Islam ve Hiristiyan Ortacagi'nda uc reddiyeci ve "sosyalist" topluluk-1

ARAP YARIMADASI'NDA LAHSA CUMHURIYETI

Nejat Birdogan

Dinler, egemenlik sureleri boyunca kimi zaman aydinlik, kimi zaman karanlik olmuslardir.Kokenindeki aydinlik ogeleri unutturmaya calisan din simsarlari nedeni ile kimi dinlerde tarih boyunca karanlik donemler gorulmustur. Hiristiyanliktaki karanlik Ortacag ve Islam'in 7. yuzyildan sonra baslattigi istilalar sonucunda kilic zoru ile tutsak ulkelere uyguladigi zorlama ve dayatmalar hep ayni kanli olaylari tarih sahnesine sokmustur. Topragina girilen topluluklar, girenlerin dayattigi dinin boyutlarini inceleme geregini bile duymadan olmazlamistir. Hele hele kendi eski dini ile mutlu olan topluluklarin cekinmeden yasamlarini tehlikeye sokup ayaklandiklari, yeni istilacilara karsi yuzyillara varan ayaklanmalara kalkistiklari gorulmustur. Bir de eski dinlerindeki akilciligi, hosgoruyu yeni dayatmalarda bulamadiklari anlarda kanli ayaklanmalar son sinira dayanmistir.

Anadolu Aleviligini boyle bir reddiyeci din saymak sanirim yanlis olmaz. Kokenini eski Asya dinlerinin unlu uclusunden (Iran, Hindistan ve Turk dinleri) alan Anadolu Aleviliginin MS 5. yuzyildaki Iranli, ya da Anadolulu Fars kokenli Manes/Mani dininden aldigi ogeler, hep bu uclemenin bugune tasmalaridir. Sonradan bu ucluye katilan Hazar/Nesturi Isevi ogeleri bu Alevi dininin icerigidir. Adi, ancak yuzyillik bir sureden beri Alevi olan bu dinin MS 8. ve 15. yuzyil arasindaki adi genellikle bilim cevrelerinde Batini olarak soylenegelmistir. Islam kilicindan kurtulmak icin inancini Islammis gibi gosteren Gocebe Oguz, Kurt, Fars topluluklari bu takiyenin geregi olarak Kuran'i da kendi inanclarina uydurmak icin ona bir dis, bir de ic anlam yuklemisler, kimi ayetleri, kimi hadisleri kendi islerine geldigi gibi yorumlayip ona dogal anlamindan baska bir anlam vermeye calismislardir. Boylece "ic anlam" karsiligi olarak "batini" sozcugu dogmustur. Bu Batini topluluklarin kokenlerinde ise yukarida adlarini saydigimiz Asya dinlerinin ogeleri yatmistir. Donem donem (bugun de oldugu gibi) "Cami de bizim. Kuran da bizim. Ayni Allah'a, ayni Peygambere bagliyiz" diyen bu topluluklar, bir sure icin baslarini kurtarmislar ama fazla surmeden inanclarinin kefaretini kanlariyla odemislerdir.

Kilisenin kimi buyurmalari, Islam'in kimi dayatmalari tepkilerini de cok gecmeden gormuslerdir. Kan, ne denli akarsa aksin toplumlar inanclarindan donmemislerdir. Kimi zaman yuz/yuzelli yillik istilaci din ve geleneklerin tepkisini ceken yigit topluluklar, sonlari kana bulansa bile tarihe yazilmislardir.

Simdi, Ortacag cografyasinda yukarida sozunu ettigimiz bicimde bir yasantiyi yegleyen uc girisime birlikte egilmeyi oneriyoruz. Bu uc girisimin ikisi, birbirine yakin, birisi de onbinlerce mil uzaklikta hemen hemen ayni donemlerde yasanmistir. Ilki Arap Yarimadasi'ndaki Lahsa Devleti, ikincisi Horasan civarindaki Alamut Devleti, ucuncusu ise Ispanya ile Fransa'yi ayiran Pirene daglarinin Fransa'ya bakan bolumunde Katar Sovalyelerinin kurdugu devlettir. Okuyucu, eynik kokeni ayri bu uc toplulugun inanctaki yardimlasmasini ve benzesmesini yakindan gorecektir.Ilk olarak Arap Yarimadasi'ndaki Lahsa devletini ele alacagiz.

