Çerçilerden Görkemli EmporyumlaraRobert HendricksonCogito, Sayi 5, Guz 1995Ceviren: Nevzat Erkmen |
"Daha cok satin alin, simdi satin alin ve mutlu olun!", yuzyili asgin bir suredir onlarin slogani olagelmistir; ekseriya Amerika'nin en guzel binalarinda yer alan ve cevresi nefis manzaralarla bezeli bu ticaret merkezleri musterilerini hayal ulkesine saliverir, pembeye boyanmis fillerin gectigi gosteriler suredursun, Noel Babalar ucaklardan parasutle atlayip cocuklari dizlerinde hoplatirken... donanma fisekleri pariltilar sacar, rock orkestralari yeri gogu cinlatir, devasa orglar yankilanir, milyarlarca dolarlik satislari kaydeden elektronik otomatik kasalar bip biip biip biplerken, onlara HER SEYI sunarlar. Amerikan buyuk is aleminin kuskusuz en "Barnumesk"i olan buyuk magazalarda kus sutunden maada her sey satin alinabilir. Hatta, gecenlerde Macy's'e girip komple bir krallik siparisi veren adamin deli sayilmadigi dahi rivayet edilir. O adama derhal, su su anda ellerinde satilik bir kralllk mevcut olmadigi, ancak Macy's'in ona bir dukalik ya da bir prenslik ya da hatta Avrupa'nin bir kosesine sikismis kucuk bir cumhuriyet bulabilecegi soylenmis. Nitekim, azimsanmayacak sayida insan, pek ozel esyalari bulundurmakla nam salmis bir buyuk magazanin sundugu asagidaki "gercekten benzersiz" kalemlerden kimilerini satin almistir:
Elbet, bunlar cesitli Neiman Marcus Noel kataloglarindan (ayrintilar daha sonra) bircogu da kelimesi kelimesine dunyaca unlu eglence kitaplarindan alinma. Ancak bunlar, Amerika'nin butun gorkemli ticaret merkezlerinde sunulanlarin unutulmaz abartilaridir. Ornegin, Marshall Field, sark halilarinin yeniden dokunarak onarilmasini ve hatta belli basli bircok muzenin tesebbus dahi etmeyecegi tablo cercevelerindeki alci suslemelerinin restore edilmesi isini bir hizmet olarak sunmaktadir. Macy's, Bloomingsdale's ve daha baska buyuk magazalar libresi 200 $'lik pate de foie gras ve havyar gibi yiyecekleri, kisin yarim pinti 6 $'lik enfes ahududulari ve Jonghe karidesleri, quiche Lorraine ve bouillabaisse gibi "dondurulmus hazir yiyecekler"i bulundurarak bircok sarkuteriyi gerilerde birakirlar. I. Magnin's, Altman's ya da Bergdorf Goodman magazalarinda dolasirken bir Suudi prensesinin birkac saat icinde 30.000 $ degerindeki giysileri aliverdigini, bir Texas petrolcusunun, biri karisina, biri kizina birisi de metresine olmak uzere uc vizon kurk satin aldigini -- ya da pejmurde kilikli bir kadinin bir Picasso gravuru almak amaciyla bir tomar 100 $'ligin arasindan birkac yuzluk banknotu cektigini gormeniz mumkundur. Musteriler, demir attiklari buyuk magazalarda ya da kent ya da yorekentlerdeki alisveris merkezlerinde kiliseye ya da universiteye, oy vermeye, bankaya, kan vermeye, bir doktora, disciye ya da psikiyatra gidebilirler, tiyatro oyunlarini ya da konserleri izleyebilirler, yuzebilir, patinaj yapabilir, kosabilir, guzel yemekler yiyebilir, hatta luks ortamlarda sevisebilir ve yasayabilirler. Her ne kadar bu magazalarda bir zamanlar her cesit cenaze levazimati ile matemzede ailenin tum fertlerinin giydigi siyah krepten yas giysileri icin kullanilan cagdas edebikelam "kara esya" bulunduruluyor idiyse de, muSterilerin artik oralarda bulamayacaklari tek hizmet cenazeye iliskin esyadir.
Ne var ki alisveris yapan her insanin icindeki kelepir avcisi da ihmal edilmis degil; emporium (emporyum) denilen bu gorkemli ticaret merkezleri her zaman "herkese her sey" olagelmislerdir, ve Bana Kusagi olasi her bir mahalden, yasamin her bir kesiminden onlara dogru suru suru akin etmektedir. Filene's Automatic Bargain Basement gibi maruf buyuk magaza kelepir esya bodrum katlari, Hafif Tugay'dan bu yana en olumcul hucumlara maruz kalmis, ve gediklilerinden bazilari perakendecilik ders kitaplarindan ziyade psikolojik metinlerin dipnotlarinda anilagelmis bulunmaktadir. Bloomingsdale'in baskani Marvin Traub, buyuk bir magazanin kelepir esya bodrum katindaki isinin ilk gunurnu soyle animsiyor: "Bir musteri bana yaklasarak,'Ucuz pamuklu giysilerin deneme kabini nerede?' diye sordu. Deneme kabini falan olmadigini soyledigimde, kadin derhal gozumun onumde soyunmaya basladi. Bu problem kuskusuz Harvard'in isletme mufredat programinda asla yer almamisti."
Butun bu sasaanin ortasinda, onun buyusune kapilanlar isteklerini tatmin eder, luks icinde yuzer ve borca batarlarken (zira gunumuzde sadece muzelik vatandas pesin para oder), Cennet vahim problemlerle doludur. Teshirciler, rontgenciler, hirsizlar, soyguncular, kapkaccilar, cocuk kaciranlar, kopek kaciranlar ve envai cesit dolandiricilar oteden beri buyuk ticaret merkezlerini kasip kavuragelmislerdir. Magaza psikologlarini ugrastiran -- bir ucta, apar topar cehennemden dusmuscesine guvenlik gorevlilerinin yanindan sinsice sivisiveren elinde torbasi acinasi kadin... ya da bir alisveris merkezinin acilisi sirasinda Vali George Wallace ile Senator Benjamin Jordan'a saldiran kaciklar... ya da siyasi amacli olsun olmasin butun cilgin bombacilar... ya da, odasinda bulunan bir kagida bir zamanlar Yonkers'teki Cross County Shopping Center magazalarini adim adim inceleyen -- "Ordaki magazalarda ayagimi basmadigim hicbir kose kalmamistir. Ben oraya dost bir yuz gormek icin gittiydim ama bir tane dahi bulamadiydim... keske bi makinelim olsaydi...." -- 44 kalibreli katil David Berkowitz gibi dengesizler de hakeza.
