Baris: Bir Uygarlik Sorunu

Ugur Kökden

Cogito, Sayi:3, Kis 1995

Napolyon'un unlu terimleriyle, trajedi, gercekten, siyasetin ta kendisi. Baris siyasetleri ve sonuclari acisindan, daha da gecerli boyle bir tanimlama. Cunku, baris siyaseti, cogu zaman ve her yerde bir cesit karsi-dusunce demek. En azindan, karsi-dusunceyi kendi icinde ureten bir siyasal cizgi. Dolayisiyla, iktidarla baris dusuncesi arasindaki bu celiski, baris siyasasinin acimasiz ve onlenemez yazgisini belirliyor. O halde bariscilik, dogrudan ve kendiliginden bicak sirti keskin bir cizgi ustunde yer aliyor. Ustelik, hem boyle bir cizgi izlemek hem de tutarli olmak zorunda baris siyasasi.

Bununla birlikte baris ana ekseni cevresinde savasim veren aydinlarin, olagandisi kosullarin zorlamasi sonucu, zaman zaman celiskiye dusmekten korkmamalari gerek.

Temelde, surekli bir cilginlik nobeti icinde yasamakta insanlik. Boyle bir kitlesel ve toplu cilginligi onlemekse, barisin obur adi.

Bununla birlikte barisci yaklasimlarin kolayca "ihanet"le suclandigina sik rastliyoruz tarihte. Genel bir kaosun ortasinda, birkac bireysel ses, mantikli ve tutarli gerekce, handiyse duyulmaz olmakta. Ya da, iyiden iyiye sindirilmekte.

Ayrica barisci cizgi, soz konusu savas ya da baris anlayisinin tanimiyla, icindeki bulunulan kosullarla, siyasal dengeler ve karsi-dengelerle yakindan ilgili. Dun, DP iktidarinin, TBMM'nin onayi olmaksizin Kore Savasi'na asker gondermesi kararina karsi cikan bir avuc aydinin -- Turkiye Barisseverler Dernegi -- bu hareketi, onlarin tutuklanmasi ve aylarca icerde tutulmasiyla sonuclanmisti. Oysa, gunumuzde, Irak Savasi (1992) doneminin basbakani, "Benim zamanimda savasa karsi gosteri bile yapildi. Savasa girmedik ve kimsenin burnu kanamadi" demek geregini duyuyor; ve bununla, hakli bir kivanc duyuyor.

Oysa, Birinci Dunya Savasi baslangicinda, AIman parlamentosunda kimi milletvekilleri -- Sosyal Demokratlar'in bir bolumu -- savas harcamalari oylamasi sirasinda, genel tavra karsi cikarak "hayir" oyu kullanmisti. Kayzer'in baskici diretmesiyle giderilen ve somurgelerin yeniden paylasimi istegine dayanan 14/18 Savasi, aci sonuyla, Almanya'yi oyle bir noktaya getirdi ki, o bir avuc azinlik tartismasiz hakli cikmis oldu. Hakli ciktilar, ama daha da cok tepkiyi ustlerine cektiler. Dolayisiyla, savasin getirdigi yikim ve bozdugu dengeler, bu hakliligi olumle odullendirdi. Rosa Luxembourg, Karl Liebkenecht ve arkadaslari, yenik askerlerin ofkesi altinda, erken bir olumle dramatik bicimde yasamdan ayrildilar. Aslinda, kiskirtilmis silahli ofkenin arkasinda ciplak bir siniflararasi catisma yer aliyordu.

Margarethe von Trotta'nin gerceklestirdigi, Rosa Luxenbourg'da, 1976 yapimi o guzel filmde, bir olcude yansiyan gercekler bile, olaganustu etkileyici girise karsin, barisin bedelinin ne denli agir oldugunu vurgular: 1916 Aralik ayi. Varsova Cezaevi. Ic avluya acilan pencere denizligini orten karlar ve kargalar. Barisci bir yazginin onsozu sayilacak bir dekor.

Bir kadin, basina indirilen Alman dipciklerine karsi son sozu "Vurmayin!" olan bir kadin. Ancak o, bu dipcik darbeleriyle degil, kafasina yakin plandan acilan atesle oldurulur. Cesedi, bes ay sonra, Berlin kanalizasyonlarindan cikarilacaktir.

***

Bir baska ikircikli durum, ortak sorumluluk tasiyan belli bir siyasal toplulugun icinde, degisik siyasetler savurarak barisci kalabilmek. Kuskusuz, boyle bir celiskinin sonunda ya tamamen karar mekanizmasi disinda kalinir -- boyle bir sonucun, sozkonusu siyaset icin getirecegi arti ve eksiler hesaba katilarak -- ya da oteki etkin uyelerin karari, barisci tavra karsin onu da baglar.

