Özetleyen: Özcan Buze
|
Martin Bernal Black Athena, The Afroasiatic Roots of Clasical Civilization (Kara Atina: Klasik Uygarligin Afroasyatik Kokleri) adli kitabini, babasi unlu marksist bilim tarihcisi John Desmond Bernal'in anisina ithaf etmis. Kitabin onsozunde, Kara Atina'nin "bilgi sosyolojisi alaninda bir calisma olarak yeterince ilginc" diye nitelendirdigi oykusunu de kisaca anlatiyor.
Martin Bernal egitimini Cin arastirmalari alaninda yapmis. Yirmi yil sureyle Cin hakkinda ders vermis; 20. yuzyilin baslarinda Cin ile Bati arasindaki entellektuel iliskiler ve cagdas Cin politikasi alaninda arastirmalar yapmis. 1962'den sonra Cinhindi'nde devam eden savas onu giderek daha fazla endiselendirmeye baslamis. Bu arada, Vietnam kulturu hakkinda Britanya'da hicbir ciddi bilimsel calisma olmadigini gormus ve kendini bu alanda calisma yapmak zorunda hissetmis. Bundan amacinin, hem bu ulkedeki Amerikan zulmune karsi yurutulen harekete bir katkida bulunmak, hem de son derece cekici ve ilginc olan bir uygarlik hakkinda calisma yapmak oldugunu soyluyor. Ilerideki calismalarinda bunun yararini da gormus.
Bernal 1975 yilinda bir "orta yas krizi" yasadigini bildiriyor. "Bunun kisisel nedenleri pek ilginc degil, fakat siyasi olarak ABD'nin Cinhindi'ndeki mudahalesinin sonuna rastliyordu" diyor. Artik dunyadaki en onemli tehlike ve ilgi odagi Dogu Asya degil, Dogu Akdeniz olmustur. Bu, Bernal'i Yahudi tarihi ile de ilgilenmeye iter. Israil tarihini incelerken onunla iliskide olan halklari, ozellikle Kenanileri ve Fenikelileri de inceler. Fenikelilerin Sami (Semitik) dili konustuklarini onceden bilmektedir, fakat Ibranice ve Fenikecenin ayni Kenani dilin lehceleri oldugunu kesfetmek onu sasirtir.
Bu donemde Ibranice ogrenir ve bu dil ile Grekce arasinda cok sayida benzerlik oldugu dikkatini ceker. Bu benzerliklerin tesadufi olmadigini dusunduren iki neden vardir: birincisi, Cince, Japonca, Vietnamca ile Zambia ve Malavi'de konusulan bir Bantu dili olan Ciceva konusunda arastirmalar yapmis bir kisi olarak, birbirleriyle iliski icinde olmayan diller arasinda bu kadar cok sayida parelelligin normal olmadigini bilmektedir. Ikincisi, Ibranice/Kenanicenin Filistin daglarinda, kiyidan iclerde, tecrit olmus bir durumda yasayan kucuk bir kabilenin dili olmadigini, tersine butun Akdeniz'de, Fenikelilerin gidip yerlestigi her yerde konusulan bir dil oldugunu kavramistir. Bu nedenle, Grekce ile Ibranicede hem ses hem anlam bakimindan benzer olan Hint-Avrupa kokunden gelmeyen cok sayida onemli sozcugun, Grekceye Kenanice/Fenikeceden gecmis olmamasi icin hicbir neden yoktur.
Bu asamada dostu David Owen'in rehberligiyle Cyrus Gordon ve Michael Astour'un Sami ve Grek uygarliklari arasindaki genel iliskileri inceleyen calismalarini okur ve bunlardan etkilenir. Astour, Fenikeli Kadmos'un Teb kentini kurmasiyla ilgili efsanelerin gercek payi tasidigi kanisindadir, fakat, Misirlilarin Yunanistan'da koloni kurdugu yolundaki efsaneleri katiksiz hayal diye reddetmektedir.
Bernal bu dogrultuda dort yil calisir. Bu sure icinde Grekce sozcuk hazinesinin dortte birinin Sami koklerden olustugu kanisina varir. Sozcuklerin yuzde 40-50 kadarinin da Hint-Avrupa kokunden geldikleri dusunulurse, geriye yine de dortte bir ile ucte birlik bir bolum, koku aydinlatilmamis olarak kalmaktadir. Bernal bu bolumun Helen oncesi (pre-Hellenik) dilden kaynaklandigi dusuncesi ile bir ucuncu dilden kaynaklanmis olabilecegi dusuncesi arasinda tereddut etmektedir.Bu ucuncu dil Anadolu dillerinden biri, muhtemelen Hurri dili olmalidir. Fakat Anadolu dillerini inceleyince bu ihtimal gecerliligini yitirir. 1979 yilinda Cerni'nin Coptic Etmologycal Dictionary'sine (Kiptice Kokenbilim Sozlugu) bakarak gec donem Misir dili ile ilgili fikir edinmeye calisirken, ucuncu dilin bu oldugunu anlar. Birkac aylik bir calismadan sonra Grekce sozcuk hazinesinin yuzde 20-25'lik bolumunun kokunun, Misir dili yardimiyla akla yakin bir sekilde aydinlatilabilecegi kanisina varir. Tanri adlari ile yer adlarinin cogu da Misir dili ile aydinlatilabiliyordu. Boylece bir Helen oncesi unsura ihtiyac kalmiyordu.
