EL INSAF
Salman Unlugedik
Ortak bir derdimiz var. Icinde bulundugumuz kentte soluk alamamaktan yakiniyor, yasadiklarimizin anlamsizligini dillendiriyoruz. Oyleki nerede ise ortak olan tek dil bu. Bireyler olarak cercevesi belirlenmis ve her gecen gun daha da daralan bir yasam alaninda etkinlik gosteriyoruz. Yasantilarimizda gerceklesen bu durum dusuncemize, dilimize de yansiyor. Benzer seyleri konusuyor, tartisiyoruz. Yasanti ve dillerimiz ayniligin renksizligini tasiyor. Her gecen gun daha da uzaklastigimiz dunyanin sokaklarinda yolumuzu bulmaya calisiyoruz.Oyleki bu sokaklarda bir adim onumuzu dahi bulmakta zorluklar cekiyoruz. Kaybolma endisesi olacak ki sarilacak bir seyler ariyoruz. Dolasimdaki seylerin vitrininden secim yapiyoruz. Yeri geldiginde guc, bilgi ya da cok daha basit bir sey olabiliyor bu. Olanaklarimiz olcusunde olsun ya da olmasin - ki artik hayaller ve onlari var bu vitrinde- bu durum boylece surup gidiyor Zaman dedigimiz sey bir dizi ugrasi olup cikiveriyor. Yolumuzu bulmak icin basladigimiz bu seruven, el yordami ile aramak bir yana; tanimlanmis olani, sunulani almak ugrasisina donusuyor.Zamani, anlami disimizda aramaya basliyoruz.
Her animiz o disimizdakini yakalama ugrasi oluyor. Isi, eglenceyi, otobusu, sokagi yani zamani yasamayip yakalamaya calisiyoruz. Yasam etkine katki saglayacagi dusunulen seyler etkinligin anlami oluyorlar. Diger deyisle anlamin kendisi oluyorlar. Bir kovalamacaya donusuyor her sey. Her an bir yerlere yetismeye
ugrasiyoruz. “Dissal gerceklik” diye sunulan seyin kendisi oluyoruz. Bu boyle olunca da ona ulasmak icin sozcuklere ihtiyac kalmiyor. Dil ayni teknik bir sey olup cikiveriyor. Dil insanin kendisini yaratis sureci olarak dusunuldugunde yaratacak bir seyde olmuyor. Yaratmak, dili kulanmak bir grup uzmanin isi olup cikiveriyor.
Modern yasantilarimizda surekli bir yalnizlik hukum surmekte. Dogal olani, insani olani anlamaktan, kendi yasantilarini yaratmaktan cok bildiklerimizi tekrarlamayi ongormekte her sey. Etkinligimiz; yeni olan, anlami olan bir yana yaratilani tanima, tanimama islevi goruyor.
Hayatimizda pek de ender olan yaratma eylemi degisimi, anlami onceler. Dusunmeye zorlar. Dusunmek soluk almayi, gorunmez olani gorunur kilmayi, yasantimizi kendi uzerimizden farketmeyi saglar. Butun bunlar hayata katilimimizin yansimalaridir. Katilim ister doga ister insan olsun yanibasimizdakini gorme sansidir. Cunku herkes arzularini, isteklerini, umutlarini paylasmak ister. Uzakliklar, farkliliklar birlestirilir boylece. Surekli yalnizlik uzaklastirir, katilastirir. Katilim sayesinde uzakliklar baris icinde yasama, butunluk icinde kendini ifade etme olanagi bulur. Bu da gerek kendimizi gerekse bir baskasini anlama yolunu acmak demektir. Sanirim bunca insani barindiran ve bunca guzellik tasiyan bu kentte soluk alamayisimiz, her seyi anlamsiz buluyor olusumuz modern yasantimizda hayata kendi etkiniligimizle katilabilme becerisini gosteremeyisimizden.
