YANILMANIN GERÇEKLIGI

Kaan Arslanoglu

(Psikoloji, felsefe, estetik üstüne kuramsal bir çalisma)

Adam Yayinları Ocak 1999 - 213 sayfa

Yazarin kitabi tanitim yazisi:

"Insan soyu yanilgiya, saçmaliga neden bu denli yatkin? Gerçegi kabullenmede, dogru düsünüp davranmada neden bu denli isteksiz ve yeteneksiz? Yillardir üstünde kafa yordugum sorular... Inceleyince gördüm ki, insanlik tarihi boyunca pek çok düsünen adam ayni sorular üstüne kafa yormus ve gerçekligi surasindan burasindan da olsa yakalamayi basarabilmis."

Yanilmanin Gerçekliği'nin birinci baskisinin önsözüne yukardaki paragrafla baslamisim. Önsöz su cümlelerle bitiyor: "Bu kitap insanin temel, evrensel sorunlarina, Marksist saflarda alisilageldigi üzere toplumsal, sinifsal açidan degil, o gerçekligi unutmadan, inkar etmeden farkli bir açidan, birey açisindan bir bakistir. Insanın dogasi ve yanilgilari üzerine düsünürlerin fikirlerinin ve psikolojinin ulastigi sonuçlarin bir derlemesi, ayrica özgün görüslerimin ifadesidir. Bu kitap umarim ki, sag-sol, sosyalizm-kapitalizm, laiklik-seriatçilik, bireycilik-toplumculuk gibi güncel tartismalara ve estetikle ilgili saflamalara farkli bir açidan bakilabilmesi için de uyarici olur."

Birinci baski kisa bir önsöz ve sekiz dergi yazisindan olusuyordu. Ikinci baski olan elinizdeki kitabin ilk bölümünde yer alan yedi yazi ilk baskida da vardi. Eski baskidaki sekizinci yaziyi çikardim. O yazidaki birkaç paragrafi yedincinin sonuna ekledim. Ayrica içerik ve dil yönünden tüm yazilari gözden geçirdim.

Bu kitabin ikinci ve üçüncü bölümleri ilk baskida yoktu. Onlar da daha sonra çikan dergi yazilarindan olusuyor. Yazi sonlarinda yayimlanis tarihlerini verdim. 1994 ile 1998 arasinda çikan yazilar.

Birinci bölüm, insanin dogasi ve yanilgileri üstüne bütünlüklü bir felsefi, psikolojik inceleme. Yukarda tirnak içinde verilmis paragraflar özetle onu tanitiyor.

Ikinci bölüm de bütünlüklü. "Kisilik ve Estetik" basligi altında dört sayilik bir dizi. Sanatta güzel nedir sorunsalina "kisilik" boyutunu getiriyor. Bir esere güzel, baska bir esere çirkin dememizin tek nedeni herkesin üzerinde birlestigi estetik ölçütler midir acaba? Hiç de degil. Böyle kesin ölçütler yoktur zaten, tartisilan ölçütler vardir yalnizca. Sanat alani da baska alanlar gibi bir yarisma, kavga, didisme alanidir. Fakat öbürlerinden çok daha adaletsiz bir alan. Güzelin neden güzel, çirkinin neden çirkin bulundugu çogu zaman anlasilmaz. Spordaki gibi nesnel ölçüler bulamazsiniz örnegin onda. Yüz metreyi rakibinizden hizli kosarsaniz, ipi ondan önce gögüslersiniz, siraniz da kaç saniyede kostugunuza göre belirlenir. Sanatta, edebiyatta ise yaninizda kaplumbaga gibi kalan birisini kitleler birinci geldi diye alkislayabilir. Politikada, felsefede de durum buna yakindir. Akademik yasamda, is yasaminda biraz daha fazla ölçüt kullanilir; fakat basari denilen seye ulasmak esas olarak yine baska seylere baglidir.

Burada bir görüsüm var: Sanat ürünü (ya da kendini piyasaya çikarmis kisi) seçici kitlenin (okuyucu, müsteri, seçmen...) ortalama begeni düzeyine ne kadar uygunsa o kadar tutulur. Seçici kitlenin ortalama begeni düzeyinin altinda ve üstünde kalan ürünlerin, kisilerin sansi zayiftir. Çok satan ürünler genellikle ortalama düzeyde ürünlerdir; nesnel olarak ne çok kötü, ne de çok iyi olan ürünler... Bu kuralin istisnalarindan biri ürünü yaratanin bir sekilde çok ünlü olmasi, "star" olmasi durumudur. Starın ürünü iyi de olsa, kötü de olsa satar.