Bernal, calismalarinin bu asamasinda kendine su soruyu sorar: "Eger hersey bu kadar basit ve asikar ise, neden bunu daha once kimse gormedi?" Bu sorunun yanitini, Gordon ile Astour'u okudugunda bulmustur: Bu iki biliminsani Dogu Akdeniz'i bir kulturel butunluk icinde gormusler ve Yunanistan'in olusumunda Fenikeliler'in rolunun inkar edilmesinde Anti-semitizmin onemli bir rol oynadigini gostermislerdi. Misir unsurunun farkina vardiktan sonra Bernal, "Bunun neden daha once farkina varamadim" diye dusunur. Yunanistan'in olusum surecini kapsayan bin yillik sure boyunca Dogu Akdeniz'in en buyuk uygarligi Misir idi. Grek yazarlar, Misir dinine ve kulturunun diger yonlerine ne kadar sey borclu olduklarini ayrintili olarak yazmislardi. Dahasi, Misir'in Yunanistan'in olusumundaki rolunu gorememesi daha da sasirticidir, cunku dedesi bir Ejiptolog (eski Misir bilimci) oldugu icin kendisi de cocuklugunda Misir ile cok ilgilenmistir. Bu da gostermektedir ki, Yunanistan'i Misir ile iliskilendirmenin onunde derin kulturel engeller bulunmaktadir.
Bu noktada Yunanistan'in kokeni konusundaki tarih yaziciligini (historiografi) arastirmaya baslar. Amaci, Greklerin kendilerinin Fenikeliler ve Misirlilar tarafindan kolonize edildiklerine ve kulturlerini buyuk olcude bunlardan aldiklarina gercekten inanip inanmadiklarina emin olmaktir. Bir kez daha saskinliga duser. "Eski model" adini verdigi tarihsel-kulturel model 19. yuzyilin basina kadar gecerliligini korumustur. Oysa, Grek tarihinin okullarda ogretilen versiyonu ancak 1840 ve 50'lerde gelistirilmistir. 19. yuzyilda Kuzey Avrupa irkciliginin patlamasi ile birlikte "Ozgun Avrupa uygarliginin besigi Yunanistan" efsanesi ortaya atilmis ve Yunanistan'i olusturan Avrupa disi unsurlar yok sayilmaya baslanmistir. Bernal Kara Atina'nin birinci cildine The Fabrication of Ancient Greece 1785-1985 (Antik Yunanistan'in Uydurulmasi 1785-1985) basligini koymus. Bu cilt 575 sayfa. Ikinci cildin basligi Greece European or Levantine: The Archeological and Documentary Evidence (Yunanistan Avrupali mi Levanten mi: Arkeolojik ve Belgesel Kanitlar). Bu cilt de 736 sayfa. Ucuncu cilt henuz yayinlanmadi. Birinci cildin basindaki uzun giriste ucuncu cildin Solving the Riddle of the Sphinx and Other Studies in Egypto-Greek Mithology (Sfenks Muammasinin Cozumu ve Misir-Grek Mitolojisi Alaninda Baska Incelemeler) basligini tasiyacagini yaziyor. Fakat ikinci cildin girisinde kitabin planinda degisiklik yaptigini ve cilt sayisinin dorde ciktigini belirtiyor.
Kara Atina, Grek tarihi konusunda iki model uzerinde duruyor. Bunlardan birincisi, Yunanistan'i Avrupali ya da Ari (Aryan) olarak kabul ediyor. Ikincisi ise, Misir ve Sami kultur alaninin cevresinde (periferisinde) ortaya cikan Levanten (Dogu Akdenizli) bir uygarlik olarak goruyor. Martin Bernal birinci modele "Ari Model", ikincisine ise "Eski Model" adini veriyor. Klasik ve Hellenistik cag Grekleri arasinda gecerli olan model Eski Model idi.Buna gore, Grek kulturu MO 1500 civarinda Misirlilarin ve Fenikelilerin Yunanistan'a yerlesip koloniler kurmasi ve yerli ahaliyi uygarlastirmalari suretiyle olusmustur. Dahasi, Grekler bundan sonra da Yakindogu kulturlerinden cok yogun bir sekilde alimlama (iktibas) yapmaya devam etmistir.