Abbasi Imparatorlugu

Sunacagimiz ilk ornek, Basra korfezinin alt ucunda boy vermistir ve 150 yil kadar surmustur. Baslaticisi Fars kokenlidir. Kurdugu devlete bakilirsa kamucul bir Mazdek dindari ile karsilasiyoruz. Bu oykuye gecmeden once Abbasi Imparatorlugu uzerine konu ile ilgili kisa bilgilere gereksinim duyuyoruz.

Abbasilerin Islam devletini (750/945/1258) yalin bir tarihsel olay olarak ele almak gerekiyor. Ilkellikleri ve yapisiyla Abbasi Devleti, eski cagdaki Cin Imparatorlugu'nu animsatiyor. Bu, siyasal erki bir tur gelenek ile saptanmis bir hukumdar olan Halife'nin surdugu bir tur tanrisal imparatorluktu. Kutsal kisiligi olan bu halife, dunyasal erkini vezirine verebilirdi.

Atalarinin kulturleri ve dinleri Cinlilerinki ile bir olan ve 750'den once Asya Dalay Lama'lari olan Bermekiler, Bagdat'ta vezirlik makamini kendilerine ayirttilar. Islami da Cin modeline gore orgutlediler. Bu vezirler, astrolojinin degismez kurallarina gore Islamin ilk yuzyilinin cok belirsiz geleneklerini, simya biliminin ve Cin Batiniliginin surekli kollarini saptadilar. Budizm'den Islam'a gecen bircok Dogu Iranlilar, onlara boyle bir gorev icin gerekli askeri ve sivil kadrolari sagladilar.

Abbasi halifesinin iki adi olurdu. Biri, herkesinki gibi bir ad, oteki ise hukumdarlik adi olup genellikle "Allah" ile biterdi. O, emirlerine sonu "Devlet" ile biten sanlar verirdi. Bu, Tang Imparatorlugu'nda 750'den onceki Cin hukumdarlarinin Ortaasya ve Dogu Iran'daki kendilerine bagli devlet baskanlarina verdikleri adlara benzer.

Ancak, Bermeki vezirlerce kurulan ve iyice saptanmis olan bu devlet orgutlenme modeli cagin denemelerine dayanamadi. Kusaktan kusaga, Islam'in tarihsel gelisimi ona, dikkate deger degisiklikler getirdi. Cunku, yuzyillar boyunca Sunni denilen Islam mezhebi hatiri sayilir bicimde gelisti. Siilik ise daha az onemli olmayan degisikliklere ugradi.

En onemli degisimler 14. ve 15. yuzyilda olmustur. Bu donemde Turk ve Tatar fatihlerce isgal edilmis bulunan Onasya, etnik ve ozellikle kulturel bakimindan tumu ile yenilendi. O zamandan beri Turk Samanizminin adi Sunnilik, Tatar Samanizminin adi Siilik olmustur. 15. yuzyildaki Sunni ve Sii terimleri karsilikli olarak Arap Islamliginin "sag"ina ve "sol"una uygulaniyordu. butun Halifelik veya Arap Imparatorlugu bu iki, yani Sunnilik ve Siilik adli dinsel ideolojinin arasinda bocaliyordu.

MS 1200'e dogru biten ve kendine ozgu bir gelismeyi izleyen ozel bir uygarlik soz konusu oldugundan bu bolumde Dogulularin siyasal yasami anlatilirken "modern" gorunumlu terimlere raslamak sasirtici olmamalidir. Boylece sol, sag, devrim, karsidevrim, eylem, tepki vb. deyimler hukuksal astrolojiden Dogulularca dogrudan dogruya alinmistir. Daha 7. yuzyilda Kuran, bu deyimleri kozmolojik, siyasal ve toplumsal anlamlariyla kullanmaktaydi. Bunun icin bu terimlerin burada kullanilmasindan kacinmak olanaksizdir.