Gene de buyuk magazalar hayatta kalmislardir ve kalacaklardir, tipki onca iftiralardan, vitrinlerinin taslanmasindan, palazlanmaya baglayan kucuk tacirlerin yangin bombalarina tutulmasindan sonra hayatta kaldiklari gibi, tipki Avrupa'nin grands magasinslerinin II. Dunya Savasi'nin enkazi uzerinde gelismeye baslamasi gibi, Amerika'nin gorkemli emporyumlari da kentsel bozulmayi atlatarak yasamlarini surdurmuslerdir. Artik bir Amerikan kurumu olarak buyuk magazalar esatiri bir nitelik kazanmislar ve bir yuzyil gecmesine ragmen buyuleyiciliklerini asla yitirmemislerdir. Buyuk magazalar ile onlarin hukmettikleri ve kendi baslarina birer "dev" buyuk magaza olan alisveris merkezleri gunumuzde Amerikan uygarligini temsil etmektedir; hatta, bazi toplumbilimciler, bircok yerde "mall" denilen bu alisveris merkezlerinin artik o yoredeki toplulugun bir parcasi degil de, o yoredeki toplulugun ta kendisi olduguna inaniyorlar. Arastirmalar, gerek erkeklerin gerekse kadinlarin oralarda bekar barlarinda ya da diskolarda bulduklarindan daha fazla arkadas bulabildiklerini, oralarin genclerin tercih ettikleri bulusma yeri oldugunu ve oralarda gezinmenin Amerika'nin en sevilen eglencesi seksle esdegerde tutuldugunu gostermistir. Zaten onlarin, kale gibi duvarlarin cevirdigi vasi alanlarda yer alan harikalar arasinda dolasan milyonlarin muhayyilesi uzerindeki etkisi herhangi bir azalma emaresi gostermemektedir; onlar, bir gozlemcinin dedigi gibi, "handiysa yasamin butun islemlerinin yerine getirilebilecegi mahaller", insan bedenlerinin ve evlerinin tepeden tirnaga donatilabilecegi ve en azindan tum ozdeksel dualarin bir bedel karsiliginda kabul edilebilecegi yerler olarak kalmaktadir.
Ne tuhaftir, milyonlarca dusun gerceklesmesini saglayan ve milyarlarca dolar kazanan (sirf Sears'in yillik satislari brut milli hasilanin yuzde birine esittir) bu gorkemli emporyumlarin kokleri ilk bakista o epey harcialem gorunen kirsal kesim cercilerine ve kasaba bakkallarina uzanmaktadir. Butun bu tur kasaba bakkallarinin ilkleri arasinda, akla gelen her seyi satan, asagidaki gibi "ilanlarini" hancerelerinden unleye unleye,mallarini evden eve tasiyan gezici cercilerin kamburlasmis sirtlarinda kurulmus olanlar sayilabilir:
Bakrac legen kovalar
Dugmeler kurdelalar
Tedavi de ederiz
Kalmaz hicbir derdiniz!
Amerika'da perakende saticiligin en primitif baslangiclari iste bu ilginc sokak saticilarindan, onlarin pazarciliga ve paranin kendisini gormeye ona dokunmaya ve onun sikirtisina olan asklarindan kaynaklanmistir. Onlarin guclu sirtlari ola ki, kelimenin en genis anlamiyla, ilk buyuk magazalardi. En eski zamanlardan bu yana, eski Yunan'da, Roma'da ve ortacag Avrupasinda, hayvan surulerinin gecit yollarini ve Amerikan vahsi dogasinda Kizilderililerin actigi patikalari izleyen bu cerciler mallarini bagirarak tanita tanita birbirinden uzak kirsal yerlesim merkezlerini dolasip durmuslardir. En azindan, dogasinda bakkallar her yerde onlari bir yerde yerleserek satis yapmaya basladiklari zaman onlarin heybelerinden ortaya cikmistir. Denilebilir ki onlarin heybeleri "reyonlara" ayrilan ilk "magazalar"di, zira iclerindeki esyalar ozenle ayrilmis degiller miydi: dugmeler ve kurdeleler, igneler ve iplikler, Inciller ve barut kutulari, kocakari ilaclari ve satmak icin getirdikleri baska ne varsa.
Cercilerin tam olarak ne kadar eskilere uzandigini kimse bilemiyorsa da onlarin ilk caglardaki varligi bugun cesit cesit mallar bulunduran genis ve sasaali bir magaza icin kullanmakta oldugumuz tumturakli emporium sozcugunden anlasilmaktadir. Bu sozcuk Yunanca emporiondan cikmistir ve "tacirlerin bir araya geldikleri yer" demektir, zira Yunancada tacir emporostur ve en (de, da) onekiyle porous (seyahat) sozcugunun birlesmesiyle olusturulmustur-demek ki ilk tuccarlar memleketi bastan basa dolasan gezici cerciler ya da isportacilardi.
Cerciler (bu sozcugun lngilizcedeki bir baska karsiligi olan peddler, Eski Ingilizcedeki ped,"sokak sokak cigirarak satilacak esyalarin konuldugu bir torba" sozcugunden turetilmistir), hemen hemen gittikleri her yerde "fesat ruhlu sahislar" olarak bilinirlerdi, Amerika'da da obur yerlerdekinden daha fazla seviliyor degillerdi. Cercilere iliskin en eski belgelerden biri, "Goody Gent'i iki kez optugunden nasi" direge baglanarak kamcilanma ve ayaklarinin siraya baglanmasiyla teshir cezalarina carptirilan Richard Graves adli bir gezici saticidan soz eder. Amerikan insanini inceleyen bir gezgin 1833'te sunlari yazmistir: " Tum Yankee Gezici Saticilari soyu, duzenciligiyle un salmistir. Her yil onlardan binlercesi, insanlara yalan soylemek, onlari dolandirmak, aldatmak ve kafeslemek, kisacasi allem edip kallem edip yasalari ihlal etmeksizin kilifina uydurarak komsularinin mulkune konmak amaciyla dolanir dururlar.
Ola ki Kuzeyliler "damn Yankees" (Allahin belasi Yankeeler) sifatini Ic Savas'tan cok onceleri, Guneyin kirsal kesimlerinde dolasan Yankee gezici saticilari sayesinde kazanmislardi. Yankee gezici saticilarinin hilekarliklarinin, ozellikle efsanevi tahtadan kucuk hindistancevizlerinin unu ta Avrupa'ya kadar ulasmisti. Baharat Adalari'nda yetistirilen ve yaprak dokmeyen bir agacin bu cekirdek iclerinin tanesi bir peniden daha ucuza satilirken bir kimsenin cikip da zahmetlere katlanarak tahtadan mamul bu kucuk hindistancevizlerini imal etmeye kalkisacak bir kimse elbet cikmazdi (gecenlerde yapilan bir denemede usta bir tahta yontucusu bunlardan sadece bir tanesinu tam bir gunde uretebilmistir). Ancak o yontma tahtadan ceviz hikayesi ister hakikat olsun ister uydurma (zaten hic kimse gercek bir ornegini bulamamistir), cogu tasra halki Yankee gezici saticilarinin onlari ve onlarla birlikte pembeye boyanmis yontma tahtadan salam ("Basswood Salamlari" = Ihlamur Agaci Salamlari), yontma purolar ve tahtadan kabakcekirdegi satmis olduklarina inanirlar! Connecticut eyaletine hala Nutmeg State (Kucuk Hindistancevizi Eyaleti) denmesinin nedeni de budur, ve "sakin tahta hindistancevizi almayasin" uyarisi da, gunumuzde de kullanilan "sakin tahta bes sentlik almayasin" deyimine kaynaklik etmis olabilir.