Bernal 73 sayfalik uzun giris'in ilk paragraflarindan birinde sunu soyluyor: "Pek cok kisi, cogumuzun yetisme surecinde inandirildigimiz Ari Model'in ancak 19. yuzyilin ilk yarisinda gelistirildigini ogrenince saskinliga dusuyor. Ilk, ya da 'genis' bicimiyle bu yeni model Misir yerlesimlerinin gercek oldugunu inkar ediyor ve Fenike yerlesimlerini de sorguluyordu. Benim 'Asiri' Ari Model dedigim ve anti-semitizmin 1890'lar ve 1920-1930'lardaki iki zirvesi sirasinda da boy atan model, Fenike kultur etkisini bile inkar ediyor. Ari Model'e gore, kuzeyden bir istila gelmis - geleneksel aktarimlarda boyle bir istiladan soz edilmemektedir -- ve bu istilayla gelenler yerel 'Egeli' ya da Helen oncesi (pre-Hellenik) kulture baskin gelmistir. Grek kulturu, Hint-Avrupa dili konusan Helenlerle yerli tebalarinin karismasinin bir sonucu olarak gorulmektedir. Bu Ari Model imalatindan dolayi birinci cilde The Fabrication of Ancient Greece 1785-1985 (Antik Yunanistan'in Uydurulmasi 1785-1985) adini veriyorum."
Martin Bernal, uzerinde bazi duzeltmeler yapmak kaydiyla Eski Model'e geri donulmesi kanisindadir. Kara Atina'nin ikinci cildinde savundugu bu modele "Duzeltilmis Eski Model" adini vermektedir. Buna gore, Eski Model'de anlatilan Yunanistan'in Misirlilar ve Fenikeliler tarafindan kolonize edildigi yolundaki oykuler gercek bir temele dayanmaktadir. Ancak Duzeltilmis Eski Model bu yerlesimleri biraz daha onceye cekerek, MO ikinci binyilin ilk yarisinda baslatir. Duzeltilmis Eski Model, Grek uygarliginin, yerlesimcilerinin yarattigi kultur karisimlari ve butun Dogu Akdeniz'den yapilan alimlamalar sonucunda meydana geldigini kabul eder. Ote yandan, Ari Model'ce one surulen istila ya da sizmalari ihtiyatli bir sekilde kabul eder.
Bernal soyle yaziyor: "Eger, Ari Model'in yikilmasini ve yerine Duzeltilmis Eski Model'in konmasini talep etmekte hakli isem, sadece 'Bati Uygarligi'nin temel esaslarini yeniden dusunmek degil, fakat ayni zamanda irkciligin ve 'kita sovenizmi'nin butun historiografimize, yani tarih yazim felsefemize nufuz etmis oldugunu kabul etmek de zorunlu olacaktir. Eski Model'de aciklama gucu bakimindan belli basli 'ic' kusur, ya da zaaf bulunmuyordu. Bu model dis nedenler yuzunden yikildi. Cunku, Yunanistan'i Avrupa'nin sadece en temsil edici ornegi olarak degil, ayni zamanda onun saf cocuklugu olarak da goren 18. ve 19. yuzyil romantikleri ve irkcilari icin, Yunanistan'i yerli Avrupalilar ve koloni kuran Sami ve Afrikalilarin karismasinin bir sonucu olarak gormek tahammul edilemez bir seydi. Bu nedenle Eski Model'in yikilmasi ve yerine daha kabul edilebilir bir seyin konulmasi gerekiyordu. " Bernal burada "model"den kastinin, karmasik gercekligin basitlestirilmis semasi oldugunu belirtiyor ve suna dikkat cekiyor: Modeller yapay ve az cok keyfidir. Bernal 'paradigma'dan kastinin ise, bir birey ya da topluluk tarafindan gercekligin butun yonlerine uygulanan genellestirilmis dusunce modelleri oldugunu belirtiyor.
Kara Atina'nin birinci cildi Eski Model ve Ari Model'in gelisim sureclerini ayrintili olarak ele aliyor. Bu cildin birinci bolumu "Antik Cagda Eski Model" ("The Ancient Model in Antiquity") basligini tasiyor. Bu bolumde, Klasik ve Helenistik cag Greklerinin kendi uzak gecmislerini nasil degerlendirdikleri inceleniyor. O cagin Grekleri, kendilerini hic de "ozgun Avrupa uygarliginin besigi" olarak gormuyordu. Kendi uygarliklarini Misir ve Fenike ile Dogu Akdeniz'in diger yerlerinden yaptiklari alimlamalara borclu olduklarini dusunuyorlardi. Bernal bu bolumde Eski Model'i acikca dile getiren yazarlarin eserlerini ele aliyor. Bu yazarlar arasinda Aischylos ve Platon da bulunuyor. Bu bolumde Misir ve Grek dinsel inanclari ile tapinma torenlerindeki benzerliklere dikkat cekiliyor ve o cag Greklerinin de kendi inanclarinin aslinin Misir inanclari oldugunu dusundukleri belirtiliyor.