Boyle bir tarihsel ornek, en carpici bicimde Osmanli Imparatorlugu'nun 1914/18 Savasi'na suruklenisinde yasandi. Hukumet icinde ne Ittihat ve Terakki'nin guclu adami Talat Pasa ne de dogrudan sadrazam Sait Halim Pasa, savasa katilma tehlikesini yani sira tasiyan karardan -- iki Alman zirhlisinin Rusya'yi topa tutmasi -- haberliydi. Bununla birlikte, dramatik sonucu hepsi paylasmak zorunda kaldi.

Uluslarin tarihsel yasaminda cogunlukla rastlanan genel ve yaygin duruma gelince, karar mekanizmasi ya da iktidar gucu- icinde yer almayan bireylerin kendilerine dayatilan baris karsiti her cesit oldu-bittiye direnmesi bir ornek olarak verilebilir. Boyle bir gercekligi, Nazi iktidarinin siyasetine karsi cikan binlerce Alman, on milyonlarca Avrupali etiyle kaniyla yasadi.

Almanlarin drami hepsinden daha derin ve cokboyutluydu, denebilir. Bir yanda kendi ulkesinin, kendi ordusunun, kendi insaninin yayilmaci uygulamasi; "yeni Avrupa duzeni" adina gerceklestirdigi baski yonetimi; obur yanda, buna karsi cikan bireysel bahtsiz bilinc.

Eger bir ornek vermek gerekirse, Alman kadin romanci Annna Seghers'in, ozyasamindan damittigi nice deneyimi canli ve carpici kesitler biciminde icinde sergiledigi Transit romani anilabilir. Yazarin kendisinin de, bir surgun kimligiyle Paris'te gizli yeralti yasami surdururken, baskent Almanlarca isgale ugrar ve yazar, yepyeni kosullar icinde bulur kendini. Seghers, belirli bir aralik koyarak uzaktan gozlemledigi kendi irkindan gelme askerleri, siyasal / ideolojik anlaminda karsi oldugu Berlin yonetimini bir arada degerlendirir, yargilar: "Bu genc, secme askerler, guclu ve sevimliydiler. (...) Ama ben, butun haksizliklara ve baska uluslarin felaketine kendi ulusumun neden oldugunu dusundukce bunaliyordum. Yoneticilerin yukselis ve curuyuslerini gormekteyim."

Soz konusu edilen bireylerin, kuskusuz, ulke icinde ya da disinda olusuna gore degisen uc ornekler de yok degil. Icerideki "kapali dunya"nin en carpici ornegi, toplama kamplarinin buyuk ailesinden gelen 1935 Nobel Baris Odulu sahibi Carl von Ossietzki olmali herhalde. Alman Baris Dernegi (Hamburg Subesi) Baskani, yazar Ossietzki, ulkesinde daha Naziler iktidara gelmeden once silahsizlanma konusunda ve savas karsiti yazilariyla Kahverengi Gomlekliler'in yildirimlarini ustune cekmisti. Reischtag yangininin ardindan tutuklandi. Toplama kamplarinda iskence gordu. O bu durumdayken, Nobel Odulunun ona verilmesi icin, Thomas Mann, Einstein ve Burckhardt'in desteklerinin yani sira, o tarihlerde Turkiye'de yasayan -- baska bir degisle, 1933 sonrasi ulkemize siginmis -- bilim adamlarinin da destek vermesi ne denli kivandirici bir olgu. Yazik ki, bu buyuk barissever, mayis 1938'de, gordugu iskencelere dayanamayarak hastanede oldu. Cenazesine bile yalniz esinin katilmasina izin verdi, yeni rejim. Olumu bile, Hitler yonetimini rahatsiz etmisti.

Oysa, Nobel Baris Odulu Ossietzki'ye verildikten sonra, dogrudan Georing -- yani, rejimin iki numarasi- yazara odulu kabul etmemesi yonunde baskida bulunmus: Nobel'i geri cevirdigi takdirde ozgur birakilacagi sozunu bile vermisti.

Ote yandan, "disari"dan bir ornek olarak, en parlak dunya romancilarindan biri sayilan unlu Alman yazari Thomas Mann ornegi de bir baska acidan dikkat cekici: konferanslar vermek uzere yazar yurt disinda bulundugu sirada, bir subat (1933) gunu, tehlikeye karsi telefonla uyarilir. Evi gozetim altindadir. O andan baslayarak yirmi iki yil -- aslinda, sonsuza dek -- surecek olan surgun yasami baslar.