10. yuzyila degin Sunnilik, yandaslarini Islam imparatorlugunun yadirganmayan efendileri olan, dogustan mutlu fatihler, yani Araplar ve onlarin yardimcilari arasindan toplamaktaydi.

Buna karsilik Siilik, yandaslarini, uyruklastirilmis halktan ve genel olarak turlu nedenlerle memnun olmayan ve adlarina "munafiklar" denen kisilerin kendi boyunlarina gecirmis olduklari boyundurugu, her yolla sokup atmak firsatini arayan kimseler arasindan elde ediyordu. Bunlar, Farabi' nin (olm. 950) deyimiyle gercek "Akil Devleti"ni yani kardeslige ve esitlige dayana bir cumhuriyeti kurmak icin cabaliyorlardi.

9. Yuzyil Siiligi

9 yuzyil Siiligin kahramanlik yuzyilidir. Bu donemde Siilik, siyasal bir ideoloji olarak bicimlendi. Ali soyunun unlu kurbanlarinin yanini tutan Siilik, "Maniheenler"in taktigini benimsedi ve gizli dernekler halinde orgutlendi.Sefleri Abdan (olm.899), Balagat denilen yedi gizli derece yaratti. Bu donemden baslayarak Sii yoneticiler arasinda unlu kisiler, bilginler, filozoflar, ansiklopedistler, devlet adamlari vb. vardi. Bunlarin bircoklari "Rafizi" likle, yani ozgur dusunce yandasi olmakla suclandilar. Sonunda da o donemde devlete egemen olan Sunniler tarafindan kogusturuldular. Bunlardan pek azi, "mihnet" veya Musluman iskencesine karsin sirlarini aciga vurdular. Dusmanlari, onlari Maniheenlere verilen "zindik" adiyla cagirirlardi. Sonunda 10.-11. yuzyillarda iktidari elde ettikleri turlu ulkelere gore de bunlara "Karmati", "Zeydi", "Ismaili" denildi. Gene bunlara cok sikistirildiklari 12. ve 13. yuzyillarda "Fedai", "Mulhid" ve "Hasisi" denildi. (Cok sonraki yuzyillarda bu kez bu adlarin Anadolu'da ve Iran'da "Kizilbas", "Alevi", "Isik", "Bektasi", "Ali Ilahi", "Rafizi" vb. bicimine donustugunu gorecegiz.)

O donemin Siiligi, 9. yuzyilda anayasa hukuku alaninda yogun bir caba gosterdi. Kendi davasina hizmet edebilecegi dusuncesi ile cok sayidaki ictihadi bir araya yopladi. Siiler, sonralari, Islam'in ilk yillarinda Peygamberin ve ilk halifelerin butun ele gecirdikleri kentlere ve bolgelere "Ahd" denilen bir veya bircok ferman verdiklerini, bunlarin yalniz uygulanacak mali rejimi saptamakla kalmayip Islamdisilarin tapinmasinin ve Farslar'in, Maniheenler'in, Budistler'in, Hiristiyanlar'in ve Yahudiler'in orf ve adet hukuklarinin ve geleneklerinin de uygulanmasinin ozgur birakildigini ileri surduler.

Kuskulu olsun ya da olmasin 9. yuzylin ikinci yarisinda bu Ahd'ler oldukca yogundu. Bunlari kalemle oldugu kadar silahla savunanlar da gorulurdu. "Futuh'ul Buldan" adli onemli kitabin yazari Belazuri (olm. 893), onlardan bazilarini bize kadar ulastirmistir.