"Misir Bilgeligi ve Karanlik Caglardan Ronesans'a Grek Aktarmaciligi" ("Egyption wisdom and Greek transmission from The Dark Ages to The Renaissance") baslikli ikinci bolumde kilise babalarinin Misir'a bakisi inceleniyor. Misir dinsel inanclari MS 2.yuzyila kadar gucunu koruyordu. Ancak Misir dininin bir tur Helenik devam ettiricisi olan Neo-Platonizmin ve onun Yahudi-Hiristiyan karsiligi olan Gnostizmin zayiflamasindan sonra, Hiristiyan dusunurler bu dini bir felsefeye donusturerek evcillestirdiler. Bu evcillestirme sureci, Misir bilgelik tanrisi Tot'un rasyonalize edilmis versiyonu olan Hermes Trismegistus ve Misir dininin son yuzyillarinda yazilmis Tot ile ilgili metinlerle ozdestirilir. Kilise babalari Trismegistus'un mu yoksa Musa'nin ve Incil'in ahlak felsefesinin mi once geldigini hararetle tartisir. Bu konuda St. Augustine'in gorusu agirlik kazanir ve Musa ile Incil daha onemli kabul edilir. Tersi gerceklesmis olsaydi, Hiristiyanlik bugun bilinenden farkli bir yola girmis olacakti. Kilise babalari, Greklerin bilgeligi Misirlilardan aldigi gorusundedir. Bu gorus butun Ronesans donemi boyunca devam eder. Hic kimse Greklerin, Misirlilarin ogrencisi oldugu gerceginden suphelenmez. Ingiliz bilgini Isaac Newton'un cabasi Misirlilarin kaybolmus bilgilerini yeniden elde etmektir. Kopernik her ne kadar matematigini buyuk olcude Islam bilimine borclu olsa da gunesmerkezli (heliosantrik) evren modelini Misirlilardan almistir. Hermetik dusuncenin en onemli savunucularindan biri, Giordano Bruno'dur. Hiristiyan Neo-Platonik Hermetizmin kabul edilebilir sinirlarinin disina cikip din savaslari ve Hiristiyan hosgorusuzlugu karsisinda duydugu tiksintiyi acikca dile getirmesi, yikilmasina yol acar.
Buradan ucuncu bolume gecilir. Bu bolumun basligi "17. ve 18. Yuzyillarda Misir'in Zaferi". Bruno'nun etkisi olumunden sonra da devam etmise benzer. Anlasildigi kadariyla, esrarengiz ve ihtiyatli Gulluhac (3) tarikatinin kuruculari ile belirli iliskileri vardir. Gulluhac mensuplari da Misir'i din ve felsefenin kaynagi olarak gormektedir. Hermetik metinler ilk kez 1614 yilinda bilgin Isaac Casaubon tarafindan itibardan dusurulur. Casaubon, metinlerin Antik Cag'dan gelmedigini, Hiristiyanlik sonrasi doneme ait oldugunu ileri surer. Bu gorus ozellikle 19.yuzyildan sonra kanit gerektirmeyen bir olgu olarak kabul edilir. Oysa daha sonra Sir Filiners Petric, bunlarin en gec MO 5. yuzyildan geldigini gosterir. Casaubon, Hermetik metinlerin itibarini tamamen yok edememistir. Bu metinler 17. yuzyilin ilk yarisinda cok kullanilir. Ama Casaboun'un iddialari 19. yuzyilda tartismasiz olgu duzeyine cikarilir.
Dorduncu bolum "18. Yuzyilda Misir'a Karsi Dusmanlik" ( Hostilities to Egypt in the 18th century) basligini tasiyor. "Ilerleme dusuncesi (daha dogrusu, tarihin zigzaglar cizmeden dogrusal bir cizgi boyunca ilerledigi dusuncesi) 18. yuzyilin ortalarindan itibaren guc kazanmaya baslar. Hiristiyanligin ustunlugunu ve dogrulugunu kanitlamaya calisan bazi dusunurler bu goruse dayanarak ve sonra ortaya cikanin daha gelismis oldugu fikrinden hareketle, Yunanistan'in Misir'dan ustun oldugunu kanitlamaya girisir. Bu dusunce akimlari, kisa surede, o zaman egemen olan iki akimla daha birlesir: Irkcilik ve romantizm. Bu bolumde Kuzey Amerika'daki kolonilerin oneminin artmasina ve buralarda yurutulen ikili politikaya (bir yandan yerli Amerikalilarin soyunun tuketilmesi, ote yandan Afrikali siyahlarin kolelestirilmesi) parelel olarak deri rengine dayali irkciligin gelisimi ele aliniyor.Bu irkcilik Locke, Hume ve oteki Ingiliz dusunurlerin dusuncesini istila etmistir. Bunlarin ve baska kitalari kesfeden Avrupalilarin etkisi, Ingiltere Krali ve Almanya'daki Hanover kenti Elektoru Ikinci George tarafindan 1734'de kurulan Gottingen Universitesi uzerinde ve Ingiltere ile Almanya arasindaki kulturel iliskilerde onemli olur. Bu nedenle insanlarin irk bakimindan siniflandirilmasi konusundaki ilk "akademik" calismanin 1770'lerde Gottingen Universitesi profesorlerinden Johann Friedrich Blumenbach tarafindan yapilmasi sasirtici degildir. Bu siniflandirma beyazlari (ya da, beyaz irkin en karakteristik ozelliklerini tasidigi inanciyla kullanilmaya baslanan yeni terimiyle Kafkasyali irki) hiyerarsinin en tepesine yerlestiriyordu. Martin Bernal, Greklerin, kendi kulturlerini baska halklara borclu olduklarini kabul etmemekle birlikte, yabanci kulturlere bir asagilama duygusuyla baktiklarini, fakat bunun, 18.yuzyil sonundaki romantik hareket ve Hiristiyan Avrupa irkciligi ile kiyaslandiginda ihmal edilebilir duzeyde oldugunu belirtiyor. Avrupa'da irklarin ic ozellikleri ve zihinsel yetenekleri itibariyla farkli olduklari paradigmasi butun insani arastirma ve incelemere uygulaniyordu. Irklarin karismasi hic istenmeyen birsey, hatta bir felaket olarak goruluyordu. Bir uygarligin yaratici olabilmesi icin "irkin saf" olmasi gerekiyordu. Boylece, Grek uygarliginin, yerli Avrupalilar ile burada yerlesen Afrikali ve Samilerin karismasi sonucu oldugunu dusunmek iyice tahammul edilemez birsey haline geldi.