"Dinle, Alman Ulusu!" basligi altinda, Amerika'dan Alman halkina yonelik radyo konusmalari, savasin bitiminde, romancinin "Alman yazgisina ihanet etmek"le suclanmasina neden olur. Bu celiskili konum nedeniyle, bir ara Thomas Mann, "Bir Alman yazari olmak buyuk bir bahtsizlik, umarsiz bir engel" demek geregi bile duymustur.

Gercekten Mann ornegi, kokleri cok derinde yatan cozulemez bir drami sergilemektedir. Humanist bir yazarin trajik sonu.

Ne tuhaf ki, Thomas Mann cizgisinin obur ucu da bos degil. O uctaysa, Amerikali sair Ezra Pound yer tutmus. Yirmili yillarin basinda, kendisine "verimli bir toprak" arayan Pound Italya'ya yerlesir. Yeni Italya'nin gelisme ufkunu benimser. 1935 yilindan baslayarak da, Roma Radyosu'ndan goruslerini aciklamya koyulur: "Burasi Avrupa... Pound Konusuyor!.." Savas sonunda, gene Amerikalilarca tutuklanan sair, bir kafese tikildi, yargilandi; ardindan, hastaneye yatirildi. 1950-1970 yillari (olumu, 1972) arasinda bile, yaptigi geri donussuz secim, nice agirlikli destege karsin, Pound'un Nobel Odulu'nu almasini engelledi.

Dogal ki, oteki gecici ya da goreceli "surgunler"i de, bu secme ornekler arasina sokmak elbet olasi. Kitaplari yakilanlardan toplama kampinda yakilanlara, yadellerde canina kiyanlara (W. Benjamin, S. Zweig, Ernst Toller, Odon von Horvath ve otekiler), yoksulluk sonucu olenlere (Joseph Roth) dek, koca bir insanlik kervani.

***

Bu arada, kimi ulkelerin tarihinde goruldugu gibi, toplumun degisik dunya goruslerini benimsemesi sonucu ortaya once bir bolunme cikiyor; sonra da bu yol ic savasa dek gidiyor. O zaman da kimin "vatansever" kimin "vatan haini" oldugu, tarihi yazan yana bagli kalarak, bicak sirti ustundeki keskin cizgide yer almis oznel, yanli ve gecici bir gerceklige donusuyor.

Ispanya Ic Savasi, yuzyilimizin boylesi bir duruma denk dusen en carpici ornegi sayilabilir. Ic Savas, Ispanya'nin onde gelen siniflarinin siyasasinin, belli bir tarihten sonra baska araclarla -- yani, siddet yoluyla -- surdurulmesinden baska bir anlam tasimiyordu. Siyaset ayni, yalniz eylemin bicimi degismisti. Zaten, gerici savasin felsefesi de bu degil mi?

Bir de, bu temel nedene ek olarak, Avrupali "buyuk" uluslarin Ispanya Ic Savasi'ni kendi cikarlari yonunde kullanmak istekleri de bu arada sayilabilir.

Sonucta, Cumhuriyetci anayasal hukumetin darbeci generallere yenilmesi, iki onemli tarihsel olgunun anahtarini olusturdu: birincisi, 39/45 Savasi'nin kacinilmaz ve geri donussuz noktaya gelisi -- cunku, Alman / Italyan silahlariyla ordusu icin bir cesit manevra alaniydi, Ispanya topragi: oburu, o zamana dek suregelen Sovyet iktidar sisteminin birici kesin olumu.

Bu savas, hicbir ic savasta olmadigi olcude Batili aydinlari -- sosyalist dunyayla birlikte -- derinden etkiledi ve boldu. Gercekten, Camus'nun dedigi gibi, "Ispanya'da dovusen gonulluler, bu savasin anilarini yureklerine kotu bir yara olarak tasimislardir. Cunku, insan hakli oldugu halde yenilebilecegini Isyanya'da ogrendi."

***

Ne tuhaf, yirminci yuzyilin son diliminde yasanan kimi gercekler, bir yerde, iki bin yil oncesinin gercekleriyle gelip birlesiyor: Aiskhylos'un Salamis Savasi ustune -- savastan sekiz yil sonra, ustelik -- yazdigi Persler tragedyasi yuzunden, yazari surgune gonderilmisti. Surgunde de oldu, zaten. Tipki, Troyali Kadinlar'in yazari Euripides'in yazgisi gibi bir son.

Bir olcude uzak bir bakima yakin, zamanimizdan bir ornekse, dusunur Sartre. Fransa'nin suruklendigi, sonra icinden cikamaz, oldugu Cezayir Bagimsizlik Savasi sirasinda, Baskaldirma Hakki basligi altinda kaleme alinmis bildiri nedeniyle hakkinda sorusturma acilmis; ancak Brezilya'ya kacarak bu durumun sonuclarindan kurtulabilmisti. Bu sure icinde de, Baskan de Gaulle'un ozel girisimiyle -- "Voltaire tutuklanamaz!" sozu ustune -- Sartre'a iliskin sorusturma durduruldu.