Sozgelimi Peygamber'in 630'da Bahreyn ve Hacer'in Mecusi Araplarina vermis oldugu iddia edilen Ahd'in ana cizgileri soyledir:

"Bismillah! Aranizda Islamligi kabul etmeyecek, Peygamberi ictenlikle tutmayacak, zekat vermeyecek, Beytu'lmal'e hurmalarinin yuzde 10'unu, tahilinin yuzde 5'ini vermeyecek olanlar, cocuklarini Zerdust dininde egitimden vazgecmeyecek olanlar, devlete, erginlesmisher erkek icin yilda bir dinar olmak uzere bir kafa vergisi (cizye) vermeye mecburdurlar. Icinde Tanriya tapinilan 'Ates tapinaklari' gelirleri ve rahipleri ayriliktirlar." (Belazuri, s.79)

Lahsa Cumhuriyeti'nde Toplumsal Yasam

Ihtilal niteligindeki ilk hareket 874'de olen Fars kokenli El-Kaddah ve onun ardili Hamdan Karmat'la 9. yuzyil ortalarinda asagi Mezopotamya'da basladi. Boylece, ilk Musluman laik cumhuriyet Pers (Basra) korfezinin bati kiyisinda Lahsa'da kuruldu.Bu "sosyalist" cumhuriyet refah icinde yaklasik olarak 150 yil yasadi (Yakut 1, s.148 ve IV, s.954).

Mekke'den 1051 yilinda gelip Lahsa'ya ulasan ve 1088'de olen Nasir Husrev, bu cumhuriyetle ilgili sunlari yazmaktadir:

"Lahsa'da 20.000'den fazla eli silah tutan insan vardi ve orada buyuk bir sehirde gorulmesi gereken her seyi gormek mumkundu. Devlet, 913'de olmus olan ve laikligi ilan eden Ebu Said el-Cennabi tarafindan 899'da kuruldu. Onun turbesi kentin merkezindedir. Daru'l Hicre adi verilen hukumet sarayi kentin merkezindedir. Daru'l Hicre adi verilen hukumet sarayi kentin merkezindedir. 'Muminiyye' adi verilen bu cumhuriyet, her biri bir vezire sahip olan alti kral tarafindan yonetilirdi. Bu oniki kisi aralarinda cok iyi anlasirlar, toplantilarda iki karsilikli siraya, biri oburunun karsisina gelmek uzere oturur ve ulkenin butun islerinde ortaklasa karar alirlardi."

"Halk, hicbir dinsel vergi odemezdi. ( Hamdan, 899'da tumu ile sivil nitelikte iki milli vergi koymustu.) Eger bir yurttas yoksul dusmus veya islerinin bozulmasindan dolayi borclanmissa Ulusal Banka, durumunu yeniden duzeltmesi icin ona borc para verir ve bunun icin hicbir faiz istemezdi. Yalniz, verilen para geri alinirdi."

"Yalniz faydali bir zanaat bilen yabancilar bu devlete gelip yerlesebilirlerdi. Bunlara gerekli araclari ve ilkel malzemeleri alabilmeleri ve yerlesebilmeleri icin, her zaman oldugu gibi, Ulusal Banka faizsiz borc para verirdi."

"Eger bir evin veya degirmenin parasiz sahibi bu yerleri onarmak yada gelistirmek isterse devlet, ona hazinece beslenen kolelerden yardimci gonderirdi. Bunun icin birsey odemek de gerekmezdi. Zengibar'dan satin alinmis bu devlet kolelerinin sayisi 30.000'I bulmaktaydi. Onlar, Cumhuriyetin bahcelerinde calisirlardi. Lahsa'da halkin bugdayini parasiz oguten genel degirmenler de vardi."

“Devlet kesinlikle laiklestirilmisti. Orucsuz, namazsiz ve hacsiz. Hicbir cami yoktu. Bununla birlikte adi Ali bin Muhammed olan Farsli bir zengin tuccar, tapinan yabancilar icin bir resmi cami yaptirma izni almisti.”

“Ulusal Banka, yabanci ulkelerle alis verise yarasin diye altin stok ederdi. Iceride kullanilmak uzere keseler icinde kursun paralardan yararlanilirdi. Bu para, disari cikarilmasin diye ozellikle kursundan yaptirilmisti.”