"Romantik Dilbilimciler: Hindistan'in Yukselisi ve Misir'in dususu, 1740-1880" ( The rise of India and the fall of Egypt, 1740-1880) baslikli besinci bolum, tarihsel dilbilimin (linguistik) romantik koklerine ve 18. yuzyilin baslarinda Hindistan'a karsi duyulan tutkuyu ele alarak basliyor. Bu tutkunun nedeni, Sanskritce ile Avrupa dilleri arasindaki iliskinin ortaya konmasi idi. Bu bolumde, Avrupa ile Cin arasindaki ticaret dengesi Avrupa'nin lehine degistikce ve Ingiltere ile Fransa'nin bu bu ulkeye karsi saldirilari yogunlastikca Avrupa'nin Cin kulturune karsi duydugu sayginin da ortadan kalkmaya basladigi gosteriliyor. Onceleri Cin Incelmis ve aydinlik bir kulture sahip eski bir uygarlik olarak gorulurken, zamanla geri, barbar, pis, yozlasmis nitelemeleriyle anilmaya baslamistir. Avrupa diger kitalara yayildikca ve yerli halklar kotu muamaleye maruz kaldikca, 18. yuzyilda Cin'e yakin bir parelellik tasidigina inanilan Misir hakkinda da ayni sekilde gorus degisiklikleri ortaya cikmaya baslar. Hem Cin, hem Misir, ustun irklarin dinamik gelismesi karsisinda hareketsiz ve hantal yapilar olarak tarih oncesine itilirler. Misir'in itibar kaybina ragmen bu ulkeye gosterilen ilgi devam eder. Hatta 19.yuzyilda Napeleon'un 1798'deki Misir seferinden ve Jean Francois Champollion'un hiyeroglifi desifre etmesinden sonra bir canlanma da gorulur. Bernal bu bolumde Champollion'un akademik durtulerini Mason gelenekleri ile iliskisi baglaminda ve Eski Misir-Eski Yunanistan-Hiristiyanlik arasindaki uclu iliski isiginda inceliyor.
Altinci bolum "Hellonomania I: Eski Model'in Yikilmasi, 1790-1830" ( Helonomania,I: The fall of the Ancient Model, 1790-1830 ) basligini tasiyor. Her ne kadar irkcilik daima Eski Model'e duyulan dusmanligin en onemli kaynaklarindan ve Ari Model'in en onemli dayanaklarindan biri olmus ise de, Misir'in onemine yonelik en sistemli saldirilar 18.yuzyilin sonu ile 19. yuzyilin baslarinda basladi. Bu saldirilar, Grekler tarafindan ifade edilen Misir'in onemli oldugu inancina meydan okuyordu. Eski Model'e yonelik ilk meydan okumalarin, 1815-1830 arasinda meydana gelmesi anlamlidir. Bu yillar, Fransiz Devrimi'nin ardindaki guc olarak gorulen rasyonalizme karsi en yogun gerici tepki yillariydi. Hiristiyanlik Avrupa ile ozdeslestiriliyor ve bu ikisi "ilerlemecilik" dusuncesine birlestiriliyordu. Ayni yillarda "genc" Avrupali Grekler "eski" Asyali Turklere karsi mucadeleye baslamisti. Bu Avrupa'daki Helen sevgisi ile birlesti. 1820'lerde Gottingen Universitesi profesorlerinden Karl Otrfried Muller kaynak metin elestirisi alanindaki yeni teknikleri kullanarak, Yunanistan'daki Misir yerlesimlerine dair butun kayitlara itibar kaybettirme calismasina basladi. Eski Model, Grek kulturunun aslen Avrupali oldugu ve felsefe ile uygarligin Yunanistan'dan kaynaklandigi yolundaki inanclarin onunde bir engel olarak goruluyordu. Bu engel bir Hint-Avrupa dil ailesi fikrinin genel kabul gormesiniden de once "bilimsel" olarak ortadan kaldirildi.
