Askin Askinligi ya da Ortadogulu Bir Erotoman Üzerine NotlarHulki Aktunç |
"Kasd ediyor tir-i mujen canima
Gözleri en son girecek kanima"
Kimdir bu Ortadogulu erotoman?
Kesinlikle bildigim tek sey, kiz ya da kadin degil erkek oldugu... Otesi, belki de benim o kisi, belki de bu yaziyi okuyan baylardan biri; belki, hepsi birden; hic biri, belki de.
Salt Ortadogulu, saf Ortadogulu mu? Mumkun mu bu? Kartografyanin cizebildik leri var, cizemedikleri var. Insan ve kultur uzerine tartismalar, gorece olan yonlerin nasil katilastigi tartismalarina dondu birkac yuzyildir. Kartograflar da, bravo, dunyayi en tehlikeli bicimde adlandiran siyasi egilimlerin arz ressamlari oldular.
Bilimlerin, dusuncelerin odaklari, yon ortalari.
Benim ruzgarlarimin gulu nasil donerse donsun, onlarin ortasina bakiyor. Esiyor ugulduyor. Adi nasil konulmus olursa olsun, bizim Ortadogulu, askin nasil "orta"sidir. Cennet ve Cehenneme gidis gelisleri kolay gorunen bir Araf. Gul ile karanfil arasindaki ortay. Av ile icki arasindaki ortay. Dunyaya kotu aliskanliklarini ogretti Ortadogulu. Butun tanrilari, kul ola ola dogurdu; cigliklarini sarkilara donusturdu; sarkinin "sarki" ve Dogulu oldugunu bile bilmeye sarki soyledi. Burada Musikar kusu, ruzgara gagasindan kirk yanit verir.
Sozgelimi, "Musikacibasi icin mezmur"larda tanri mi anilir, yoksa kalbin bir baska yonu mu? Bilinmez. "Yatagimda seni andigim / Gece nobetlerinde seni derin dusundugum zaman, / Ilik ve yagla doyar gibi canim doyacak; / Agzim da sevincli dudaklarla sana hamdedecek".
Adam, Ortadoguludur. Araf tayfasidir. Mekani ask olsun da Cennet Cehenneme, Cehennem de Cennete donsun.
Iyi tanidigim bu Ortadogulu adam, bu kez 1940'larda dogmustur. Cocuklugunu, herkes gibi kendisini buluverdigi, secmedigi, secip secmeyecegini de bilmedigi ortamlarda yasadi. Duydugu ilk ses, nebilerin kissalarini anlatiyordu. Kedinin, aslanin burnundan hink deyip dustugunu ogrenerek dogaya baslamisti.
"Nakdine-i can olsa da kacmam bedelinden"
Adam (adem, "adama" ve camur'dur o), Ortadoguludur. Araf tayfasidir. Yeniyetmeliginde egitimin dayattigi kadariyla, Batili kimi degerlerin yanindan ve ortasindan sik sik gecti. Onlara kapildigi, hatta olmazi oldurdugu, kendisini zaman zaman bir Batili saydigi da bilinir. Ancak, yas yirmilere geldiginde, asklardan da gecmistir. O sira, rakiyi cok sevebilecegini, eskiden "miskin" sandigi musikimiz'in kendisinde cekirdek gibi kalmis birtakim duyarliklari gelistirebilecegini, babasinin yasam yolunun hic de butunuyle unutulacak ve gomulecek bir raconlar yigini olmadigini once sezdi; sonra, alacakaranlikta isimalar cogaldikca bu sezgisi bilgiye, hatta bilince donustu. Cunku, sarkilardaki gibi de asik olacakti.
Kendinde-Ortadogulu cocuk, gordugu ilk Avrupa kentinde nicin hemen Turkiye ozlemine kapildigini anlamayan Pseudo-Batili, ve sonra da, tarih, cografya, kultur ve yasam cevresindeki degerlerden kimilerini deneyip sinayip kimilerini ozumseyebilip yeniden kendisine ozgu kilan, Kendisi-Icin-Ortadogulu...surec hemen hemen boyleydi.