“Yoneticiler yurttaslarla kendilerini esit tutarlar, hitaplarinda ayrilik gozetmezlerdi. Kendilerine ‘Seyyid’ denilmesiyle yetinirlerdi (not: Buradaki ‘Seyyid’ sozu Peygamber soyundan gelen anlaminda degil, ‘Efendi’ anlamindadir.) (Bak: Nasir Husrev/Metin s.82-85).

Halifelere Korku Salan Cumhuriyet

Hind yolu uzerinde bulundugundan Lahsa, ozellikle dunya ticaretiyle yasamaktaydi. Lahsa, hala eskimis bir ekonominin ve eski hurafelere bagli bir toplumun egemen oldugu Musluman ulkelerle savasmaktaydi. Mezopotamya’nin ve Suriye’nin aristokrasisi ve ozellikle bilginleri (ulema) kendilerine siddetli bir korku veren bu Cumhuriyetin onunde titremekteydiler (Ibn’ul Esir/VIII, s.133). 929’da buyuk Karmat generali Ebu Tahir, 600 suvari ve 900 piyade ile Mekke’yi zaptetti ve Kabe’nin hazinesine el koydu. Muminlerce Allah’in sag eli gibi gosterilip kutsanan Hacer’ul Esved’i (Karatas) alip goturdu. Bu sonuclar o donemlerde Islam dunyasinda sayilari azimsanmayacak ozgur dusuncelilerce alkislandi. Karmat Ihtilali’nden ve 868-883 yillari arasinda Irak’taki Zenci kolelerin ayaklanmasindan beri halifeler ve onlarin yakinlari korku icinde yasamaktaydilar. Cunku Karmatlar, Islam’in butun buyuk kentlerinde ve ozellikle Bagdat’ta kentsoylular ve daha cok aydinlar arasinda gizli dernekler biciminde orgutlenmislerdi. Karmatlar, Sunnilerin okuyamadiklari gizli yazilar kullanmaktaydilar. 1124’de olen Omer Hayyam, buna soyle bir deginmede bulunuyor:

“Kaderin sirrini sen bilmiyorsun, ben de,
Karmat yazisini sen bilmiyorsun, ben de...”

Yipranmis Bagdat Halifeligi, Karmat tehditi altinda 10. yuzyil baslarinda Islam hukumetinde bir cok mali ve toplumsal reformlar yapmak ve daha az sert ve daha ozgur bir davranisa girmek zorunda kalmisti.

Iste, bu donemde Abbasiler’de ilk gucliukler bas gosterdi ve naib El Muvaffak, vezirine bir kamu istikrazi yapmayi onerdi. Vergileri de toplayamadiklarindan Halifelik, 912’de bir Yahudi bankasi olan Josef Ibn-Pinsas’tan borc aldi.

“938’de Bagdat, Lahsa’ya yillik harac verecek duruma dusmustu. Sonra da onlarla uzlasma yoluna gitti. Lahsali Karmatiler de bu siarlarda birdenbire ortaya cikan Suriye ve Misir Fatimilerine karsi dengeyi saglamak icin bu uzlasmayi kabul ettiler. 951’de Hacer ul Esved’in bir parcasini goturup yerine koydular.” (Bu konuda metin icin verilen kaynaklardan baska genis bilgi icin bkz; Ali Mazaheri, Ortacagda Muslumanlar, Varlik Yay. s.118 ve sonrasi)

Lahsa’yi Ornek Alanlar

Lahsa’nin Farsli kurucusu Ebu Said el-Cennabi, yigitce tutumuyla obur “mehdi”lere yani halk onderlerine ornek oldu. Bunlar da baska liberal devletler kurdular. Iclerinde en onemlileri batida, mesruti ama liberal Fatimi Halifeligi ve Firat’in dogusundaki Buveyhogullari emirligi idi ki, birincisi Ismaili Sii, oburu ise Zeydi Sii idi. Dha dogrusu Siilik adi altinda eski Asya dinlerini Islam’in karsisinda yasatmaya calisan ve yasatan devletlerdi. Her ikisi de Lahsa ile iyi iliskiler icindeydiler.