Peki butun bu soluksuzluk ve anlamsizlik icinde hekim olmak, ozellikle de bir baskasinin sorunlari ile ilgilenebilme becerisini gosterebilmeyi gerekli kildigini hepimizin kabul ettigi bir dal olarak psikiyatrinin egitimini alan biri olmak ne demek? Ya da bu ne anlama geliyor? Hekim olarak hasta olarak?
Butun akisin bir parcasi olarak egitim ozellikle de konumuzla iliskisi yonunden tip egitimi her firsatta insanin butunluklu, biyopsikososyal bir varlik oldugunu hatirlatmasina karsin, ilk genclik yillarinda olusmaya baslayan insan kavrayisi-
ni soyup parcalarina ayirma ile basladi ise. Insani varligimiz parcalarina ayrildi. Ifade biyo-psiko-sosyal uc parcanin bir birlesimi seklinde degistirildi. Her sey tersyuz edilmis oldu boylece. Psikososyal kismi tip egitiminin parcalari degildi.
Gunumuz uzmanlasmasi bunu gerektiriyordu cunku. Daha egitimimizin baslangic kisminda kala kala biyolojik -ki bu da normal olani anlamadan patolojik olani ifade edecek sekilde- yonu kaldi ellerimizde. Boylelikle de derinlikli, butuncul, kavrayici universite hayalleri yerini zihnimizde gittikce daha da belirginlesecek tarzda gerceklige birakti. Su bildik ve tek olan gerceklige. Hayatin butun oldugu seklindeki diyalektik yasaya inat son bir cirpinisla, bozulmaya baslamis insan kavrayisini tekrar onarabiliriz dusuncesi ile uzmanlik tercihi olarak psikiyatriyi secti kimimiz. Gerceklik disimizdaydi ve biz onu yakalayabilirdik.
Sonra!.. Sonra olan oldu. O bilinmedik seyle karsi karsiya geldik: Insanla. Meger ne cok sey varmis bilinmedik insana dair. Bilinmeyenle her karsilasma durumunda oldugu gibi, isimlendirme, tanimlama ihtiyaci hissettik. Bu ihtiyacin olacagi
bilindiginden midir? Nedir, elimizin altina sikistirilan formullere, tanimlamalara sigindik. Genellestirilmis ve siniflandirilmis benzer bir dille konusmaya basladik. Konusacak baska bir dil de bilmiyorduk zaten. Butun zamanlarimizi verilenlere sarilarak gecirmistik. Bize yol gosterecek ogretiler yolumuz oldu boylece. Siniflandirmanin, guruplandirmanin anlamak degil, arac oldugu soylencesini coktan tarihimizin derinliklerine gommustuk. Indirgenemez olani indirgemeyi coktan ogrenmistik. Karsimizdaki pek cok iken onu azalttik. Etrafimiza gulumsemeler yerine tanilar dagitmaya basladik. Bir sey gormeye verelim hemen tanimladik. Havada semptomlarin ve tanilarin o dayanilmaz hafifligi vardi.
Her seyi semptomlara indirgemeyi ogrendik. Semptomun kaynagini
anlayabiliyorsak insanin anlasilabilinir, oyle bulamiyorsak onun anlasilamaz oldugu fikrini kabul ettik. Ozellikle sizofrenik olani anlasilamaz bulduk. Anlasilamaz olanin insan degil, semptomun kendisi olabilecegini unuttuk. Dunyamizi kendimizden uzaklastirdigimiz gibi onlari da uzaklastirdik. Sizofreninin anlasilamaz oldugunu ileri surmenin insanlari semptoma indirgemekten baska bir sey olmadigi fikri ile birlikte, dunyanin anlasilamayacagi fikri ile bir ve ayni sey olabilecegini de unuttuk. Hasta semptom olunca tedavi denilen sey onun ortadan kaldirilmasi olacakti elbette. Ortalik yerde gerceklestirilen bir gulusun bile tedavisi mubahti artik. Toplumsal olarak da tedaviden baska bir beklenti yoktu zaten. Iflah olabilecek sey olamazdi artik o. “Ne koy ne kasaba” olabilirdi.
