Çarpici düsünceler toplami
"Bir filozofun insanla ilgili görüsü, onun felsefi söylemini temelden etkiler'' biçimindeki bir saptamayi sanirim, felsefe dünyasinda yer alan herkes onaylar. Bir filozofu anlamanin yolu da onun insana iliskin görüsünü anlamaktan geçer denebilir. Hatta filozoflar arasindaki ''düsünce akrabaliklari''nin, onlarin insan anlayislarinda belirdigi, somutlastigi, ileri sürülebilir. Insana iliskin kavrayislarini belirgince ortaya koyan filozoflarin yani sira, bu kavrayisi bütün söylemine yansitan filozoflarin oldugu da okurlarin ya da arastirmacilarin dikkatinden kaçmaz. Örtük ya da açik, insan, öteden beri felsefe dünyasinda olanca agirligiyla yerini almistir; almayi sürdürmektedir.
Felsefi antropoloji
Özellikle yirminci yüzyilda insanla ilgili felsefi arastirmalar,
basli basina bir felsefe disiplinini olusturdular: Felsefi antropoloji.
Öyle ki felsefi antropoloji hem felsefe yapmanin yolu oldu (: antropolojik
felsefe) hem de bir felsefe disiplini olarak belirdi. Bir felsefe disiplini
olarak felsefi antropoloji, birçok bilimden, bilimsel çalismadan,
felsefi söylemin tarihsel boyutundan yararlandi; öteden beri
insanla ilgili olarak ortaya konulan çabalarin tanimlanmasinda,
adeta kimliklendirilmesinde önemli bir rol oynadi (örnek: Max
Scheler'in çalismalari). Günümüzde felsefi antropoloji,
biyolojiden oldugu kadar, diger insan ve toplumbilimlerinden yararlaniyor.
Bu saptayisin en ilginç örneklerinden birini, kuskusuz Takiyettin
Mengüsoglu'nun çalismalari olusturuyor. Insani, her tek insanda
var olan ortak bilesenleriyle kavramaya çalisirken, Kant'in, Nietzsche'nin,
Scheler'in, Hartmann'in -zaman zaman elestirel tutumlarla bezense de- felsefi
yönelislerine yakin oldugu kadar, modern biyolojinin katkilarina da
(Uexküll, Lorenz) açik olan T. Mengüsoglu, birçok
ögrencisi üzerinde yogun bir biçimde etkili olmustur.
(Bu konuda çok daha genis oylumlu bilgilere, degerlendirmelere ulasmak
isteyenler, birçok baska çalisma yaninda özellikle Yüzyilimizda
Insan Felsefesi, Takiyettin Mengüsoglu'nun Anisina baslikli çalismaya
basvurabilirler. Hazirlayan: Ioanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe
Kurumu Yayinlari, Ankara, 1997)
Bu ögrenciler, su sirada Türkiye'nin çesitli üniversitelerinde çalismalarini sürdürüyorlar. Istanbul'da, Hacettepe'de, Ege'de, Mersin'de... Ulug Nutku, çesitli vesilelerle kaleme aldigi ya da sundugu çalismalarini Insan Felsefesi Çalismalari (*) baslikli bir kitapta bir araya getirdi ve bastan beri insan sorunlariyla ne denli yogun bir biçimde ugrastigini, tüm çabasinin insani anlamaya yönelik oldugunu apaçik bir biçimde gözler önüne serdi. Felsefeye iliskin çabasini özel olarak insan dolayiminda sergileyen Ulug Nutku, felsefeyi bir masa basi etkinligi olarak degil, kuramsal temelli gözlemlere dayali bir kavrama/anlama yolu olarak görüyor. Onun deyimiyle, ''Felsefe vaaz vermez, sorunlara isaret eder, hatirlatir, çözüm ister.'' (s. 145)
Farkli felsefi söylemler
Insan Felsefesi Çalismalarinda ''kültür'', ''toplumsal
gerçeklik'', ''bilinç'', ''inanç'', ''bilgi'', ''bilme'',
''bilmeme'', ''birey'', ''sorumluluk'', ''olmasi gerek'', ''teleoloji'',
''özgürlük'', ''gelecek'', ''evrim'', ''ilerleme'', ''ontoloji'',
''Homo Europeaus'', ''egitim'' kavramlarina yer veren U. Nutku, çagdas
bir aydin olarak, bu kavramlara iliskin farkli felsefi söylemlerde
yapilan belirlemelerle de hesaplasiyor. Içinde yetistigi -ontolojiye
dayali bakis açisini önceleyen- düsünme biçiminin
isiginda insana yönelen U. Nutku, kimi felsefi tutumlara iliskin tutarli
gibi görünen savlarin aslinda, ne denli yanilgili oldugunu, pozitivist
tutum da içinde omak üzere çagimiza özgü ''doksa''larin
neler oldugunu açik bir kavrayisla dikkatimize sunuyor: ''Bugün
de çogu kimsece dogru felsefe diye kabul edilen, hakikatin ''positus
esse''de bulundugunu öne süren bu doksa'nin baslica savlari nelerdir?