Fatimi Devleti, 970’de Fas’tan, Firat kiyilarina degin uzanmaktaydi. Cok iyi isleyen bir propoganda orgutlenmesi kurmuslardi. Misyonerleri, en kucuk koye degin kamuoyunu aydinlatmislar ve tum ileri gelenlerin de olurunu saglamislardi. 972’de El-Muiz, Lahsa hukumetine yazdigi bir mektupta bu orgutlenmeyi biraz da kendisini overek anlatir: “Bizim her iklimde, butun cezirlerde gizli ajanlarimiz vardir. Bizim ogretmenlerimiz ve misyonerlerimiz her dili konusurlar.” (Makrizi, Hitat-2; s.652)

El-Muiz, bu sozleriyle gercegi vurgulamaktaydi. Cunku bu caga dogru Ismaili daileri (yayman) Endulus’te, Mezopotamya’da Hindistan ve Turkistan’a degin her yerde gorulmekteydiler. O donemlerin tarihcesi Enduluslu Ibni Hazim’a gore (olm.1064) onlarin Kurtuba’daki dusmanlari Ismaililer, Karmatiler gibi Islamliktan ayrilip Mecusiligi (=Zerdustluk, atese tapicilik) benimsemislerdir. Sehristani’ye gore de Ismaililerin gizli toplantisinda yedi vukuf asamasi ve her asama icin ozel bir akide vardi. Ilk iki asama bir yilda elde edilebilirdi. Sonra, muhib (=yola girmek isteyen, dervis) her yil bir asama yukselerek altinci dereceye gelirdi. Yedinci asamaya cok az kimse ulasabilirdi (Sehristani, Fihrist, s.189).

Sunni inanclar boylece yikilmislar ve yerlerine bir tur akilcilik gecmisti. Ismaililer, bir tur toplumbilimciligi ve dinlerin elestirisini ogretiyorlardi. Bunu yaparken de Mani dininin duruluguna ve Sogdlar’in yalin ve akilci dinine kadar geri gidiyorlardi. 10. yuzyilda Islam cografyasinda varolan bir cok hukuk mezheplerinin her birinin kendine ozgu bir devleti, hukumeti ve Islam seriatini reforme etmek isteyen programi bulunurdu. Bu mezhepler arasinda amaci salt ogreti olanlar hicbir rol oynayamadilar. Yitip gittiler. Ornegin: avzailer ve Sevriler (Bkz; Sehristani, agy.). Bunlarin tersine eyleme gecen mezhepler onemli siyasal partilerin cekirdegi oldular.

Rey Kenti ve Deylemliler Donemi

Bu arada bugunku Tahran yakinlarinda yikintilari kalmis eski bir baskentten soz etmek yerinde olacaktir. “Rey” adi ile bilinen bu baskent, 931’de Deylemliler’in krali Mardaviz’ce alindi. 642’den 9. yuzyila kadar bu sehrin surlari sik sik yikilmis ve kent halki canindan bezmisti. Deylemliler’in kokeni hakkinda bilgiler eksiktir. Yalniz Hazar Denizi’nin kuzeyinden gelen sarisin adamlar olduklari biliniyor. Deylemli krali Mardaviz (928-935), Rey halki tarafindan kurtarici gibi karsilanmisti.

Rey, birkac kusak boyunca reformcularin bulustuklari yer olduktan sonra felsefe devriminin ve Razi (olm.935), Ibni Babuveyhi (olm.966), Ibni Sina (olm.1037) gibi buyuk ve unlu kisilerin yargiclik ve danismanlik yaptiklari buyuk bir merkez durumuna gelmisti. Mardaviz'in sultanligi doneminde tarihinin en buyuk ideolojik tartismalari bu kentte yurutuluyordu.