Buna karsilik Cezayir topraginin cocugu olan Albert Camus, takindigi cift anlamli suskunlukla, ozellikle dikkatleri ustune cekti. Cezayir'in bagimsizligi konusunda kendisinden beklenen tanikligi yadsimasi, caginin tum sorunlarina duyarli gorunen -- ve, oyle olmus -- bir yazarin siyasal ahlakina, nesnel yansizligina golge dusurdu.

Ote yandan, yakin ve sicak gecmisten bir baska ornek olarak, Batili merkezlerin ozel amacli yerel savaslar siyasetine knrgl patlak veren kimi kitlesel tepkiler soz konusu edilebilir. Ozellikle Vietnam Savasi'na karsi Amerikan toplumunun buyuk, yaygin ve surekli tepkisi. Altmisli yillarda ve yetmislerin basinda, toplumun her kesimi, bu tepki yelpazesinde kendine dusen yeri almaktan cekinmedi. Sorumlulugunu ustlendi.

Bununla birlikte, Amerikan kamuoyunda ve aydinlarinin bilincinde kapanmayacak bicimde acilan bu yara, gelecegin bicimlendirilmesinde buyuk olcude olumlu ya da onleyici etkiler yapmis da sayilmaz. Vietnam'i izleyen kucuk-buyuk benzer "dunya jandarmaligi" ornekleri, sik sik yinelenen "arka bahce" girisimleri yine surmekte. Ozellikle, yeni tek kutuplu dunyada. Dolayisiyla, bu kosullarda bariscilik, her zaman "ulusal cikarlar"in karsiti olan dusunceler topluluguna verilen isim, degismeyen bir yafta durumuna geldi.

***

Bunca degisik ve karmasik durumun icinde barisci istemlerin ulastigi hepsinden daha aci olan son, iktidarlarca izlenen savas siyasetine bagli olarak, ulusal ordu icinde patlak veren asker isyanlarinda yasandi. Bilince karsi kanla gerceklestirilen kor disiplinin olusturdugu tabloda goruldu.

1914/18 Savasi sirasinda, Avrupa'nin tum cephelerinde, kitanin ust toplumsal siniflarinin dayattigi ve surdurdugu bu cikar savasina karsi isyanlar, ordudan kacma olaylari basgostermisti. Italya cephesinde yasananlar, Coporeto bozgunu ya da cekilmesi, Hemingway'in Silahlara Veda romanina dek girdi: askeri mahkemeler, idam cezalari, bir dakikaligina cikarilip giyilen sapkalar, kursuna dizme ve kacislar...

Fransiz bati cephesine gelince, -- ornegi, Dos Passos (Uc Asker)'da carpici bicimde goruluyor -- kacak askerler, surgunde bir hukumet kurmayi bile basarmislardi.

Ingiliz ordusunun o donem kosullarini yansitan unlu yonetmen Losey'in filmi For Exemple, boyle bir konuyu olanca yalinligiyla isleyen, basli basina bir basyapit sayilabilir. Surekli yagan yagmur, siperlerin yapiskan camuru, su birikintilerinde cerceklestirilen fare yarisi, her gun yirmi dort saat araliksiz suren top atislarinin sinirleri geren sesi ve, kacak bir askerin "sacma"nin zeminine oturmus durusmasi. Kursuna dizildigi halde olmeyip yaralanan yirmi uc yasindaki askerin isini bitirmek amaciyla, acik agzina -- avukati yuzbasi tarafindan - bosaltilan bes kursun. Sonra yine yagmur, yine camur, yine gunlerin biteviyeligi ve sacma olumler.

Benzer bicimde, Yunanistan'in Anodolu hareketine katilan ordusu icinde de isyanler patlak vermisti.

Ancak askerlerin bu toplu hareketlerinin en kanli ve belirleyici ornegi, kuskusuz, Almanya'da yasandi. Spartakist eylemi - eksik kalmis devrim girisimiyle birlesmis ya da onunla sonuclanan isyanlar sayilabilir. Nazizm olgusu bile, bu kosullarin urettigi zehirli siyasal ortamin bir yan urunuydu bir bakima.

Acilar ve sevincler generallere, siyasal erki elinde tutan organlara, dogrudan yansimadigina gore, baris gecici ve igreti bir durum; Shakespeare'in VI. Henry'de dile getirdigi uzere, "ne yazik ki, savaslar da kulturumuzun bir parcasi olmaya devam ediyor." Hem yalniz o mu? Baris karsitligi da.


Cogito, Sayi:3, Kis 1995
Ceviren: Nevzat Erkmen
,p.Oneri, katki ve elestiri

Yakamoz