TARIHSELLIK, FELSEFE VE HERMENUETIK
Mustafa Gunay
Insanin tarih icinde yasayan bir varlik olmasi, onun tarihselliginin
en somut ifadesidir. Tarihe ve tarihsellige iliskin problemlerin
varolussal bir onem tasimasi da bunu gostermektedir. Tarihe ve
insanin tarihselligine iliskin dusunme etkinliginin, ozellikle
19. yuzyildan gunumuze kadar degisik bicimlerde yogunlasarak surdugunu
gorebiliriz.
Bir bilme ve anlama konusu olarak, tarihe yonelis kacinilmazdir.
Cunku tarihi anlamaya calismak, aslinda bir kultur varligi olarak
insani ve onun gerceklestirdigi seyleri anlamaya calismaktir.
Burada, tarih uzerine hangi bakimdan ve nasil konusulacagi bir
problem olarak belirmektedir. Eger metafizik bir yaklasim icinde
yer almak istemiyorsak, tarihin tumu uzerine konusamayacagimiz,
evrensel bir tarih felsefesi gelistiremeyecegimiz aciktir. Oysa
biricik tarih felsefecisi olmayi amaclayan her tarih metafiziginin,
tarihte kestirilemeyen bir gelismeyen sonunu; dolayisiyla bu sonla
aciklanabilecek olan genel bir anlami arastirmakta olduklarini
soyleyebiliriz.
Insanin tarihselliginden soz etmek, onun akilsal yaninin, bilincinin
tarihsel oldugunu da kabul etmek demektir. Iste kendisi tarihsel
olan bir akil, ancak, butarihselligin sinirlari icinde bir soylem
gelistirebilir. Dolayisiyla bu soylem gelecege iliskin olamaz.
Gelecek hakkinda da kesin bir sekilde konusmak, ancak tarih-ustu
bir felsefeden hareketle mumkundur. Oysa tarihselci yaklasimda,
felsefe de tarih-ici bir konumda degerlendirilir. Aklin ve bilincin
tarihselligi ve felsefenin tarih-ici bir etkinlik olmasi, tarih
metafizigine giden yolu kapatir.
Akil ve tarih iliskisini cozumlemek icin, bilinc kavraminin
acimlanmasi gerekir. Akil ve tarihe iliskin soylemler nasil bir
bilince dayaniyor? Bilincten ne anlasiliyor?
Bilinc, Kant'ta transendental, Hegel'de mutlak, Dilthey'da ise
tarihseldir. Felsefe- metafizik iliskisini anlamak ve metafizik
elestirisi yapabilmek de, oncelikle, felsefede "bilinc"
probleminin yol actigi tartismalari goz onune almakla mumkundur.
Bununla birlikte, felsefe tarihinde bilincin, aklin kendinin farkina
varma bicimleri ustunde de durmak durumundayiz.
Transendental bilinc, bir bilinc felsefesi gelistirir: ozne ve
nesne iliskisi temelinde. Tarihsel bilinc ise, bir ozbilinc felsefesi
ortaya koyar.
Hegel'in Mutlak bilinci, tarihte akilsalligin gelisimini gorur,
onun seruvenini dile getirir. Burada da karsimiza, tarihin ereksilligi,
finalite, teodise, rasyonalite-irrasyonalite, ozgurluk-belirlenmislik
vb. gibi problemler cikar.
Mutlak bilincle ancak bir tarih metafizigi kurulabilir. Mutlak
bilinc, tarihin tumu uzerine konusur, kendisini tarihin olusturucusu
olarak ifade etse de bir bakima tarih-ustu bir konumda yer alir.
Cunku baska turlu butunsel bir tarih anlayisi uretilemez.
Tarihteki rasyonalite ve ereksellik, insanin gerceklestirdigi
bir kultur fenomeni ve etik deger olarak gorulmelidir., yoksa
tarihin kendisinde bir rasyonalite bulundugunu dusunursek yanilgalara
duseriz. Bu acidan, tarih felsefesinin ve tarihin anlami sorunu
oldukca onemlidir.
Hermeneutik yontem (tarihselcilik), felsefeyi tarih-ustu bir konumdan,
tarih-ici bir konuma getirir. Bu ayni zamanda felsefi kavramlara
(ornegin "akil") bir potansiyelite ve idealite yuklenmesinin
de elestirisi demektir. Cunku kavramlar her zaman bir gerceklige
tekabul etmeyebilir. Bu sorun epistomolojide cok tartisilmistir.
Ama siyaset ve tarih felsefesinde de kavram ve gerceklik iliskisi
problematiktir.
Tarihselcilik, felsefi problem ve konulari felsefe-ici bir bicimde
degil, bunlarin etken olduklari kulturle iliskisi acisindan ele
alir. Ancak boylelikle, felsefelerden bir felsefe olma durumunda
olur. Burada hermeneutik'ten soz etmek gereklidir. Cunku,
"hermeneutik", "felsefelerden biri"
olmanin otesinde, felsefenin de bir yasama fenomeni, bir tarihsel
urun oldugunu gormemizi saglayacak ve tarih dunyasini kavramamiza
yardimci olarak bilme/anlama kosullarinin bir ogretisidir.