Orta donemini (orta?) bir Pseudo-Batili renginde gecirmis olmayan Ortadogulu adamlar ve erotomanlar yok mu? Var. Ama burada Ortadogulu erotomanin degil Orta dogulu bir erotomanin tarihcesinden soz ediliyor.
Kalbiyle govdesi, asklariyla cinselligi, duyarligiyla bilinci birbirinden sik sik kopmus birisinin tarihcesi.
"Kolay sandim bela-yi aski yandim"
Halk hikayelerini duydu, dinledi, okudu. Bu hikayelerde askin mutlakligi, yakiciligi, olduruculugu, ayriligin nasil bir yasam yarasi oldugu anlatiliyordu. Ve cinsellik de bir tek sozcugun icine sigdiriliyordu: "Vuslat". Cocukken anlayamamisti. Erisme, kavusma, bir olus, yoksa "ask" denilen o alev denizinin kiyisi, bitimi miydi?
Yuz, cehre anlamindaki cemal, aska dusurucu temel neden gibiydi. Erotoman, yuzun altindaki bedenin onemini de tam anlamiyla kavrayamadi cocukken. Bir baska aciyi, cemal asikliginin aslinda erkekler arasi iliskileri kodladigini sonra sonra ogrenecekti. Bir Osmanli dervisi ya da sairinin Platon agziyla konusmasina biraz sasirdi: Tanrinin guzelligi, genclerin cemaline yansir. O guzelliktir sevilen.
Bizimki, yuzu guzel ama govdesi cok siradan bir kizi, yuzu orta halli ama govdesi olaganustu guzel bir kizdan daha cok sevebilirdi.
Adi Nalan (evet,"inleyen" demekti) olan bir kizi, adi Fadime olan bir kizdan cok daha fazla sevebilirdi.
Ilkokuldayken, Nalan'a asik oldugunu duyumsadi. Onu hep izliyor, yuzunu surek li seyretmek, seyretmek, bakip oylece dalmak ve oyle de kalmak istiyordu.Kizin dunyadan haberi yoktu. Anlamiyordu.
Anlamayacakti da. Ortadoguda erkekler aska borclu da, kizlar ve kadinlar degildi. Erkekler, "mecbur"du; oburleri degil. Erkekler pese dusenlerdi.
Tanpinar'in daha da ileriye gittigini gorecekti: "Sevgilinin butun davranislari hukumdarin davranislaridir. Sevmez, bir nevi tabii vergi gibi sevilmeyi kabul eder. Isterse iltifat ve lutfeder. (...) Cevr eder, iskence eder, oldurur. Kiskanilir, fakat kiskanmaz.(...) Hulasa saray nasil mutlak ve keyfi irade, hatta kapris ise, sevgili de oylece naza giden hur iradedir. (...) Eski siirimizde ask, sosyal rejimin ferdi hayata aksi olan bir kulluktur".
Ask, iste yasam, iste oykuler, iste siir, ask, iste goruluyor, somut mu somut yasanan, yine de sanki olanaksiz bir seydi. Varisi olmuyordu, olamiyordu askin. Vuslat, ulasilmazlikti; olum gibi bir seydi. Hem, oraya ulasilmasa daha mi iyiydi? Mecnun'un eristigi Leyla, cirkin bir kadindi.
Adam, "siz onu bir de bana sorun," demisti. Tek sozcukluk vuslati binlerce hazla yasayacagini, yasadigini dusunuyordu belki de.