Yedinci bolum, bir onceki bolumun dogrudan devami niteliginde. "Hellonomania 2: Yeni Bilimsel Arastirmalarin Ingiltere'ye Aktarilmasi ve Ari Model'in Yukselisi, 1830-1860" ( Hellonomania 2: Transmission of the new scholarship to England and the rise of the Aryan Model, 1830-1860) basligini tasiyor. Antik uygarlik mensuplarinin tersine, Ari Model'in savunuculari "ilerlemecilik" dusuncesine derin bir iman besliyordu. Galipler daha gelismis ve magluplardan "daha iyi" olarak goruluyordu. Artik irklarin bir biyografisi olarak gorulen tarih, guclu ve canli halklarin gucsuz ve zayif halklar uzerindeki zaferlerinden ibaretti."Irklar", yurtlarindaki cografi ve iklimsel sartlardansekilleniyordu ve her cagda yeni bicimler alan birtakim degismez ozelliklere sahipti. Bu bilimadamlari icin, dunya tarihinde gorulen en buyuk "irkin" Avrupa ya da Ari irki oldugu tartisma goturmez gercekti. Sadece bu "irk" butun diger halklari fethetme ve ileri, dinamik uygarliklar kurma yetenegine sahipti. Asyali ve Afrikalilarin meydana getirdigi butun oteki toplumlar ise statik duragan idi. Slavlar ve Ispanyollar bazi kenar Avrupalilar baska "irklar" tarafindan fethedilebilirdi, ama "asagi irklar"in fethinin tersine, bu asla kalici ve yararli olamazdi. "Efendi irklarin" otekileri fethetmesi ise yararliydi.
Bu "irk", "ilerlemecilik", "irk safligi" paradigmalari kuskusuz Eski Model'e tahammul gosteremezdi. Bu nedenle Muller'in, Yunanistan'in Misirlilarca kolonize edilmesine iliskin efsaneleri curutme cabalari hemen kabul gordu. Ari Model yeni paradigma olarak insa edildi. Bu, Hint-Avrupa dil ailesinin kesfedilmesi ile de guc kazandi. Hint-Avrupa dilini konusanlar, ya da Ariler bir "irk" olarak kabul edildi. Hint-Avrupalilarin anayurdu Orta Asya idi. Grekce de bir Hint-Avrupa dili idi. Ayni donemde, yani 19.yuzyilin baslarinda, Bati Roma Imparatorlugu'na, 5. yuzyilda Germen unsurunun agirlikli bir yer kazanmasina ve MO 2. yuzyilda Hindistan'daki Ari fetihlerine cok buyuk bir onem verilmeye baslandi. Kuzeyden gelen Ari fethi modelinin Yunanistan'a da uygulanmasi boylece cok cekici hale geliyordu. Cok uygun sartlara sahip bir anayurttan gelen canli ve dinamik fatihler kuzeyden Yunanistan'a girerek, yumusatici iklimin etkisi ile hamlasmis olan pre-helenik yerlileri fethetmislerdi. Ari Helen safligi bu karisimla bozulmus gibi goruluyordu. Ama onun da caresi bulundu. Pre-helenik Egeli halklar marjinal duzeyde de olsa Avrupali ve daima beyazderili olarak goruluyordu.Boylece, yerliler bile Afrika ve Sami kaniyla lekelenmemis oluyordu.
Sami kani sorunu ile sekizinci bolume gelmis oluyoruz. Bu bolumun basligi "Fenikelilerin Yukselisi ve Dususu, 1830-85" ( The rise and fall of the Phoenicians, 1830-85 ). 1820'lerde yazan K.O. Muller, Fenikelilerin Grekler uzerinde herhangibir etkisi olmus olabilecegini reddediyordu. Fakat Muller'in asil dikkat cekici yonu, irkcilik ve anti-semitizmde caginin cok ilerisinde olmasiydi. Misirlilarin itibar kaybetmesi, bir bakima Fenikelilerin isine yaramisti, cunku Yunanistan'daki Misir yerlesimleri artik Fenikelilere atfediliyordu. Butun Avrupali dusunurler bilincli ya da bilincsiz olarak Fenikelilere ' Antik Cag Yahudileri' gozule bakiyor, onlardan 'kurnaz Sami tuccarlari' seklinde soz ediyordu. 19. yuzyil ortasindaki goruse gore, dunya tarihi Ariler ile Samiler arasindaki alisveristen oluyordu. Samiler din ve siiri yaratmis, ari fatihler de bilim, felsefe, ozgurluk ve sahip olunmaya deger baska ne varsa yaratmislardi. Samilere gosterilen bu sinirli kabul, Yahudilere yonelik dinsel nefretin ortadan kalkmasi ile irksal anti-semitizmin dogusu arasindaki sinirli donemde meydana gelmisti. Anti-semitizmin dogusuyla ortadan kalkacakti.