Eski bir saka soyle sorar: "Bogulan bir Yankee gezici saticisini hayata nasil dondurursun?" "Ceplerini disa dogru cevirerek!" Ne var ki muhacir gezgin saticilar da en az Yankee oncelleri kadar yergiye muhatap olmuslardir. Onlarin arasinda en kotu mumeleyle karsilasanlar, yalnizca "yabancilara" karsi genel bir sovenistik horlamanin degil, onlari oralara kadar izleyen anti-Semitizmin de kurbani olan Yahudiler olmustur. Gercekten de, Yahudiler icin kullanllan cesitli asagilayici sozcuklerden biri ve pek kaba bir kufur olan kike (cifit) sozcugunun kekeni, ola ki gezgin saticilik gunlerine uzanmaktadir. Bir oykuye gore, Yahudi gezgin saticilari sozlesmeleri mutat Ingilizce hacla imzalamayi reddetmisler ve onun yerine bir keikel cizmislerdir; bu, Eskenazi dilinde "daire" demektir, onun icin bir keikel ile imza atan bir gezgin satici da bir keikel, ve nihayet bir kike diye anilmistir.
Musteki musterilerden yerel tacirlere kadar belli cikarlari olan herkes, yolda olmanin ve kendisini savunmak icin orada bulunamamanin bariz dezavantajina katlanmak zorunda kalan Amerikan gezgin saticisina ver yansin etmistir. Gezgin saticilara iliskin onur kirici tekerlemeler her tarafta soylenir dururdu:
Meshur Yankee diyarinda var imis
Mangiz tacirleri denilen bir alay ademoglu,
Kurnaz tilki, seytan, mezhebi genis
Her biri bir kel kahyaoglu.
Gezgin saticilara iliskin bircok komik hikaye anlatilagelmistir. Bunlardan birinde bir Alman gezgin satici bir cifciye sinekleri yok edici bir mayi ilac satar. Ilaci alan ciftci, "Nasil kullanilir bu?" diye sorar. "Sineki yakala von sinekin agzina kucuk bir damla damlat," diye yanitlar onu satici. "Git basimdan, yahu!" diye haykirir musteri. "Bunun yarisi kadar zamanda sinegi ayagimin altida ezerim daha iyi." Yapistirir satici: "Bak, o da guzel bir yontem!"
Ne var, nereden gelirlerse gelsinler, cerciler folklorun onlari tanimladiginca, genellikle bayagi, duzenbaz serseriler degillerdi. Cezici cercilerin hilekarliklari, birkac peniye tamah etmek seklindeydi, ama asla korsanlik degildi; onlar dolambacli turden bir hileciligi uygulamis ve mukemmellestirmislerdi, Barnumun dedigi gibi, Yankeelerin insanlari "yanlis istikamete yoneltmek" ve bunu yaparken onlarin yasamlarina yenilik, eglence ve heyecan getirmek seklindeki ezeli bir yetenegiydi bu. Aslinda gezgin saticinin, yuz yuze is yaptigi ve ekseriya kirk yilda bir gordugu musterilerini aldatma olasiligi -- ustelik kendisinin bir disarlikli oldugu ve onu koruyacak herhangi bir haracci politikacisi, polisi ya da yargici bulunmadigi dusunulecek olursa-cogu tuccarlarin o musterileri kaziklama sansindan daha azdi. Bu genc, mukavemetli, yurekli, becerikli, hirsli ve talihli insanlar, yasamlarini surdurebilmek icin boyle olmak zorunda idiler, sayet onlar ozde duzenbaz olsa idiler, yollarda o kadar cok gezici satici bulunmazdi -- ilimli bir tahmine gore 1860'ta sayilari yirmi bin kadardi ve imalatcilarin bir gezici saticiya teslim ettikleri mallarin degeri 2.000 $'1 bulabiliyordu.
Amerika'yi bastan basa dolasarak mallarini satarken, bu maceraperest ve ekseriya gozunu budaktan sakinmayan gezgin saticilara handiysa her yerde rastlanabiliyordu. Sayet bir adam cikip da bir ormanda baltasini sallamaya baslasa, ertesi gun orada bir gezgin saticinin bitiverecegi soyleniyordu. Amerikan gezici saticisi, kendi yasamini kazanir ya da servetini cogaltirken, uygarligin nimetlerini bu oldukca seyrek yerlesimli bolgelere tasiya tasiya kendisi de Guney'de ve Orta Bati'da yerlesmeye baslamisti. Kimi gezgin saticilarin evlerine yakin ve her yil hizmet goturdukleri dairesel guzergahlari var idiyse de, cogu rasgele seyahat ederdi, 1.500 millik geziler -- hem de sirtlarina baglanmis 50 pavndlik yukleriyle birlikte -- anormal sayilmazdi. Iclerinden bircogu uzun yoculuklara cikar ve bir daha onlardan haber alimazdi.
Gezgin saticilar ozel amacli esyalardan tutun da ozel hizmetlere kadar her seyi satarlardi. Ornegin, New York Eyaleti'ndeki Kizilderililer, atlarinin iki yanina astiklari tahtadan oyma "hediyelik" tabaklari yeni yerlesim bolgelerinde satarlardi. Obur gezgin tacirler de tenekecilikten, marangozluktan anlarlar, vaizlik, discilik ve hatta ciftcilere kisraklari ve inekleri icin damizlik aygir ve bogalarini sunarak "uretmenlik" bile yaparlardi. Gezici portre ressamlari mevcut resimlerini getirir ve montaj hatti tuvallerine musterilerinin suratlarini resmederlerdi; portrelerini cizdiren kadinlalar da cesitli arka plan ve farkli boyutlardaki gogusler arasindan secim yapabilirlerdi.
Ne var ki, gercek gezgin satici, cesitli ve bol mal bulundurmanin daha karli ve emniyetli olmasi yaninda insanlarin ihtiyac ve isteklerini karsilayabilmek amaciyla heybesini ya da arabasini bircok esyayla doldururdu. Kirmizi bir kapali arabanin disinda, yanlarina tangir tungur carpaduran asili teneke esyalar, icinde bir Franklin sobasi ya da hacimlice bir ciftlik avadanligi ve hatta bir org ya da piyano bulabiiirdiniz. Ne ki, bu esyalarin arasinda bir yerde unlu "Yankee tuhafiye egyasi"ni -- igneler, iplikler, dugmeler, usturalar, fircalar, kitaplar, ayi yagiyla saydamlastirilmis kagit kapli pencereler yerine on dokuzuncu yuzyilda kullanilmaya baslayan pencere camlarini da gorebilirdiniz. Sik sik da, bircok guneylinin dolasik saclari duzeltecegine ve kirlasmis saclari dogal rengine donusturecegine inandiklari pirinc taraklar turunden yeniliklere rastlayabilirdiniz. Ev kadinlarinin yumurta ya da baska urunlerini satarak bu esyalari almak amacicyla bir kenara ayirdilklari cep harcliklarina dahi genellikle "pin money" (igne parasi) denilirdi; ancak gezici saticilar bu tur birikmis parasi olmayanlara kurkleri ve obur degerli esyalari ekseriya veresiye ya da takas yontemiyle verirlerdi.
