melih özeren

DUSMUS MELEKLER VE ONLARIN SARKICISI

NICK CAVE

Bence pesinen cennetten kovulmusuz.Aslinda kovulmak yanlis kelime. Kovulmak icin ilk once girmek gerekir, biz bastan geri cevrilmisiz belki. Dusmus meleklermisiz ilk once : Tum insanlar, hepimiz. " Peki cennette kimse var mi o zaman ? " sorusu ise bu yazinin ilgi alani disinda. Veya onu simdi bilemeyecegim. Her neyse devam : Daha sonraki donemde dunyadaki hayatimiz basliyor. Bir zamanlar cennete ait oldugumuz düsüncesi; her insanin içinde - yeri geldiginde bir digerinin gözünü yasartacak o seyin var olduguna bir destek belki de.

Dünyaya düsmüþ olmakla ve dünyada "düsmüs olmakla" pesin bir kirilganlik sahibi oluyoruz bir kere; sonra öfkeli, belki aldatilmis ve yüzlesmis oluyoruz., sonra da simdi var olan her türlü duygumuzun sahibi. Ama hepsinden çok olan, yogun olan su "düsmüslük". Ve bu düsmüslüklükle acinasi bir haldeyiz . Bir kere geri döndük ya kapidan, bu hayatta kendi cennetlerimizi yaratmaya çalisiyoruz : Sevgi, erdem , sagduyu, ask, samimiyet, özgürlük. Hos bir durum bu. Sefkat gösterilesi, saçlari oksanasi bir çaba. Bunun için diger bir yorum ise sürekli çiktigimiz yere geri dönme çabasi olabilir. Yani ana rahmine geri dönmek ister gibi cennete geri dönmeye çalismak istememiz. Tabii bu analitik yorumun bir baglayiciligi yok. Hele benim için hiç yok. Sadece düsünce özgürlügü hakkimi kullandim o kadar.

Yasadigimiz dünyanin bir cennet olmadigi ortada. Dolayisiyla duygularimizin hepsinin cennete dair , cennetlik olmamasi aslinda basit bir uyum çabasi olarak algilanabilir. Cinayetler, sefillik, nefret, ikiyüzlülük, aci, hüzün, bosuk, keder... Simdi bu kadar çesitlilik sözkonusu iken ve genel vaziyet hiç de o kadar parlak degilken , bir an önce geri dönmemek, vazgeçmemek, ölmemek niye o zaman ? Bunun cevabi, basimizin üstünde duran ve her yerine koydugumuzda sadece bir sonraki düsüsünü bekleyen o kocaman kayada ve bizim onu her seferinde yeniden yerine koyma çabamizda. Tüm hayatimizin bir saçmadan ve rastlantisalliktan ibaret oldugunu ancak bunun hiçbir zaman bir vazgeçme nedeni olmamasi gerektigini, böyle oldugu halde çabaladigimiz için hepimizin birer kahraman oldugunu söyleyen ben degilim. O. Dahi Fransiz.

Hayatimizda tüm iç burkucu seylerin varligini ve bunlarin çogunun sürekli ve degismez seyler oldugunu bilmek nasil hissettirir ki insana. Cinayete ne dersiniz? Bir canliyi öldürmek… düsünsenize. Sonra idamlar. Birini öldürdü diye ceza olarak öldüreni öldürmek… Bir dram olmasinin yaninda tam bir saçma.Ama ayni zamanda "düsmüs" bir durum. Veya tüm bir ailenin ( üç çocuk, ana,baba) el ele tutusarak köprüden atlamasi. Veya alti gün çalisip sabahin saat onunu ( tam ortaligin sarilasmaya basladigi zaman) sadece bir gün ,disarda karsilayabilmek. Veya yirmibesine kadar hiç yaslanmayacakmis gibi hissedip otuzbesinde birden-aniden yasliligi yanibasinda hissedivermek. ( Aman) Yarabbim sen büyüksün, biz ise düsmüs.