Dokuzuncu bolumun basligi "Fenike Sorununun Nihai Cozumu, 1880-1945" ( The final solution of the Phoenician problem, 1885-1945 ). 1880'lerde anti-semitizmin dogusuyla Fenikelilere saldirilar da yogunlasmaya basladi. Fenikelilerin artik yari ilahi bir statu taninan Greklerin uygarligina herhangi bir katkida bulunmus olmasi kabul imkansiz bir dusunce olarak goruluyordu. Asiri Ari Model denilebilecek bu tutum, ozellikle Paris kultur ve bilim cevrelerinde faaliyet gosteren asimile olmus bir Alzasli Yahudi olan Salamon Reinach ile Italya'da dersler veren Julius Beloch'un goruslerinde ackca goruluyordu. Bunlara gore, Fenikeliler Greklere sesli harflere dayanan alfabeyi aktarmaktan baska bir katkida bulunmamisti. Diger bilimadamlarinin gorusleri bu asirilikta olmasa da, oz olarak ayni idi. Fenikelilerin Yunanlilar uzerindeki etkisinin nihai tasfiyesi 1920'lerde meydana geldi. En gerici cevreler 1917 Rus Devrimi'nde ve Ucuncu Enternasyonal'in kurulmasinda Yahudilerin onemli bir rol oynadigini iddia ediyorlardi. Fenikelilerin Grek kulturu uzerindeki tum etkisi yok sayilmaya baslandi. Hatta MO 8. yuzyilda Fenikelilerin Ege ve Italya'daki varliklari hakkindaki kayitlar bile yok sayiliyordu.Greklerin yaptigi tek alimlama sayilan alfabenin onemi de azaltilmaya calisiliyordu.Once sadece sesli harflere dayali bir alfabenin buyuk bir yenilik saglamayacagi soylenerek Greklerin sesli harfleri yaziya gecirmeye baslamalarina buyuk bir onem atfedilmeye baslandi.Sesli harfler olmadan bir alfabe alfabe sayilmaz, insan mantikli olarak dusunemezdi. daha sonra, alimlamanin mekani degistirilerek, Rodos, Kibris ve sonunda Suriye sahillerindeki hayali bir Grek kolonisine aktarildi. Boylece "dinamik" Grekler alfabeyi Yunanistan'a gelen Fenikelilerden pasif olarak almiyor, dogrudan yerine giderek alip getiriyordu. Fenikelilerin gelmesiyle almis olsalardi, bu ayni zamanda Samilerle bir irkin karismasi anlamina gelecekti ve bu da kabul edilemezdi. Ucuncu olarak, alimlamanin tarihi MO 720'lere indirildi. Bu polis'in yaratilmasina zaman birakacak kadar emniyetli bir tarihti. Gerci bu, Lineer B yazisinin ortadan kalkmasiyla yeni alfabenin alimlanmasi arasinda uzun bir cehalet donemi meydana getiriyordu, ama bunun aslinda bir avantaj oldugu goruldu. Bu cehalet donemi Homer'i okuma yazma bilmeyen bir toplumun ozani haline getiriyordu. Boylece, Mikene Cagi ile Eski Caglar arasina tam bir karanlik Cag giriyordu. Bu sekilde, eski tarih ve Eski Model iyice itibardan dusurulmus oluyordu.
1930'larda Pozitivizmin "gercek" bilimlerde zayiflamasina ragmen, mantik ve eski tarih gibi kenar alanlarda guc kazandigi goruldu. Boylece klasik uygarlik calismalarinda Fenike sorunu nihai ve bilimsel olarak cozulmus sayiliyordu. Artik bu disiplin emin bir sekilde yoluna devam edebilirdi. Paradigma kurulmustu. Bunu boyle kabul etmeyen herhangi bir bilimadami yetersiz ya da sahtekar olarak kabul ediliyordu. Bu tavir sayesinde paradigma, anti-semitizmin sonuclari 1945'de ortaya cikmasindan sonra bile otuz yildan fazla sure yasadi. Ancak uzun vadede Asiri Ari Model'den tavizler verildi.