Gezgin saticilik daha somurgecilik gunlerinden yoksul Amerikalilar icin bir "cikis yolu" olmustur; bu surec on dokuzuncu yuzyilin muhacir gezici saticilariyla baslamis degildir. Taninmis Amerikalilardan hayata gezgin satici olarak atilmis olanlarin sayisi hayret vericidir. Boylesi zorlu bir calisma yasarmini surduren bu cerciler son kerte becerikli adamlardi. Ornegin, yasli Parson Weems, Ben Franklin ve General Francis "Bataklik Tilkisi" Marion hakkindaki curetkar, Homerosvari anlatilari bir yana, George Washington'un kiraz agacini baltayla kesmesine iliskin uydurdugu nefis hikaye ile un kazanmisti. Tarih ekseriya, hikaiyeleri artik folklor olmus olan Weems'in tum yasamini bir gezici kitap saticisi olarak gecirdigini unutur; gercekten de, bu derbeder vaiz,1794'te kitap satmaya basladigi guney yollarinda arabasini surerken olmustu. Kemani yaninda, bu neseli kitap saticisi Jersey arabasini, atlarini costurmak icin sik sik kivrak havalar cala cala, arkasindaki kitaplari satmak icin planlar kura kura ve bu planlari coskun bir yurekle yerine getire getire yamri yumru koy yollarinda 30 yil kadar surmus. Muhafazakar partiye mensup bir papaz, Weems'in Tom Paine'nin radikal 'The Age Reason (Aklin Cagi) adli eserini satmasindan yakininca, Llandall Piskoposu'nun Paine'i curutmek amaciyla kaleme aldigi kitabi cektigi gibi, zehirle birlikte panzehirini de sattigini duyurmustu.
Parson Weems kuskusuz unlu ya da adi cikmis gezgin saticilarin ne ilkiydi ne de sonuncusu. Benedict Arnold hayata Hudson Valley'i bir ine bir cika dolasarak corap ve birtakim yunlu esyayi, West Point'e iliskin tasarilarini sattigindan daha buyuk bir basariyla satan bir gezgin tacir olarak baslamisti. Beri yandan, Cooper'in The Spy'indaki kahramanin prototipi gezgin satici Enoch Crosby, General Washington icin calisan bir gizli ajandi. 1812 Savasi'nda Amerika'ya mali destek saglayan buyuk Philadelphia bankeri Stephen Girard, is hayatina tipki giderek Kanada'nin dev Hudson Bay Company'sinin baskanligina yukselen Kanadali kurk taciri Donald Alexander Smith gibi bir gezgin satici olarak baslamisti. John D. Rockefeller'in babasi kendisine "Meshur Kanser Mutehassisi Dr. William A. Rockefeller" derdi; bu cin fikirli, kanli canli doktor taslagi cerci, ("haddinden fazla ilerlemis olmadlgi takdirde") tum kanser vakalarini kocakari ilaclariyla iyilestirebilecegini iddia ederdi; hatta bir defasinda, "Onlari kul yutmaz hale getirebilmek icin her daim ogullarimi aldatirim ben," diye ovunmustur.
On dokuzuncu yuzyildaki bircok oncu Amerikalilar gibi, Abe Lincoln'un babasi da bir parttaym cerciydi. Ailesiyle Kentucky'den Illinois'e tasindiklari zaman, arabasindan satmak ve yolculuk masraflarini cikarmak amaciyla bir bavul dolusu tuhafiye esyasini da birlikte goturmustu. Hem bir felsefe okulunun hem de Little Women adli eserin yazari Louisa May Alcott'un babasi olan Bronson Alcott, Concord'un o Sokrat'i, koleje gidecek yerde bir fultaym teneke esya ve almanak cercisi olarak yollara duzulmustu. John Fitch ve Thomas Edison, ikisi de mucit olmazdan once bir sure cercilik yapmislardi. Demiryolu kodamanlarindan Collis B. Huntington, finansal hayatina, ta batiya seyahat eden bir gezgin satici olarak baslamis ve sirtindaki heybeden vasi bir demiryolu imparatorlugu, Southern Pacific, cikmisti. Big Jim Fisk de Daniel Drew da gene birer gezgin satici olarak baslayan demiryolu adamlari ve manipulatorlerdi. Finans dunyasindaki "sulandirilmis mal" terimi, kirsal kesimden kentlere sigir getirip satan Drerw'nun bu faaliyetlerinden esinlenmistir. Drew, kentteki hayvan pazarina varmazdan once sigirlarina daima tuz yedirirdi; bu, elbet, hayvanlarin catlayana dek su icmelerine rol acardi, bin baslik bir suru tartilmazdan az once on bin paunddan fazla bir agirlik kazanmis olurdu.
Amerika'da sayisiz servetler, is zekalarini yolllarda bileyen adamlar tarafindan toplanmistir. Onlarin yasamlari sanki Frank Norris ve Huratio Alger'in oykulerinin bir karisimidir, ve Alger gercekten de, Paul the Peddler adli, bir yoksulluktan zenginlige gecis oykusu yazmistir. Stanley Tools sirketi bir cerci tarafindan kurulmustu, Amerika'nin ilk sabun milyoneri B. T. Babbit, New York Eyaleti'nin kuzeyinde gezici sabun saticisi olarak ise baslamisti; Cyrus McCormick ise baslangicta kapi kapi dolasarak, Amerikan tariminda devrim yaratan bicme makinelerini satardi. Gunumuz buyuk magazalarinin temelinde gezgin saticilarin basari oykuleri yatmaktadir. Gezgin saticilik, ticari uyglamalari ogrenmenin en iyi yontemlerinden biri olarak ortaya cikiyor,zira, Gimbels ve Mayc's'den Saks Fifth Avenue ve Macy's'e kadar gorkemli emporyumlarin en azindan yirmi kadari yukselen cerciler tarafindan kurulmus ya da yonetilmistir.
Kaderin cilvesine bakiniz ki, daha once gezgin saticilik yapmis olanlarin kendileri, Amerikan ticaret tarihinde cercilik doneminin sona erdirilmesi surecinin hizlanmasinda basrolu oynamislardir. Butun o gezileri sirasinda gezgin saticilar, bir bolgedeki nufusun yogun bicimde arttigini ilk goren yabancilar olmakta ve ekseriya kelepir bir mevki ya da uygun bir kiz bulur bulmaz yerlesmeye karar verip kentsel ve kirsal kesim insaninin gereksindigi mallari satan bakkal dukkanlari acmaktaydilar. Dogaldir ki, bu sabik cerciler basibosluk felsefelerini alelacele tadil edip butun o bolgenin kendi yasal mintikalari oldugunu ve gezici saticilarin kendi ticari haklarina tecavuz ettiklerini iddia ettiler. Daha 1700 yilinda, daimi Connecticut tuccarlari Yargitay'a basvurarak, "isimizi calan bu ecnebi ya da avanturiye cerci takimi"nin yasadisi ilan edilmesini talep etmislerdir. Yerel tuccarlarin iddiasina gore, bu "ecnebiler" (aslinda cercilerin cogu o aralar Amerika'da dogmus vatandaslardi) vergi odemedikleri gibi, hayir kurumlarina yardimda bulunmuyorlar ve sattiklari mallari geri almadiklarindan dolayi finansal acidan sorumsuzluk sergiliyorlardi. Yerel tuccarlar ayni zamanda bir korkutma taktigi de kullandilar ki cercilere karsi duzenlenen cok sayidaki kampanyanin bir ozelligi haline gelmisti; bu pis ecnebiler, diyorlardi, suphe yok ki memleketimize "bir suru dehsetli ve bulasici hastalik" getirecektir.