Baslica üçtür. Birincisi, ancak ''positus esse''nin sinirlari
içinde kalan sorular birlik olustururlar; bu birlige bilim denir.
Ikincisi, asan (transendent) -kanitlanamaz deyis anlaminda, nesneye yönelen
bilgi anlaminda degil- sorular, bilimiçi mantigin disinda kalirlar.
Üçüncüsü, asan sorular, hayali cevaplari davet
ederler, çünkü uygulanan kavramlarin anlam içerigi
yoktur.'' (ss. 110-111)
Ulug Nutku bu savlarin tutarli göründügünü, ancak yanilgili oldugunu su belirlemelerle gözler önüne seriyor: ''Ilk yanilgi bilimi, bilgilerin tek yasal birligi olarak görmedir. (...) Ikinci yanilgi, asan-sorularin empirizme göre çözümlenemez olarak degerlendirilmesindeki kararlilikta yatiyor. Bu bakis insan hayatýný daraltiyor, (...) üçüncü yanilgi Kant'dan sonra hiç olmamaliydi. Çoktan anlasilmaliydi ki, dogru-yanlis disjunktion'u kullanarak ya da dogrulama-yanlislama yöntemleriyle anlam sorununun içine girilemez. Görünüste çelisik insan olgularini birlik olarak kavrayan baska bir düsünce tarzi gereklidir. Buna göre, mitolojik ve bilimsel düsünce birbirini dislamaz. Fantezi ve bilgi, yalan ve hakikat, siirsellik ve nesnellik, nedensellik ve ereksellik, ''dir'' ve ''sanki...dir'' iç içe geçmistir. Bunlar ne çelisik ne de özdestir.'' (ss. 111-113). Bu düsünceler, hiçbir ''-izm''in tuzagina düsmeyen, ''logos''un sesini dinleyen, onun derleyici, toparlayici yanini açik-seçik bir biçimde algilayan bilgece bir tutumun ürünü olarak görülmelidir.
Erekselligi salt insan gerçegine özgüleyen ve insan dünyasina iliskin fenomenlerle temellendiren U. Nutku, bu gerçegin farkina varilamamasinin insanlari, düsünenleri ne denli büyük yanilgilara düsürebildigini örnekleriyle gözler önüne serer; yanilgiyi görmeyi saglayan da, çagimizda büyük ölçüde degeri görmezlikten gelinen ontolojidir: ''Ontoloji sunu gösterir: Nedensellik bütün varlik tabakalarinin, ereksellik ise yalniz insan varliginin kategorisidir. Ontoloji için insan ''tabakalardan olusan bir varliktir'' ve en üst tabaka, Geist, hem özel kategorilere, hem de yeni biçimler alan genel kategorilere sahiptir. Amaç koyma ve amaca yönelme, yalnizca dogaya bagimli kalmayan, dünyaya açik bir varlikta; yalnizca bir seyin bilincinde olmakla kalmayan, kendinin de bilicinde olan bir varlikta ortaya çikar. Max Scheler'in belirttigi gibi hayvan kendisine algiyla, insan özalgiyla verilmistir.'' (s. 118)
Varolana yaklasim
Ontoloji baglaminda yirminci yüzyilin ortalarina kadar yapilan
çözümlemeleri daha da ileri götürmeyi amaçlayan
U. Nutku, çiplak gerçegi oldugu gibi, üstünü
hiç perdelemeksizin vermeyi yegliyor; insan dünyasýnýn
gerilimlerinin, paradokslarinin zemberigi neredeyse yakalaniveriyor; birçok
sey aydinlaniyor yapiti okuma/anlama sürecinde: ''Nedensellikle erekselligin
birbirine karistirilmasi yanlis ama anlamlidir ve kültür tarihi
bakimindan da çogu kez yaraticidir. Bu problem, (''scientisist''
tutumun yaptigi gibi), kurubilimcilikle basitlestirilerek, ''bir telos'a
inanma 'bilgisizliktir' '' diye yargilanamaz. Edmund Husseri bu tür
bilim anlayisina ''çagin ruhundaki tehlike'' diye ilk isaret eden
olmustu. Eduard Spranger de bunu Avrupa yaraticiliginin yitirilisi olarak
anlamis.'' (s. 118-119)