Bu surec onuncu bolumde inceleniyor. Bu bolumun basligi "Savas Sonrasi Durum: Genis Ari Model'e Donus, 1945-85" ( The return to the Broad Aryan Model, 1945-85 ). Martin Bernal, Fenikelilerin itibarlarinin iade edilmesinde Israil'in kurulusunun etkili oldugunu yaziyor. 1949'dan beri Yahudiler, ya da en azindan Israilli Yahudiler tam Avrupali olarak kabul edilmektedir. Sami kokenli bir dil konusmanin, insanlarin askeri basarilar kazanmasini engellemedigi gorulmustur. Artik, Avrupa uygarliginda Yahudi-Hiristiyan zinciri one cikarilmaktadir. Asiri Ari Model'den tavizler verilmesinde Cyrus Gordon ile Michael Astour'un calismalari etkili olur. Gordon, eski Dogu Akdeniz dillerini yasayan herkesten daha iyi bilen bir kisi olarak kabul edilmektedir. Astour'un calismalari Asiri Ari Model'e uc temel saldiri yoneltir. Birincisi, onun bu konuda bir kitap yazmasi bile akademik statukoya meydan okuma anlamina gelmektedir. Bir klasik uygarliklar uzmaninin Greklerin ve Romalilarin Ortadogu uzerindeki etkisinden soz edilmesi izin verilmez birsey olarak goruluyordu. Bir sami uzmaninin Grekler hakkinda yazmaya hakki olamazdi. Ikincisi, Astour arkeolojinin, tarih oncesi ile ilgili mitler, efsaneler, dil ve isimler gibi diger kaynaklardan daha ustun kabul edilmesine karsi cikiyordu. Boylece eski tarihin "bilimsel" statusunu tehdit ediyordu. Ucuncu olarak, klasik uygarliklar ile ilgili olarak bir bilgi sosyolojisi ortaya koyarak bu toplumlardaki bilimsel calismalar ile toplumun diger alanlari arasinda baglantilar kurdu. Hatta, Fenikelilere golge dusurulmesinin anti-semitizmle ilgili olduguna isaret etti. Bu kadar "zindiklik" cezalandirilmadan yoluna devam edemezdi. Astour'un calismalarina agir elestiriler yoneltildi ve alan calismasi yapmasi engellendi. Fakat Gordon gibi onun calismalari da buyuk etkilerde bulundu.
Ote yandan Bernal, Gordon ve Astour'un entelektuel cesaretini yetersiz bulur.Bernal'e gore Gordon ve Astour Ari Model'in kendisine meydan okumamistir. Bernal, Yunanistan uzerindeki Misir etkisini ortaya koyma girisiminde bulunan birkac bilimadaminin adini zikrediyor. Bunlardan 1969 yilinda konuyla ilgili onemli bir calisma yayinlayan Dogu Alman Ejiptologu Siegfried Morenz'in calismalari Almanya disinda buyuk bir yanki uyandirmamistir. Bernal, Peter Tompkins'in Secrets of the Great Pyramid (Buyuk Piramidin Sirlari) ve Afrika kokenli Amerikali G. G. M. James'in Stolen Legacy (Calinan Miras) adli kitaplarini da aniyor.
Kara Atina'nin birinci cildi, bir ongoru ile sona eriyor: Genis Ari Model'in ustesinden gelmek, Asiri Ari Model'i yikmaktan daha uzun bir zaman alacaktir, fakat Eski Model'in duzeltilmis bicimi, onumuzdeki yuzyilin baslarinda kabul gorecektir.
Kara Atina'nin birinci cildi yayimlandiginda, Martin Bernal Giris'te ikinci ve ucuncu ciltlerin de planini verdi. Buna gore Greece European or Levantine: The Archeological and Documentary Evidence ( Yunanistan Avrupali mi Levanten mi: Arkeolojik ve Belgesel Kanitlar) basligini tasiyan ikinci cilt oniki bolumden ibaret. Adindan da anlasilacagi gibi, birinci ciltte ortaya konan modeller karsilastirilarak varilan sonuclar arkeolojik ve belgesel kanitlara dayandiriliyor. Bernal bu cilt ile ilgili olarak sunu soyler: "Birinci cilt, Ari Model'in 'gunah cocugu' oldugunu gostermektedir. Ikinci cilt ise iflas etmis oldugunu gosterecektir."
Fakat birinci cilt yayimlandiktan sonra calismalari daha da genisler. Baslangictaki projesinde degisiklik yapar. Birincisi, baslangicta arkeolojik kanitlari ve Bronz Cagi belgelerini iki bolumde incelemeyi planlamisken, bunlara bir cildin tamamini ayirmaya karar verir. Boylece ikinci cilt tamamen bu konuya ayrilmis olur. Kitabin baslangicta uc ciltlik olan plani dorde cikmis olur. Ikinci olarak, baslangicta degisik turden kanitlari ayri ayri incelemeyi dusunmusken, artik bunun mumkun olmadigini gormektedir. Bu nedenle cesitli kanitlari birbiriyle olan iliskisi icinde incelemektedir. Bu da planinda onemli bir degisiklige daha yol acar: "Eski Model ile Ari Model arasindaki tarafsizlik maskesinden vazgectim. Duzeltilmis Eski Model'e angaje oldugum icin bunun zor olacagini biliyordum. Ama calisma sirasinda imkansiz oldugunu anladim." Muhtemelen calismalari sirasinda plan daha da degisiklige ugrayacak. Bu nedenle ucuncu ve dorduncu ciltlerin icerigi hakkinda fazla somut birsey soylemek zor.
|