Razi, tanrisallikta ortak bir uyusum icin, dunya islerini duzenleyen bes tanrisal ilkenin goksel bir siralanmasina dayanmaktaydi. Insalliga model olan gok, basinda Allah'in bulundugu bir despotluk degil iyi bir asamali (oligarsik) Cumhuriyetti. El Tibb ul-Revhani, kendi adini tasiyan kitabinda, ahlak anlayisindan soz eder. Bu kitapta Zerdusti'lerin "Asa" adini tasiyan tanrisini animsatan "Akil", Allah'in yerini tutmaktadir: "Butun tutkularin en sogugu ve en hesaplisi olan Kader" de Seytan'in rolunu yurutur. Bu kitabin 19.bolumunde esitlik, kardeslik, kamu yarari aski ve despotluga karsi yapilmasi gereken cihada dayanan demokrasinin ovgusu yer almaktadir. Mani dinini ovmekle birlikte Maniheistler gibi ortaya cikmayip da saklananlar alcak ve halk dusmani olarak ilan edilmektedir.

Rey kentinin baskent oldugu bolgenin cografi adi 'Daylaman' idi. Daylaman, Islam Rafiziligi'ni en guzel gidalarla besleyip buyutmustu. O bolge Zeydiliginden ateizme ancak bir adim vardi, bu da kolayca asildi (Makrizi, Hitat 11. s.652).

Eski Zerdust ve Mani dini uyelerince benimsenen ve eski Cin'in felsefe tezlerine gore 'Ruh gocu=temasuh', yani ruhun bedenden bedene gecmesi ve boylece insanin maymundan, maymunun attan geldigi inanclarini kabul etmek icin "yoktan yaratilis ve mahser gunu yeniden dirilis" dogmalari reddedildi. Dunyanin olusumunda dort jeolojik donem kabul edildi:

  1. Kayalarin olustugu birinci donem,
  2. Bitkilerin olustugu ikinci donem,
  3. Hayvanlarin ortaya ciktigi ucuncu donem,
  4. Turlu insan irklarinin olustugu dorduncu donem.

Butun bunlar Turk-Islam Zerdustileri'nin Cin akilcilarindan, MO 2. yuzyilda aldiklari kuramlara uygundu. Zerdust destanlarinin kahramanlarindan syavarsan'in Cinlilerce oldurulmesi miti, Emevilerce Kerbela'da oldurulen Huseyin'in (680) anisina uygulandi. Rey kentinin sakinleri Farslar, Turkler ve Kurtler, duruma kolay uyum sagladilar. (Bak: Ali Mazaheri, agy.)

Bu bolgenin Zeydiler'i boylece Islam oncesi inanclarla besleni yogrulurken kimi rituellere de Islam giysisini bir gizlenme nedeni olarak giydiriyorlardi.

Bugunku Siilik Ile Ilgisi Yok

Yukarida o donemlerin Siiligini anlatirken bugunku Sii anlayisiyla pek ilgisi olmadigini vurgulamistik. Bu son derece belirgindir. Bugun Imamiye Siasi adi altinda Iran'da uygulanmakta olan devlet dini tumu ile Sunnilesmis ibadetle gorulmektedir. Benimsedikleri bes vakit namazi uc vakte sigdirarak kilan, uc ay oruclarini tutan, Hacca giden, Kuran'a kokenince bagli olan, ancak imamlarin babadan ogula gecmeleri ilkeleri ile Sunnilikten ayrilan bu Siiligin bizim sozunu ettigimiz donemlerin Siiligi ile ayni adi tasimasi rastlantidir ve birbirleriyle en kucuk ilintileri yoktur.

Yazimizin basinda da soyledigimiz gibi o donemde, adi kuskusuz bir ara Sii olmakla birlikte eski Zerdust, Budist ve Gok Tanri kultleri ile dolu olan bu dinde, bir yandan da Nasturi Hiristiyanligi'nin etkileri vardi. Bugunku Siilik o gundeki goruntusunu yadsimakta, ileri giderek lanetlemektedir. Aslinda o donem Siiligine de bugun artik Siilik denmemekte ve adi Batiniyye ya da Ismailiye olarak cagrilmaktadir.

Bilim ve Utopya, Mart 1996

Oneri, katki ve elestiri

Yakamoz