Yillar ilerledikce baska bircok kisitlamayla birlikte vergilendirmenin de yayginlasmis olmasi, Amerikan cercisine agir darbe indirmis ve on dokuzuncu yuzyilin sonunda gezici saticilar artik tarihe karismislardi. Ruhsat bedelleri, kirsal kesimde yasayanlarin en yakin kasabaya gidip alisveris yapmasini kolaylastiran ucuz ve etkin nakliye olanaklari ve kasaba dukkan sahiplerinin dusuk fiyata daha cok cesitte mallar sunabilmesi, bu soyun en inatci bir avuc temsilcisi disinda hepsini silip supurmustu. Bugun onlardan sadece kent sokaklarinda haril haril is yapan seyyar saticilar ve isportacilar kalmis bulunuyor (sirf New York City'de, New York Times'a sikayet mektuplari yazaduran yerel buyuk magazalari epey kaygilandiran on iki bin isportaci var). ayrica Fuller Brush ve Avon Cosmetics gibi uc bin kadar firma da kapi kapi dolasan temsilcileriyle satis yapmakta. Aslinda, bircok mahalle ya da sitenin yonetmeliklerinde gezici saticilarin, onceden davet edilmis olmadikca, evleri ziyaret etmelerini yasaklamis bulunuyor; bunlar Yargitay'ca savunulan ve hala kapi kapi dolasarak tahtadan paratonerler ve benzeri seyler satan duzenbaz Williamson klani gibi usta duzencilerden esinlenmis bulunan yasalar...
Ola ki, 1600'lerin sonlarinda yerlesim bolgelerinden uzak ve ekseriya primitif buyuk magazalar diye betimlenen ilk Amerikan kasaba bakkallarini gezgin saticilar kurmuslardir.
Boylesi yerlerde herhangi bir urun grubunda uzmanlasmak imkansizdi, kucuk bir koyde cok sayida bakkali desteklemeye yetecek kadar insan yoktu, o yuzden tacirler yasamlarini surdurebilmek icin cesitli mallari bulundurmak zorunda kaliyorlardi. Bu nedenle, Ingiliz yontemlerinden pek az etkilenen ve Amerikan kosullarina uyarlanan bir bakkaliye isletimi gelistirilmis oldu.
Dukkanlar elbette Amerikan kasaba bakkalindan cok daha eskilere, Ug H. Macy ya da Og Bloomingdale adli bir mutesebbis adam ya da kadinin magazasinin onune bir sehpa koydugu zamana uzanir. Aslinda dukkan sozcugunun Ingilizcesi olan "store", bu adi eski Atina Agorasindaki "stoas" denilen ve icinde tuccarlarin kucuk dukkanciklarini bulunduran ustu catiyla kapli sutunlardan almaktadir -- Sokrat'la izdesleri de felsefi sorunlari tartismak uzere bu carsida toplanirlardi, ulu vaziikanun Solon da bir tuccar olarak, servetini burada yapmis, St. Paul da Atinalilara gene burada hitap etmistir. Bu pazaryerinde filozof Zeno, "ne olacaksa olacaktir' dusturunu belletti ve insanin bu dunyada kaderini sukunetle kabul etmesi gerektigini ogutledi. O ve ogrencileri stoacilar diye anilir oldular zira bir stoada bulusmaktaydilar. Boylece Yunanca stoa sozcugu hem Ingilizcedeki "store" (dukkan) hem de stoaci sozcuklerine kaynaklik etmis oldu -- bu ikincisini bircok dukkan sahibi yuzyillar boyunca savas, hava kosullari, yangin, sel, ekonomik durgunluk ve daha nice felaketler nedeniyle olmak zorunda kalmistir.
Ingilizcede dukkan anlamina gelen bir baska sozcuk de, Saksoncada bir evin sonralari kapali dukkanlar haline donusturulen "acik odalari ya da ahir bolmesi" gibi bolumlerini (balkon ya da sundurma) anistiran "shop" sozcugudur. Perakendecilik anlamin daki "retailing"in kendisine gelince, eski bir faraziyeye gore Fransiz koylulerinin pazara zar zor goturebilecekleri boyutlarda kesmis olduklari agac dilimlerinin kesilmesi surecini anlatan ve Latince taleadan bozma taill sozcugunden cikmistir. Bu devasa odunlari onlardan alan aracilar da musterilerine satmadan once kucuk parcalara ayiran butun tuccarlar ciyla onlari tekrar kesmek (re taill) zorunda kalirlardi, bu nedenle onlar, buyuk miktarlari musterilerin daha kolayca satin alabilecekleri kucuk parcalara ayiran butun tuccarlar gibi, retaillers (retailers= tekrar kesiciler= perakendeciler) diye anilagelmislerdir. Aradan cok gecmemis, "wholesale" (toptan) sozcugu de kullanilmaya baslanmistir; "whole" (butun) ve "sale" (satis) sozcuklerinden uretilen bu terim, onceleri butun bir top kumasin satisi anlaminda kullanilmaktaydi: yani, metrelerce uzunlukta kumas*.
Amerikan kasaba bakkallarinin en parlak donemi, tarihimizin kisisel gelirin artadurdugu ve nufusun hizla cogaldigi bir zamani olan 1820-1860 yilllari arasina rastlar. 1800'de Amerika'da sadece 5.3 milyon insan vardi, ama 1860'ta bu sayi 31 milyonu bulmustu. Kirsal kesim ticari kuruluslarinin yoklugundan dogan ve gezici saticilarin doldurabileceginden cok daha genis olan bu boslugu, her yerde mantar gibi biten kasaba bakkallari doldurmaya baslamisti. Butun Amerikaya bir bastan obur basa yayilan bu bakkallar, hizmet sunduklari cemaat icin hem alisveris hem de toplanti yeri oldular. Genellikle kasabanin merkezinde bulunan ve pek ahim sahim bir yer olmayan kasaba bakkali, o yore halkinin faaliyetlerinin de merkezi haline gelmisti; "kasaba" denilen yer de zaten yolcatagindaki bir "dort kose dukkan"dan ibaretti. O eski kasaba (ya da genel) bakkalliyesinin ozelligini karakterize eden o teklifsiz havasiydi -bos tahta raflar, karmakarisik mallar, barut ficisinin uzerinde gel keyfim gel yatan kedi: kendine ozgu kokusuelmalarin, peynirin, tutunun ve daha yuz kadar baska kokunun o tanimsiz harmani, ve, yaz gelince, tavana asili yapiskan sinek-kagitlarindan kacmayi her daim basarabilen o sinek suruleri. (Sinekler ve sinek-kagidi deyince akla o eski koy degisi geliyor: "Bir sinegi oldurebilirsin, ama cenazesine on sinek birden gelir.") Alisveris de teklifsiz bir hava icinde yapiliyordu -- bircok malin fiyati belirlenmediginden dolayi bakkalin musterileriyle fiyatlar uzerinde pazarlik yapmasi cok dogal karsilanirdi.
