HEPIMIZ RÖNTGENCIYIZ
Erdogan Özmen
Çok mu yersiz acaba; Türkiye toplumunun son yirmi yillik macerasinin ayni zamanda bir baskalasim öyküsü olarak yazilabilecegini ileri sürmek: Toplumdaki sinifsal, bölgesel, dini, etnik bütün farkliliklari, enlemesine kesen ve -ne mutlu ki!- yekpare bir bütün halinde röntgenciligin bütün vasiflarini edinmemizi saglayan bir süreçten söz ediyorum. Psikiyatrideki anlamiyla; bir cinsel sapkinlik (perversion) türü olan ve cinsel doyuma baskalarinin cinsel etkinliklerinin seyredilmesiyle ulasilan klasik röntgenciligi kastetmiyorum. Gerçi röntgenciligin klasik biçiminde de, bazi korkularla baglantili bir endise hali karsisinda, o endiseyi savusturmaya matuf savunmaci bir çaba/kaçis yok degil. Yine de burada, deyim yerindeyse bakmanin/seyretmenin sehvetinin, gözün istahinin inanilmaz ölçülerde artmis oldugu röntgenciligin yüceltilmis -rafine mi demeli?- bir biçimi söz konusu: Bakmanin handiyse bir varolus kipi olarak yasandigi, röntgenciler olarak her birimizin de ilgili tablolarda, çerçevelerde zaten bulundugumuz ve oradaki varligimiz ve bakisimizin hazla büyülenmemize yol açtigi bir röntgencilik türü. Devasa sirketler, kurumlar, devletler vb. karsisinda kendimizi çaresiz/basarisiz hissettigimiz bu mutlak çaresizlik ve her seyi kusatan basarisizlik zamaninda belki de içine düstügümüz küçük düsmeyi ve utanci silmek, dagilmis, parçalanmis benliklerimizi bütünlestirmek arzusuyla, disimizdaki her seyi nesnelestirerek bizlere bir özne pozisyonu saglayan bir röntgencilik.
Biz uzunca bir zamandir ve halen, dur durak bilmeyen bir açlikla hepimizin türdes kilindigi bir pratikler silsilesi dahilinde her seyi seyrediyor, her seye göz atiyor, her seye bakiyoruz. Vitrinlere bakiyoruz; vitrin, bir iletisim, bir toplumsal iliski statüsü ediniyor. Vitrin düzeyinde kurulan iletisim, ‘ayni nesneler sisteminde ayni göstergeler sisteminin ve ayni hiyerarsik deger kodunun okunmasi ve taninmasiyla tüm bireylerin kendi aralarinda kurduklari genellesmis bir iletisim’ halini aliyor. Çok satan kitaplar-çok seyredilen filmler listelerinden de belli degil mi; kitaplara, dergilere, filmlere bakiyoruz; onlarin bakilmaya, göz atilmaya müsait hale getirilmis olanlarini tercih ediyoruz. Birbirimize bakiyoruz; her birimizin kendi koridorunda kalmaya, eylemsizlige mahkum edildigi, sakat birakildigi bir hayati ‘mis’ gibi yasiyor; sürekli, derinlikli insan iliskilerinin imkanlari azaldigi ölçüde sadece bakarak, bakisarak birbirimizi tanimaya, iliski ihtiyacimizi gidermeye çalisiyoruz. Hayati ‘hiiiç, öylesine bakiyordum iste’ kipinde yasiyoruz. Savaslara, ölümlere,açlara hiç vicdanimiz sizlamadan, hiç bir sorumluluk duymadan öylece bakiyoruz.
Bakmanin/gözün sehvetini engelleyemiyoruz: Televolelere, magazin foreverlara, samdanlara habire bakiyoruz. Her seyi didik didik ediyor, daha çok görsel malzeme için mesela; hiç bir anlama, dinleme kaygisi gütmeden, bütün ötekileri derhal afise ediyor, kirli/temiz her türlü çamasiri ortaya seriyoruz. Malzeme azalmaya yüz tutar gibi oldugunda imdadimiza uzmanlar yetisiyor. Her türlüsü: Beslenme uzmanlari, psikiyatri uzmanlari, politika uzmanlari, profesörler, modacilar, reklamcilar, borsa uzmanlari, kamuoyu arastirmacilari, gazeteciler, köse yazarlari... Bu sefer onlar basliyorlar didiklemeye. Dönem ahlakin, ahlaki sinirlarin, kisi/kisilik haklarinin degil histerik gösterilerin ve röntgenciligin dönemi ya. Hiç bir yerde durmuyoruz: Vejeteryanlik, onur intihari, ‘keske daha dirençli olsaydi’, ‘asil depresyon simdi basliyor’, araba markasi, evin krokisi, genlerimizi ele geçirecekler, etik kurullar, ‘tedavisini burada yaptirmaliydi’, son sözleri, ‘zaten filancalarla da iliskisi varmis’, ‘ruhsal zedelenme yaşamış olabilir’...
Hiç mi farkinda degiliz, bu barbarligin, yıkiciligin, terbiyesizligin? Ne zaman, ne kadar çabuk ögrendik böylesine çürümüş, kirlenmiş olmayi? Nasil basardik içimizi tamamen bosaltmayi, sadece kabuktan ibaret kalmayi? Bundan sonra daha ne olacak bize, bizi daha neler bekliyor ki? Biz nasil kurtulacagiz? Ne yardim edecek bize? Ahlak mi, daha çok, daha çok ahlakli olmak mi, ama hangi ahlak, kimin ahlaki? Bir yaziyi derin bir umutsuzluk eşliginde yazmis olmak ne kadar aci.
Görmek, daha çok, daha çok mu görmek istiyorsunuz? Iyi öyleyse, bakin, kendi bakisiniza baksaniza.