Söz konusu egilimi yaratan nedir peki? Toplumdaki pek çok egilimi belirleyen seydir. Birinci bölümde anlattigim "Çan Egrisi" gerçekligi. Ortalama kisilik özellikleri gösteren insanlar toplumun ezici çogunlugunu olustururlar ve sosyal yasamdaki pek çok egilime damgalarini vururlar. Iyi eserin hiç sansi yok mudur o halde? Iyi eser baţlangiçta seçici kitlenin küçük bir azinliginca tutulur. (Ayriksi durumlar vardir elbette, baska birçok etmen de ise karisir.) Iyi eseri tutan azinlik ortalamaya göre çok daha yetkin insanlardan olusur. Bu sayede onlarin yargilari kusaktan kusaga aktarilim olanagi bulur; zamanin getirdigi belli bir birikim sonucu "gerçek iyi eser" sonraki kusaklara kalir, klasiklesirken, popüler kötü eserler unutulmaya yüz tutar. Fakat anlattigim bu yasa bile mutlak bir yasa degildir. Örnegin gelecek kusaklara kalacak eserler hakkinda genelde yukardaki gibi fikir yürüten Nurullah Ataç, bakin bir yerde ne diyor: "Saniyoruz ki ancak ince yazarlar, yüksek yazarlar unutulmaz, ancak onlarin yazilari yüzyillardan yüzyillara geçer, yasar. Yanlis bir kanidir bu. Bayagi edebiyati sevenler de vardir, onlar ötekilerden daha vefalidir." Örnek olarak Dumas Fils'in, George Ohnet'in eserlerinin çagina kalmasini gösterir Ataç. Iste burada yazarin kisiliginin, eserin kisiliginin, her seyden önemlisi onu seçecek kitlenin ortalama kisilik özelliklerinin agirligi büyüktür. Kitabin ikinci bölümü özellikle bu etmeni öbür etmenlerle birlikte ele aliyor.

Üçüncü bölüm yedi yazidan olusuyor. Insanlasma süreci, insanin dogasi ve evrimi konusu, yine kisilik konusu ve en sonda da ortaçagdan bugüne felsefe konusunda üç yazi. Marksçi açidan Marksizm elestirisi ve daha çok da Marksizmi önce donduran, sonra gerileten, sonra da ondan tümüyle yüz geri eden solun elestirisi. Hani ilk baskinin önsözünde, "Marksist saflarda alisilageldigi üzere toplumsal-sınifsal açidan degil..." diye bir sey demisim ya; o zaman yanilmisim. Son iki yazi, dünyadaki ve ülkemizdeki sosyalist solun Marksizmden nasil uzaklastigini ve postmodern ideoloji ve faydaci ahlaki nasıl benimsedigini, milliyetçiligin nasil kuyruguna takilip kapitalizmle uzlastigini anlatiyor.

Bu kitaba bazi polemik yazilarini koymadim. Yararli olabilecegi halde, ana konudan sapan birçok ayrinti içerdiginden... Tek polemik yazisi son yazidir. Kitaba alip almamak üzerinde çok düsündüm; sonunda almaya karar verdim. Nereden nereye gelmisim; nereden nereye gelmisler; fikir vermesi için.

Evet, okuyucuyu bastan uyarmaliyim: "Iste bu adam da bizden!" diyerek okumayin kitabi. Yukarda belirtilen konularda gerçekten degisik seyler duymak istiyorsaniz okuyun. Alistiginiz, benimsediginiz görüsleri dogrulayacak, sizleri rahatlatip keyiflendirecek pek bir sey olmadigini söylüyorum kitapta. Bunu bilin, öyle okuyun.

Kitabin arka kapaginda yer alan ve içerigiyle ilgili fikir veren sorularsa sunlar: Insani anlamada psikoloji ne kadar yol gösterici? Cinsellik ruhsal süreçlerde ne derece önemli? Freud hakli miydi? "Normal insan" olmak gerçekten iyi bir sey mi? Dinsel inanis hangi ruhsal gereksinimden çikar? Sosyalist toplum düzeni neden çöktü, yeniden kurulabilir mi? Insan neden sagciligi ya da solculugu yegler? Kadin erkek esitsizliginin biyolojik kökeni var mi? Insanin evrim süreci sona erdi mi? "Üstinsan" ortaya çikacak mi? Genlerden söz edenler irkçi mi? Bir sanat eserini neden begeniriz? Bir romanin ya da kasetin çok satilmasi neyi gösterir? Dogru ahlak olmadan dogru politika izlenebilir mi? Postmodern ideolojinin sol ve sag çesitlemeleri nelerdir?

Son olarak bir düzeltme: Ilk baskıyı yapan yayınevi kitabi deneme-elestiri türünde bir eser olarak tanitmisti. Ikinci baskida hacim bir mislinden fazla genisledi. Yalnizca numaralanan yüzden fazla kaynak verilmis. Yine kitap deneme kitaplari listesinde. Bu kitap deneme kitabi degil. Basbayagi kuramsal bir kitap. Bir inceleme, bir düsün kitabı. Baska deyisle sav kitabi. Alisilagelenden çok daha yogun özgün düsünceler içeriyor. Umarım düsünmeyi sevenler okurlar. Içinde açimlanan görüslere karţi çiksalar bile umarim okuyanlar eski görüslerini daha saglam bilgilere dayandirma gereksinimi duyarlar.

Öneri, katki ve elestiri.

Yakamoz