En iyisi bir kasaba bakkaliyesinin civarinda seyyar saticilik yapmayi denememek, diye yakinmis bir on dokuzuncu yuzyil cercisi, zira butun musteriler bedava dedikodu icin dukkana dolusuyorlar. Sis gobekli ya da kutu seklindeki sobanin cevresini, kirik dokuk birkac iskemlede oturan ciftciler ve "issiz gucsuz takimi" sarardi. Atlar ve ciftlik hayvanlari takas edilir, bahis tutusulurdu. Eglenceler, sobaya ya da tukuruk hokkasinin atasi olan talas dolu bir tukuruk kutusuna nisan alinarak salyali, cignenmis tutunlu tukuruk ya da cekirdek firlatma yarislarindan tutunuz da dedikodu mubadelesine, yontulmamis fikralara, capkinlik oykulerine, ciftcilik, balik ve ordek avina kadar degisirdi. Bir Illinois gazetesinin muhabiri sunlari yazmis: "Bu sobalarin cevresinde oldurulen ordeklerin sayisi (sadece bir ogle sonrasinda) tum Illinois Nehri boyunca yirmi dort saat zarfinda oldurulenlerinkinden cok daha fazladir..." Ote yandan, taninmis bir tarihci demistir ki: "Gumruk sorununun, hukumet bankaciliginin, dahili islahatin, harici siyasetin ve diger muhim milli meselelerin halledildigi mahallin burasi oldugunu soylemek hilafi hakikat sayilmaz. Amerikan devlet adamlari uzun senelerdir, kasaba bakkaliyelerinde ki sobalarin etrafindan neset eden ve benimsenen umumi efkarin kuvvetini idrak etmek mecburiyetinde kalmislardir."
Kirsal yalnizlik collerinin bu vahalarinda bakkalik yapan kisi, dis dunya ile bir bag olusturuyordu. Cogu yerde posta hizmetlerini o yerine getiriyor, haberleri hasretle beklenen mektuplar halinde tevzi ediyordu. Ayrica pek elzem bir hizmet olarak da, o yoredeki okuma yazma bilmeyen cok sayidaki kimsenin mektuplarini okur ve yazardi. Kimi zaman dini vecibeler de onun dukkaninda yerine getirilmekteydi, zira kasabanin kilisesi ekseriya bu dukkanlarin tavan arasinda yer alirdi, ayni zamanda dukkan sahibinin evi de olan bu yer kimi zaman da bir dostlar cemiyeti ya da bir siyasi kulup tarafindan da paylasilirdi.
Kasaba bakkalinin "herkes icin her sey-iyi seyler ve pek o kadar iyi olmayan seyler" oldugu soylenegelmistir. Gene de ekseriya saygi duyulan, donem donem buyuk kentlere mubayaa gezileri yapmasindan ve dukkaninda bulundurdugu mecmua ve kitaplardan oturu kasabanin kendisini yetistirmis bir ileri geleni olarak gorulurdu. Missourili bir kucuk kasaba bakkali 1829'da Incil ve populer kitaplardan baska Homeros, Herodot, Josephus, Shakespeare, Cervantes, Milton, Defoe, Bunyan, Smollet, Hume, Fielding ve Scott gibi yazarlarin yapitlarini da satmaktaydi. Bir kasabanin en aydin ve en malumatli kisisi, ogretmen ve rahip bir yana, kasaba bakkaliydi ve bir siyasi namzet namina alli pullu vatanperver Dort Temmuz nutuklari ceken mahalli "babayani feylesof" ve· nikah torenleriyle benzeri toplantilarda kadehini kaldirarak tumturakli konusmalar yapan kisi de gene oydu. Onun kasabanin noterligini ve sulh yargicligini yaptigina da rastlandigi olurdu. Onun dukkani, tezgahin yanindaki mubrem un, peksimet ve biskuvi kavanozlarindan baska, uygarliga susamis onculere harika gorunen mallarla doluydu ve genellikle comertce veresiye satis olanagi sunuyordu. Ciflikte zorlu bir calisma haftasindan sonra cumartesi ogleden sonralari kasabaya "bakkaliye" almak amaciyla gelen erkek ve kadinlar icin alisveris yapmak bir tatildi. Ambalajlanmis gida maddeleri, koskoca tursu varilleri, bes sentlik dilimler halinde kesilmeyi bekleyen kallavi peynir kaliplari onlari bekliyordu. Deniz kiyisindaki eyaletlerden tuzlanmis ya da kurutulmus balik dahi gelmekteydi. Tuz, dukkanin disindaki bitisik bir sundurmanin altinda varillerle depolanirdi. Ilk sabun milyoneri Benjamin Babbitt sabunu parca parca ambalajlayip kullanilmis kagitlarina da ikramiyeler vererek pazarlamayi dusunene dek bu madde buyuk kaliplardan dilim dilim kesilerek satilirdi. Cocuklar icin anasonlu cubuklardan tutunuz da butun gun emilen turlerine dek her turlu bir penilik sekerleme tezgahin tepesindeki baskosede sirali kavanozlarda arzi endam ederdi.
Ilginc bir bolum de "beyazlar", "beyaz dikis" ya da "ic giyim" denilen kisimdiyani, ilerideki adiyla kadin ic camasirlari. Iffetlilik yalnizca, ic camasiri icin kullanilan bu "hushutabirler"le de sinirli degildi; en azindan bir kasaba bakkaliyesinde, bir bayan korse gibi "agza alinmaz" seyi almaya geldigini ima eder etmez bir bakkal, dukkani karisina birakarak orasini terk ederdi.
Kasaba bakkaliyesinin ayyakkabi bolumundeki ayakkabilar tahta sandiklara boylarina gore istif edilirdi, ama stillerine gore ayrilmazdi. On dokuzuncu yuzyila kadar butun ayakkabilar "duz" olarak satilirdi; yani, her iki ayak icin ayni sekilde imal edilir, sag ve sol seklini ancak musteri onlari bir sure kullandiktan sonra alirdi. Insanlar buna oyle alismislardi ki, onceleri adsiz bir dahinin icat ettigi "sol tekler" ve "sag tekler"le alay ederek onlara "yamuk pabuclar" adini taktilar.
Bu dukkanlarin bir ucunda manifatura esyasi yer alirdi: oradaki raflarda top top kumaslar, danteller, kurdeleler, kopcalar, dugmeler, iplikler ve pamuk, ipek ve yun cileleri bulunurdu. Dilimizdeki, "getting down to brass tacks" ("iri basli pirinc civilere inelim"= sadede gelelim, ya da isimize bakalim) deyimi iste bu manifatura bolumlerinden cikmis olmali. Kasaba bakkaliyelerini calistiranlar kumas bolumunun tezgahina bir yardalik, yarim yardalik ve ceyrek yardalik uzunluklari belirtmek icin iri basli pirinc civiler cakarlardi. Bir musteri bir kumasi sectigi zaman, dukkan sahibi, "Pekala, simdi de pirinc civilere gidelim de kumasinizi olcelim," derdi.