Hepsini biliyoruz, hepsini görüyoruz, farkindayiz. Ama hala çalisiyoruz, hala garip bir umut gömlek cebimizin altinda duruyor, hala seviyoruz, hala yasiyoruz. Basli basina birer kahramaniz canim biz. Buna süphe yok.

Ona düsmüs meleklerin sarkicisi demek iyi oldu gerçektende.Insan ruhunun karanligini , vahsiligini, çaresizligini anlatiyor çünkü sarkilarinda. Kendinde görüp de katlanamadigi ve dissallastirdiklariyla yüzlesiyor insanlar. Kanlar dökülüyor, biçaklar uçusuyor.Karanlik sokaklardan korkuyla ve dehsetle geçiyor insanlar ve belki son geçisleri oluyor onlarin bu. Elektrikli sandalyedeki adam bagiriyor:

"Hersey beni evden almaya geldiklerinde basladi / ölüm sandalyesine koymak için /  Ve hani neredeyse tamamen masum oldugum için / Bir daha söylüyorum /       Ölmekten korkmuyorum!

Merhamet sandalyesindeyim / Kafam dazlak, kafamda teller /                                      Ve günese giden pervane gibi / Hayattan uzaklasiyorum /                                Birazligina saklanmak için ölümün içinde / Ve bilin ki asla yalan söylemiyorum.

Ve merhamet sandalyesi bekliyor / Ve sanirim kafam yaniyor /                                     Ve bir sekilde gitmek istiyorum sanki / Tüm su gerçekle/                                           Göze göz dise dis / Ama gerçek bende nasil olsa /                                                           Ve ölmekten korkmuyorum …" ( Mercy Seat)

Yürekler titriyor . Telleri bizim kafamiza sariyor sarki. Bir baska sarki ölen sevgilinin ardindan belki:                                                                                                             "Kutsal kitaplari taradim / Kurtarici Isa'nin sirrini çözmeyi denedim /                 Sairleri, analistleri okudum / Insan davranisina dair kitaplari…

Tüm dünyayi dolastim / Bulunmayi reddeden bir yanit için /                                     Neden , nasil oldu bilmiyorum / Ama o simdi kimsenin sevgilisi degil artik.                                                   ( Nobody's baby now )

Odayi kaplayan o kapkalin , taa derinden gelen ses , sözcükler hayatimiza dair . Bir zaman içimizi yirtarken bir zaman bir baska zaman sarip sarmaliyor. Yürekler yine titriyor. Bu sefer baska sekilde:                                                                        "Müdahaleci bir tanriya inanmiyorum / Ama biliyorum canim sen inaniyorsun /        Ama inansaydim eger / diz çöker ve yalvarirdim ona /                                                   Sira sana geldiginde sana dokunmamasi için / Saçinin bir tek teline bile                     Seni oldugun gibi birakmasi için yalvarirdim /                                                                  Ve eger seni bir yere yollayacaksa / dogruca kollarima yollamasi için

Benim kollarima tanrim / benim kollarima

Ve meleklerin varligina da inanmiyorum /                                                                      Ama sana baktigimda " yoksa varlar mi " diye merak ediyorum /                                Ama inansaydim eger / hepsini çagirirdim biraraya /                                                       Ve seni seyretmelerini isterdim / Herbirinden senin için bir mum yakmalarini /      Yolunu aydinlatip , açmak için / Ve yürümen için Isa gibi /                                             Bir zerafet ve sevgi içinde /                                                                                               Ve seni kollarima göndermelerini isterdim

Benim kollarima tanrim / benim kolarima…( into my arms )

Kendi cennetlerimizi yaratmaya çalisiyoruz demistim ya. Nick Cave düsmüslügümüzü anlatiyor , düsmüslügümüzün üstünde yükselmeye oraya ulasmaya çalisiyor. Saçlari oksanasi bir çaba bu. Tipki bir çocugu severkenki gibi.

Birden iyi hissettim. Dehsetli imkansizliklara ragmen belki ben de cennete giderim dedim kendi kendime. Imkansizliklara ragmen nasil olacak peki ? Olur olur, hiç belli olmaz.

Oneri, katki ve elestiri

Yakamoz