"Cunun belasina dusdum heva-yi percemle"
Gordugu Yesilcam filmlerinin cogu, halk hikayelerinin olay yapisini yineliyordu. Kiz ve oglan birbirlerini gorup aska duserler. Kotu kisiler (kara calilar) bu aski (bu olasi mutlulugu, bu vuslati!) engellemek icin ellerinden geleni ardlarina komazlar. Leyla ile Mecnun'un Karagoz'ce ya da Ortaoyunu'cadan gelen Yesilcam anlatiminda Arap Baci (Kayarto) Dursune Sirin, sisko asci Necdet Tosun, "hay" Nubar Terziyan Baba da bulunacaktir. Ve neresinin "kanli" oldugunu Karagoz'un "kanli enginar" diye betimledigi kisiler de arz-i endam eyler:
Yesilcam filmlerinin halk hikayelerinden farki, temasa icinde, ornegin bir dansozun, bir rakkasenin bulunmasiydi (dogrudan cinsellik basliyordu). Sonra, bastan cikarici kadinlar yuzlerini gosterdikleri kadar rahat bacaklarini, goguslerini, kalcalarini da gosteriyorlardi. Bu cinsellikte de belirli bir "fatalite" varsa bile, et/ten/govde artik var oluyordu.
Ulasilabilir olan, kotu'ydu.
Sevilecek, ugrunda deli olunacak kizlar baskaydi; yatilacak kadinlar (genellikle o kizlarin dusmanlari!) baskaydi.
Askin acilari baskasi'yla, govdenin ergenlikle birlikte baslayan "behimi" istekleri bir baskasi'yla hatta baskalari'yla yasanacakti ve asik olunan ile paylasilmayacakti.
Birincilerle mazohist, ikincilerle hadi sadist demeyelim ama maco mu olunurdu? Hayir. Ama askin olanaksizligi kizi da oglani da bir tur acisevere donustururken, sehvetin karsi konulmaz yaptiriciligi da kisiyi gunahlara, surekli gunahlara cekerdi.
Ornegin, masturbasyon kendisini zorlar, kendisini "kildirir" ve sonra da umarsiz bir sucluluk duygusu birakir giderdi. Her defasinda, "bir daha yaparsam iki olsun"du o. Ama, 31 sayisi "el" sozcugunun ebcediydi ve el de hep var olacakti.
Ya da, dus azmasi: Seytanin (o kizin degil de obur kadinin) aldattigi delikanli, duslerinde birtakim govdelerle beraber olmakta ama onlarin yuzlerini gorememektedir. Cogu zaman, iliskiyi istedigi kadar surduremez ve bosalir. Ensest korkusu mudur o? Oysa (ve biraz da o yuzden), ana-ogul iliskisi, baba-kiz iliskisine oranla yok denecek kadar azdir Ortadogu'da.
Ninnilerin yasasi surer: "Oglum oglum hop oglum/Her evde de yok oglum/Komsu kizini kap oglum/Evimize kac oglum, ninni!"...
"Tifl-i nazim meclis-i rindane gel
Bade nus eyle acil cevlane gel"
Adam yavrusu, mahalle dugunlerinin, acik hava eglentilerinin, yazlik sinemalardaki konserlerin ve tuluat gosterilerinin izleyicisidir. Gunun birinde bir kocekle karsilasir. Adi coktandir unutulmus olan bu son Osmanli tarzi kocek, bir Musevidir: Jak Bicaci
Bir erkegin nicin kadin gibi davrandigini merak eder Ortadogulu erotoman yavru su. Sonra Zeki Muren'i, onun daha mutevazi kosullar icin bir yeniden tiplenmesi olan Adnan Pekak'i, unutulmaz bir Salacak ("tenesir" demektir) sakini olan Bora Dinletir'i anlamak isteyecektir. Bora Dinletir de, genc yasta oldurulmus mu, kazaya mi kurban gitmisti. Bir Adnan Pekak "ersatz"i gibidir.
O zaman, erotoman, Evliya Celebi'de yillar sonra bir yanit bulacaktir: "Samurkas Kolu: 200 neferdir. Hepsi Yahudidir. (...) belki Hazret-i Adem dunyaya dustugunden beri yeryuzundeki insanlarin birinin dairesinde boyle hanende, sazende gorulmemistir."