Kasaba bakkaliyelerindeki haplarin ve kocakari ilaclarinin bollugu bir tarihcinin, oncu Amerikalilarin aldiklari ilaclardan dolayi koklerinin kazinmamis olmasinin nedenini gene onlarin naturalarinin saglamligina baglamasina yol acmistir. "Tezgahin uzerinde "kadin hastaligi"ndan ve "Fransiz illeti"nden tutunuz da uyusturucu madde iptilasina (uyusturucu kullanma aliskanligi Ic Savas sirasinda morfinin rasgele kullanimindan dolayi bir sorun haline gelmisti) kadar her seye karsi "devalar" mevcuttu. Bu ilaclarin bircogu, "sayani hurmet zevatin" satin alabilmesi icin ilac maskesi ardinda alkoldu. Ornegin, Albay Hobstetterli Hobstetter'in Istah Ilaci, ulusun isrete olan istahini ilac siseleri icinde oyle guzel bir sekilde gidermekteydi ki, kendisi 18 milyon $'lik bir servet biriktirmisti. Patentali ilaci icenlerin alkolu ifsa eden nefesini maskelemek icinse, bu dukkanlarda ekseriya Hunkidori denilen bir urun bulundurulurdu. 1868'de piyasaya cikarilmis olan bu "nefes tazeleyicisi", bize "her sey hunky-dorky" (okay) deyimini vermistir.
Genel bakkaliyelerin, sert elma sarabi, bira ve viski gibi alkollu ickilerin ekseriya kesretlice aktigi ve musterilerin kafayi bulduklari, istimini aldiklari ve mastorlastiklari arka odalarinda, dilimiz daha nice deyimler kazanmistir. Arka oda barlari kimi zaman hem icki deposu hem de tezgah islevini goren bir ficidan ote bir sey degildi. Bir musteri bir kadeh beyaz katiri ("white mule"), tarantel suyunu ("tarantula juice"), kirksopayi (fortyrod") -- "kirk sopada oldurmesi garanti" -- ya da ona, icki parasini odeyemeyecek denli cesaret veren herhangi berbat bir ickiyi ("rotgut") daha agzina goturmeden once "nakit parayi ficinin tepesine" ("cash on the barrelhead") ya da tezgaha koymasi beklenirdi. Dogaldir ki bu bolumde veresiye soz konusu olmazdi, zira bu o musterinin kaybi demek olabilirdi.
Kirsal kesim tacirinin dukkanini isletme yontemleri biraz safdilane gozukebilir. Ornegin ilk donem bakkallarindan biri sominenin iki tarafina birer cizme asmis ve kazandigi butun paralari birisine, odedigi butun paralarin makbuzlarini da otekine koymus olabilirdi. Yil sonunda her iki cizmeyi bosaltip muhasebesini tutardi. Ne var ki, ekseriyetle, defter tutma yontemleri de, tartma ve olcme teknikleri gibi oldukca karmasikti. Hatta mallarin etiketlenmesinde dahi, tacirin her bir esyanin kendisine kaca mal oldugunu musteriye belli etmeksizin anlayabilecegi caprasik bir kod sistemi vardi ki dukkan sahibine pazarlik ederken bir avantaj sagliyordu. Ornegin bir tacir, etikete NOW BE SHARP yazmis ise bu 12345678910 demek olurdu (N,1 rakamini; O, 2 rakamini; W, 3 rakamini vb. temsil ederdi). Guvenilen katiplere bu sifre verilirdi, sayet bir esya, diyelim ki NWW isaretliyse, onun 1,33 $ oldugu anlasilmis olurdu.
Kasaba bakkaliyeleri sik, "modern" ve "sehirlilestirilmis" yerler degildi. Kesekagidinin 1850'de icadindan yirmi yil sonrasina dek, dukkancilar paketlerin cogunu ambalaj kagildindan ustalikla yaptiklari boynuz seklindeki katlanan ve sicimle baglanan "torbalara" dolduruluyorlardi. Bu dukkanlarda alisveris ekseriya "koy usulu odeme" denilen, musterilerin misir, bugday, cavdar ve keten gibi tarlada ya da battaniye ve tacirin raflarindaki mallari koyabilecegi sepet gibi evde uretilen esyalar ile degis tokus yontemiyle yapiliyordu. Evde uretilen Kizilderili supurgesi, akcaagac surubu, fici tahtasi, egirilmis yun, elma kurusu, bogurtlen, yabanmersini, yayik tereyagi, tarla yeri acmak icin yakilan ormanlardan kalan potas ve odunkomuru- butun bu ve "pesin para getiren urunler"den daha yuzlercesi kasaba bakkaliyelerinde degis tokus amaciyla kullanabiliyordu. Afrodizyak ginseng ormandan toplanir ve kasaba bakkaliyelerine satilirdi, oradan da Cin'e ihrac edilmek uzere tekrar satilirdi. Dukkancilar, Kizilderililerle alisveriste para olarak kullanilan sus kavkilarini dahi kabul ederlerdi: 1775'te girisimci bir dukkanci bu sus kavkilarini New Jersey'de simdiki adi Park Ridge olan yoredeki bir fabrikada uretmeye baslamisti.
Dukkan sahipleri, kendi bolgelerinden gecen bircok "dilbaz" madrabazligi tesvik ediyorlar, hatta zorunda kalirlardi. Devrim doneminde Ingilizler kalpazanligi tesvik ediyorlar, hatta araba dolusu sahte parayla birlikte casitlarini gonderiyorlardi. Birmingham darphanesi Amerika'nin bircok eyaletine ihrac edilmek uzere cesitli degerlerde banknotlar ve sahte yarimpeniler imal edilmekteydi. Sonralari, tuccarlar kendilerini tedavuldeki bu degisik turden sahte paralara karsi korumak amaciyla para kasasinin yanindaki rafta Gunun New York Bankasi Banknot Listesi ve Sahte Para Dedektoru'nun bir kopyasini bulundurmaya basladilar(1826). Bir baska yontem de kandirilarak almis bulunduklari butun sahte paralari tezgaha civilemekti; boylece hem o yerde calisanlarin gozleri acilmis hem de sahte para vermeye yeltenecek sozde dolandiricilara gozdagi verilmis olurdu. Kimileri, herhangi sahte bir seyin ifsa edilmesini anlatan "to nail a lie to the counter" (yalani tezgaha civilemek) deyiminin bu uygulamadan kaynaklandigini soylerler.
Her hal u karda, kasaba bakkaliyelerine ugrayan hinogluhin cinfikirli Kizilderililerden ve tuzakcilardan onculere ve madrabazlara varana dek degisen cesitli tipteki musterilerle sadece becerikli ve zeki kimseler bas etmeyi umabilirlerdi. Bir kasaba bakkaliyesi acmazdan once postayla satis isinden bir servet kazanan Connecticutli tuccar Charley Thompson, bes araba dolusu gaz lambasinin hepsini, onlari bir ipe dizdikten ve kasabanin cevresine yerlestirip yaktiktan sonra satabilmistir. O gece millerce uzak yerlerden ciftciler Bridgerwater yaniyor mu diye kalkip gelmisler ama sirf Charley'i bir sabun kutusunun uzerinde lambalarini dizerken gormuslerdi. Bir baska kasaba bakkaliyesi taciri her yil tum eyaletteki Smithlerin toplanmasini saglayabilmis, ve bu festivaller boyunca "akrabalarina" binlerce dolarlik esya satmisti. Bu Amerikan kurumlarinin, baska alanlarda ulke capinda un kazanan cok sayida insana firsatlar sunmus olmasina sasmamak gerek. John James Audobon, dunyaca unlu bir doga ressami olmasina yol acan gezilerine baslamazdan once, Henderson'da (Kentucky) bir kasaba bakkaliyesi isletmekteydi. Ulysses S. Grant, babasinin Galena'daki (Illinois) dukkaninda yardimcilik yapiyordu, Grover Cleveland ise New York'taki bir koy bakkaliyesinde yilda 50 $ kazanan bir isciydi. Herkes Abraham Lincoln'un cocuklugunda bir kasaba bakkaliyesinde calistigini bilir, genc Abe'in bir musteriye bir peni iade etmek amaciyla birkac mil gidip geriye donmesi de elbet Amerikan folklorunun bir parcasi olmustur. P. T. Barnum'a gelince, Bethel'de (Connecticut) bir genel bakkaliye isletirken kurnazca oyunlarin cogunu, kendisini sehirli dekbazlar denli ustaca aldatan kirsal kesim insanlarindan ogrendigini ileri surmustur.