Bir filozofu digerinden ayiranin temel ögelerinden birinin insana iliskin kavrayisinin olmasinin yani sira, genellikle varolana iliskin kavrayiþi oldugu da bilinen bir gerçektir. Filozof, varolandan neyi anladiginin hesabini verme konusunda duyarli olmalidir. Disdünya-düsünme/bilinç iliskisini belirgince ortaya koymak, filozofun temel görevlerinden biridir. Ontoloji ve felsefi antropoloji insanin varolana yaklasimina bilinç katabilecek birer isildak gibidir U. Nutku'ya göre; öyle ki bu bilinç isildagi, dünya kültürlerini, baska bir deyisle yine insani anlamanin tabanini olusturacaktir: ''Felsefi antropolojinin önündeki güncel görev, dünya kültürlerinin bulusmalari ve birbirlerini anlamalari için genis bir zemin dösemektir. Bu yöndeki çalismalarin baglayici öncülü, tüm asmaciligin (transendens) insan bilincinin nesnelerinden ibaret oldugudur. Dünyanin bilince yansiyan çiplak gerçekligi, bilinç tarafindan giydirilerek dünyaya geri yansitiliyor.'' (s. 56)
Filozoflarla sIk sIk hesaplasmaya girisen U. Nutku için bilinç daima ''bir seyin bilinci''dir; bu da felsefenin kesin bir bilgisidir ve bu durum algiya da açiktir (s. 58). Algi alaninin disinda kalanlarin dayanagini yine insan dünyasina bagli olarak olusan ''iç mantik zinciriyle'' (s. 58) dokunmus olan inanç dizgeleriyle açik kilmaya çalisir; bu konudaki görüsleri de ''inancin 'sanki var' bilgisi'' deysinde billurlasir.
Bireyi, akli, bilgiyi öne çikarmakla birlikte insan gerçegindeki paradoksal olanin isleyisini de -belki de mantigini- yakalamayi amaçlayan U. Nutku, zengin felsefe tarihi bilgisiyle bizi düsünmeye, insan gerçegini daha yakindan görmeye ve bu gerçeklik üzerinde özellikle düsünmeye çagiriyor.
Felsefenin Descartes, Hume, Kant gibi kiskirtici öznelerinin öne çiktigi yapitta özellikle Hume'la ilgili elestirel nitelikli belirlemeler büyük önem tasiyor. Bilgi baglaminda beliren sorunlarin ve çözümünün etik yön söz konusu oldugunda kimi zaman filozoflari tutarsizliga düsürebilecegine Hume örneginden yola çikarak dikkati çeken U. Nutku, insan varligini dogrudan bir tutumla göstermeye çalisiyor ve insani ''olmasi gerek''in öznesi olarak algiliyor: ''Insanin çeliskili varligi ne yalniz egri bir odundur ne de düz bir tahta (Kant'a anistirma, s. 78, B.Ç.) ne yalniz iyidir ne de kötü, ne yalniz haklidir ne de haksiz, ne yalniz boyun egendir ne de baskaldiran, ne yalniz sömürendir ne de sömürülen. Insan yavrusu toplumsal ve ahlaki çeliskiler karsisinda bos bir levhadir (tabula rasa), ama üzerine bu karsitliklarin yazilabilecegi, yazilma olanagi tasiyan bos bir levha. Insan bu çeliskilerin içine dogru dogar, içinde yerini aldikça bilincine varir ve bu bilinçten geri dönemez. Gelisen insan, çeliskileri kavramak, onlarin olumsuz yanlarini yontarak toplumsalligini korumak zorundadir; çünkü hayatin devami için bu bir ''olmasi gerek''tir.'' (ss. 79-80)
Ontoloji ve felsefi antropoloji baðlamýnda olusan birikimin ürünü olan yazýlar, iki temel yönelimli (bilme-eyleme) insanin kendine bir özne olarak ulasma çabasýnýn ilginç ve bir o kadar da özerk, özgür, uyarici örnegini olusturuyor; bunun ötesi de sorumluluk degil mi. Bilmenin sorumlulugu artik yetmeyecektir; insan ''neyi biliyorum?''un, ''neyi bilebilirim?''in ötesine geçmek zorundadir. ''Bu bizi asil soruya, ''ne için biliyorum?'' sorusuna getiriyor. Bu soru kendini ve baskasini yasatma sorumlulugundan dogar ve dünya en büyük 'bir baska'sidir. (...) Bilgide ilerledik ve tarihteki insanla aramizda önemli fark meydana geldi: Biz iki kat sorumluyuz, çünkü bilmenin sorumlulugunu yalniz sonuçlara bakarak degil, önceden kestirmek zorundayiz.'' (s. 144-145)
Insan Felsefesi Çalismalari, alintilarla da gösterilmeye çalisildigi gibi, keskin, çarpici gözlemlerle yogrulmus düsünceler toplami.
Insan Felsefesi Çalismalari/ Ulug Nutku/ Bulut Yayinlari, Istanbul, 1998.