Sunu soylemek gerekir ki; biz hastayi degerlendirirken, butun olanla kafamizdaki hastalik kriterlerinin benzerliklerini karsilastirmiyoruz. -Boyle yapildiginda hasta benzerliklerden fazla bir seydir - Bizim gunluk pratikte yaptigimiz daha keskin daha indirgeyici. Aklimizdaki ile karsilastirip benzetiyoruz. - Bir guzel benzetmis oluyoruz. Cagimizdaki akil hastasi-sefkat yanilsamasini ortaya koyarcasina her turden birikmis ofkeyi ustlerine saliyoruz.- Yani hareket alanimiz hastanin kendisi degil, zihnimizde var olan tanimlanmis seyler. Baska bir ifade ile hasta gozu ile bakamiyoruz, bakmiyoruz.
Ozellikle sizofrenler olmak uzere butun psikiyatri hastalarini, iclerinde tasidiklari ayri ayri acilari yok etmeksizin bir arada toplamak olanaksizdir. Bir arada toplamak ve insan olmasinin otesinde tanimlanmis bir sey olarak bakmak onlari bir ve ayni durma indirgemektir. Soyutlamnis sey eger tekrar insana, insan bilgisine ulasamiyorsa buyuk bir kaos yaratir. Icinde bulundugumuz durum cogunlukla bu bence. Ozellikle bir psikoz servisine girerken karsilastigimiz sey buyuk oranda budur. Soguk, urkuten ve anlamsiz bulunan bir yerdir o ve orasi. Bizim kendi danyamizla kurdugumuz iliskide hissettigimiz gibi. Nasil ki dunyamizi uzaklastirdik, onu, orayi da oylece uzaklastiriyoruz. Olumcul bir uzaklik olusuyor o ve orasi ile. Elimizde ki gucu temsil eden anahtardan kaynaklaniyor olacak ki peygamber konumunu benimsiyoruz. Istedigimizde o dunyadan uzaklasiveri-
yoruz. Ilaclarin bunca siklikta kullaniliyor, bunca onemseniyor olusu bu uzakligin bir olcusu oluyor. O olcudur ki beyinlerinin boyutlarini hesaplayip duruyoruz. Saf olculere, akilci semalara ceviriyoruz onlari. Bir nevi olanaksizi basariyoruz. Davranis bozukluklarinin anlasilmasina ve tedavisine yonelik tek yanli biyolojik ve betimleyici yaklasimlara dogru son surat gidildigi bir donemde iste butun bu insani nedenlerle bir soru beliriyor.
Ne yapmali? Sanirim yapilacak olan gercekligin cok yonlu oldugunu hatirlamak oncelikle. Bu tanimlamis oldugumuz konumlarimizdan siyrilmayi saglayacaktir. Bir diger sey sozcuklere yukledigimiz simgesel anlam her ne olursa olsun anlamak icin dilimizin bir zemin oldugu gerceginin farkina varmak. Farkliliklarimizi birlestirecek, digerinin karanliginin kendi karanligimiz oldugnu farkettirecek, ben ve digerinin bir arada yasama olanaginin bulundugu gercegini kavratacak olan bu dille olan etkilesim, katilim olacaktir. Disimizdaki doga ve insanla barisma sansi olacak boylelikle. Insana inanci yeniden yeserten ates hirsizlari olacak kimbilir?
Esasen her animiz bu ne yapmalinin ivediligini vurguluyor. Doganin ve insanligin gunumuzdeki yaramaz cocuklari coktandir faailiyetteler. Amerika' da ve dunyanin dort bir tarafinda cocuk yastaki katillerin yarattigi trajedi ile doganin yaramaz cocugunun yarattigi trajedi ayni seydir esasen. Ne cocuklarin eriskin yasalari ile yargilanmalari ne de sellerin onune setlerin cekilmesi fayda vermeyecek, yetersiz kalacaktir. Uzun zamandir ayri tutulan, ayri anlasilan digerlerinin ortak cigligi bu. Bu cigligi duymak bile bir baslangic olacaktir.