Kasaba bakkaliyeleri isletmis ya da oralarda calismis olup da gorkemli cagdas Amerikan buyuk magazalarinin kuruculari arasinda da yer almis kimseler arasinda Adam Gimbel, J. L. Hudson, Charles A. Stevens, Aaron Montgomery Ward ve Herbert Marcus sayilabilir. Onceleri cercilik yapan Gimbel, kendi zamaninda kasaba bakkaliyesi icin bir durustluk standardi koymustur. Vincennes'teki (Indiana) dukkaninin herkese ayni sabit fiyattan satis yaptigini -- ki 1842'de devrimsel bir kavramdi -- duyuran el ilanla dagitmakla kalmamis, dukkanindaki tezgahin uzerinde de goze carpacak sekilde sunlari yazdirmisti: "Sayet bu dukkanda yapilan ya da soylenen herhangi bir sey size yanlis gorunuyorsa ya da yanlissa, musterilerimiz bilmelidir ki, bu konu dikkatimize getirilir getirilmez o yanlisligi derhal duzeltecegiz. Musterilerimiz tatmin olmadan biz tatmin olamayiz."
Ne yazik ki, Gimbel'in durustlugu butun kasaba bakkaliyelerince benimsenmedi. Insafsizca yuksek fiyatlar aslinda kasaba bakkaliyelerinin batisinin temel nedenlerinden biri olmustur. Ciftciler genellikle, kasaba bakkaliyelerinde bulundurulan mallarin miktar ve kalitesinden hosnut degildiler. Raflarinin dopdolu olmasina ragmen kasaba tuccari gununun imalatcilarinin temposuna yetisemiyordu. Kisacasi, gorevini yerine getiremiyordu. Uzakca yorelerde yerlesmis olan kimseler bu dukkanlara ulasabilmek icin uzun mesafeleri asmak ve ekseriya alisveris isini irgatlarindan birine birakmak zorunda kaliyorlardi ki bu da dogallikla nahos sonuclara yol aciyordu. Gene de fiyatlar ciftcilerin baslica yakinma konusuydu. "Etin libresi, 1891'de, bes ile yedi sent arasindaydi," diye yaziyor bir tarihci, "unun bir ficisi 3 $ ile 5 $ arasinda, sekerin bir libresiyse dort ile alti sent arasindaydi. Ancak bu maddelerden herhangi biri musterinin arabasina yuklenene dek fiyati iki katina cikmis oluyordu."
Fiyat sisirme suclamalarina karsi tuccarlar her taraftan sikistirilmis olduklari yanitini veriyorlardi. Onlarin dekciligi Barnum'unki gibi degildi. Ciftcilerden bircogunun borclarini odemediklerini ileri suruyordu tuccarlar hakli olarak, onlarin goturdugunu yuksek fiyat odeyen obur ciftciler dengelemis oluyordu. Dahasi, ikmal kaynaklari belirsizdi, mallarin donusumu yavasti ve toptancilar ile komisyoncular, daha kasaba tuccari kendi payini alamadan once karlarini cebe indiriyorlardi. Butun bu etmenler fiyatlarin yukselmesine yol actilar, ama kuskusuz ki sayilari nispeten az olan tuccarlarin kendileri de aralarinda anlasip, fiyatlari yuksek tutarak rekabetten kurtulma gibi kolay bir yolu sectiler. Bunun ne kerteye kadar gergeklestigi bilinmemekte, ancak ciftciler bu tur uygulamalarin yaygin oldugu inancindaydilar. Bu inanc; ve ciftcilerin sattiklari urunlerin fiyatlarini dusuk olarak belirleyen kabzimallara karsi besledikleri kin, ciftci kooperatiflerinin, hem ciftcilerin urunlerini satan hem de giyim esyasi, ev gerecleri ve ciftlik makinelerini toptan fiyatlarla satin alan Grange orgutu catisi altinda birlesmelerine neden oldu.
Bu kooperatif girisimlerinin cogu basarisiz kaldiysa da, bu hareket kirsal kesim halkinin kasaba bakkaliyesi tacirine karsi kuskunlugunu gosteriyordu. 1870'lerin basinda yollarin ve ulasimin hizli ve yaygin gelisimi, posta hizmetlerinin tasrada ucretsiz olarak sunulmasi ve Model "T" Ford'un cikmasiyla kirsal kesim insaninin gereksinmelerini karsilamak amaciyla "Monkey Wards" gibi postayla satis magazalarinin boy atmasi icin sahne hazir duruma gelmisti ve yirminci yuzyila girerken kasaba bakkaliyeleri artik gecmisin kalintilari haline gelmisti bile.
Eski kasaba bakkaliyelerinden kimileri bakkal dukkani oldular; birkaci buyuk magazaya donustu. Bircogu bir otuz yil daha tutundu-19l0'da 2,2 Milyar $'lik ciro yapan elli bin kadar kasaba bakkaliyesi oldugu soylenir. Cok uzak yorelerdeki topluluklara hizmet veren birkaci hala is basinda bulunmaktadir, zira genel bakkaliyeler kavrami onlarin asla zeval bulmayacaklari denli basit ve elverislidir; ne var ki, Amerikan perakendeciliginin baslica gucu olarak kasaba bakkaliyeleri on dokuzuncu yuzyilin sonunda daha once cercilerin tuttugu yoldan yitip gitmeye baslamislardi. Iclerinden cogu bugun Sturbridge Village ya da Old Bethpage gibi muzelik olmuslar, ya da "Worst General Store'' (Worst adli birince isletiliyor) gibi turist ceken yerler haline gelmislerdir. Cagdas buyuk magaza, "goklere cikarilan genel bakkaliyeler" olmaktan cok uzak bir konumdadir. Ama bu basit baslangiclarin ilk gorkemli emporyumlara da, ve onlari izleyen, ustelik gerek burdaki gorkemli emporyumlarin gerekse Avrupa'daki buyuk magazalarin gelismesinde son derecede onemi haiz salt Amerikan halkina ozgu bir esinlenme olan postayla satis yapan kuruluslara ve cok subeli magazalara esin kaynakligi ettigi biraz fazlaca unutulmaktadir. Kasaba bakkaliyelerinin bu onemi, tipki onlarin yitisinden sonra buyuk magazalarin yapmaya gayret ettikleri gibi, cesit cesit mallariyla herkese her sey olmaya cabalamasiyla onun demokratik bir dukkan olmasindan kaynaklanmaktaydi.
Cogito, Sayi 5, Guz 1995
Ceviren: Nevzat Erkmen |