O zaman, surasi burasi cizilmis, kazinmis, yok edilmis minyaturlerle de karsilasacaktir:
"Hamse-i Atai" icin cizilip boyanmis bir minyaturde, sarhoslar bir saki ile cinsel iliski kurmaktadir. Birisi genc oglanla birlesirken digeri onlerinde ickileri, ellerinde cinsel organlari sira beklemektedirler. Saki de, bir kiz ya da kadinin birkacinci elden sureti, kopyasidir, "ersatz"i gibidir.
Ilginc degil mi? "ibne" diye anilir kocekler, edilgin hemcinseller halk dilinde; ve "ibne" Arapcada "kiz cocugu" anlamina gelir.
Osmanli sairleri, ilgi duydugu gencin sakali biyigi cikmaya basladi diye hayiflanir. Platon ve Eski Yunanlilar da bu "soruna" takmislardir.
Palabiyikli iki herifin birlikte yatmasi dus gucu disinda kalir adeta.
"Ask"in ask'in golgesi -- yoksa isigi mi? hemcinscinsel iliskilerin uzerine bile guclu bir bicimde dusmektedir. Travestilik, transseksuellik ve homoseksuellik, bu nedenle habire birbirine karistirilir.
O golgeye ya da isiga karsilik, hemcinsellik daha "varilir" bir seydir. Divan siirinde, mumdan gemiyle alev denizinden gecmek o kiza, o kadina ulasmak icindir. Ama cinsel azginlik sair ile oglan arasinda boy gosterir. Mey, meyhane, gunluk vuslat; ve olanaksizi asmaya soyunmus sanat.
Bin Bir Gece cevirmeni Sir R. Burton, belki de bu gunluk yasam gorunumleri yuzunden Ortadogulu erkegin cogunlukla biseksuel oldugunu yazacaktir.
Leyla'lar Mecnun'lar ile Kaymak Tabaklari arasinda kaliyordu Ortadogulu erotoman. Derken, Dr. Van de Velde'nin "100 Soru Cinsiyet"leri basgosterdi ve bahnamelerle onlarin surda burdaki kalintilarini tumuyle silip supurdu.
Siyah-beyaz Viyana kartpostallariyla karsilasti. Sonra, bunlarin yerli orneklerini gordu· 8 mm. filmler furyasini yasadi. O siralar Eumig, markali bir oynatici almisti. Derken, Isvec dergileri geldi. Bunlari el altindan satan birisi, "ragbet cok, cunku bunlarda karilarin yuzu gorunuyor," diyecekti. Ve Polaroid fotograf makineleri, bu makinelerle birlikte kitlesel fotografi korkusuzlugu geldi. Ve sonra Polaroid tam Polavizyon (kendiliginden banyolanan hareketli goruntu) sistemini yaymaya baslarken video cikageldi.
Simdi CD-ROM'lar geldi.
Ask neydi, erotizm neydi, pornografya, sonra da pornografi neydi? Hepsi birbirinde var olup yok olmaya baslamisti.
Adam, aski seviyordu; ama sevda fetisisti, sevda sevdalisi degildi. Adam, erotizme yasamsal bir egilim duyuyordu; ama salt erotizmle yetinemezdi. Adam, pornografiye merakliydi; ama bunu gunluk yasam icinde pek uzun olmayan bir sure, ornegin birkac fikra anlatmanin alabilecegi bir sure olarak goruyordu.
Hepsi birden oldu. Adam, hepsi birden oldu. Ask icin yanarken gercekten kul oldu. Erotomani, Arafti. Orada daha cok durdu. Pornografi, birtakim degerleri sarsma, sarsalama olanagiydi; oraya cok gitti geldi. Sonunda yine Araf'i secti. Simdi erotizm odagindan "ask"in ask'a ve pornografiye bin bir seferde.
Cogito, Sayi:4, Bahar 1995 |