhsal yapilarin yol açtigini ve ayni ruhsal yapilarin hastalarinin kendilerini bütünlüklü, stabil ve güvende hissetmelerini engelledigini düsünür, düsünmeli. Ya da su: Psikiyatri bir düsünme biçimidir; yalnizca hastaya iliskin degil, ama ayni zamanda hasta ile psikiyatrist arasindaki o kisilerarasi alanda psikiyatristin kendisine iliskin olarak da yürütülen bir düsünme biçimi. Daha da ötesi; psikiyatrist hastalarini, örnegin bir iç hastaliklari uzmaninin anladigi anlamda bir hastaligin görüngüleri olarak düsünmez, düsünmemeli. Daha çok ilgili uyumsuz davranisa yol açan, kisinin dünya-içinde benligine ait anlayisindaki tarihsel olarak belirlenmis çarpitmalarla ilgilenir, ilgilenmeli. Psikiyatrik rahatsizliklarin psikososyal uyumdaki bozukluklar oldugunu, dolayisiyla psikopatoloji olarak adlandirilan seyin toplumdan topluma, kültürden kültüre degisebildigini unutmaz, unutmamali. Yeterince açik degil mi: Psikiyatrist bilgisini ve deneyimini sirtinda bir cephane gibi tasimaz, tasimamali. O bilginin her somut iliskisinde yeniden, hatta tabiri caizse ilk kez üretildigini bilir, bilmeli. Bu yüzden psikiyatrik degerlendirmenin bütün gereklerine uyar, uymali. TV görüntülerine bakarak tani koymaya, telefonda ulu orta tedaviye yeltenmez, yeltenmemeli. Bir ötekinin söz konusu oldugu her yerde ve durumda susar, sadece susar, susmali. Kendisini tam bir gizlilige tabi sayar, saymali.************************
Yeniden basa dönersek: Gündelik hayatlarimizin iyiden iyiye ortasi
na yerleşmiş yaygin ve bildik bütün belirtilerin de gösterdigi üzere, Türkiye toplumu epeyce bir süredir derin bir dagilma ve çürüme haline tutulmus durumda.Kardeslik, dayanisma, ötekinin aci
sına ortak olma ve haklarina saygi, adalet, halden anlama, cömertlik, dostluk, merhamet gibi bütün insanlik degerlerinin hizla bizleri terk ettigi, her türlü dayanagimizi ve referansimizi yitirdigimiz bu süreç topluca mahvimiza yol açmasin istiyorsak eger, hiç olmazsa meslegimizin ahlaki ilke ve ölçülerini her durumda savunmakla baslayamaz miyiz acaba? Meslegimize, hepimiz için sadece iyilik umarak sürekli vicdani muhasebesini yaptigimiz bir nitelik kazandirmak, belki de hiç beklemedigimiz genel bir arinma, onarim ve yeniden insayı baslatir. Hala elimizde zira, toplumun bütün düzeylerinde sürdürülecek radikal bir yeniden kurma eylemine girismek, düs kirikliklarimizi devasa bir enerjiye ve imkana dönüstürmek.