Bu nedenle felsefe etkinligini hermeneutik acidan ele almak uygun
olur. "Hermeneutik , tarihsel bilgi edinme tarzinin ilke
ve kurallarinin, tarihsel bilgi yonetiminin ogretisi olduguna
gore, o klasik anlamda herhangi bir "felsefe" de degildir.
O, felsefenin de tarihsellik bazinda anlasilmasini saglayan tarihsel
bilgi edinme tarzinin ogretisidir."
Felsefe ile hermeneutik arasinda kopmaz bir iliskiyle birikte,
belli bir ayrim da soz konusudur. Felsefe, hermeneutik bir yaklasim
tasiyabilir, ama hermeneutik , bir felsefe olma durumunu asan
bir karakter gosterir. "Felsefenin kendisi hermeneutik bir
anlama nesnesidir ve hermeneutige bir "felsefe" olarak
degil, tam karsilamasa da "felsefenin felsefesi" etkinligi
olarak bakilabilir."
Tarihsel dunyanin kategorileri nelerdir? Yasama ve tarih felsefelerinde
kavramlarin ve kategorilerin anlami ve islevi nedir? Bu sorular,
tarih felsefesi, tarih metafizigi ve tarih bilimin felsefesinde
farkli sekillerde kendini gostermektedir.
Hegel'in "spekulatif akil" kavraminda oldugu gibi, felsefi
kavramlara bir potansiyelite ve idealite yuklenmesi, felsefenin
tarih-ustu bir konumda yer almasina ve tum tarihi kusatan bir
soyleme donusmesine yol acar. Tarih metafiziklerinin elestirisi
ancak hermeneutik yontemle olaniklidir. Yine hermeneutik bize,
felsefe tarihinde aklin, bilincin kendisinin farkina varmasinin
bicimleri ustune bir bilgi ve bilinclenme de saglamaktadir. "Bilincin,
kendi farkina varisi, hep bir tarihsellik gosterir." Bu nedenle
"tarih-ustu bir bilinc mumkun degildir."
Tarihselci yaklasimda, anlamanin bilmeye gore bir onceligi ve
ustunlugu (kapsayiciligi) goze carpar. Ozellikle doga bilimlerinde,
bilgi edimi ozneyi bir duyum-tasarim iliskisine sokmasina karsin,
tarih ve kultur bilimlerinde ise, anlaminin insani bir butun olarak,
tum yonleriyle etken bir konuma getirmesi soz konusudur. Bundan
dolayi tarih ve yasama, bir anlama etkinliginin konusu (nesnesi)
olabilir.
Dilthey'in da "bilme" ile "anlama" arasinda
belli bir ayrim yaptigini biliyoruz. "Anlama Dilthey'da,
insanin "yasantisinin tumluguyle" gerceklestirdigi bir
edimdir, bu haliyle bilme"ye oranla cok kapsamli ve karisik
bir edimdir." Cunku yasama dunyasi ve yasanmis bir surec
ya da donem olarak tarih, insanin yalnizca bilmek amaciyla, bir
bilgi nesnesi olarak yoneldigi bir gerceklik degildir. Tarihe
yonelisimize ve yasami kavrama cabamiza, bilme amaci ve kaygisi
disinda, insanda bulunan pek cok etken de eslik etmektedir ve
bunlari goz ardi etmek dogru olmayacaktir.
Insanin "yasama ve tarih" karsisindaki tavri, yalnizca
bilissel, gozlemci, refleksiyonel bir tavir olmayip; insan olarak
tum totalitemizle almamiz gereken bir tavirdir. Yasam ve tarihi,
bu nedenle yalnizca duyum-tasarim iliskisi temelinde bir "nesne"
kilamayiz. "yasama"ya ve "tarih"e tum kapasitemizle
yonelmek zorundayiz. Burada da yine "bilme" ve "anlama"
arasindaki ayrim karsimiza cikmaktadir.
Bilinc felsefesinde (ornegin Kant), bilme ediminde ozne bir duyum-tasarim
iliskisi icinde dusunulur. Tarihin ancak bir anlama etkinliginin
konusu olabilecegini savunan tarihsel bilinc (ozbilinc) felsefesinde
(ornegin Dilthey) ise, insanin bir butun olarak etken konumda
bulunmasi soz konusudur. Yani insan kendisinin ortaya koymus oldugu
tarihsel gercekligi, bir dis dunya olarak algilamakla yetinemez,
onu ancak anlamak ve yorumlamakla yukumludur. Cunku bu gerceklik
anlam ve degerlerden olusmus bir dunyadir. Burada bilgi ve bilim
kavrami acisindan "tarihsellik" kavraminin nasil bir
onem tasidigi belirginlesmektedir.
Tarihselcilik felsefeyi bir kultur bileseni olarak gormektedir.
Bunedenle felsefi problem ve konulari felsefe-ici bir bicimde
degil, bunlarin etken olduklari kulturle iliskisi bakimindan ele
alir. Bir bakima "ust-felsefe" olarak nitelenebilecek
bir yaklasima sahiptir.
Baska bir "ust-felsefe" anlayisini da pozitivistlerde
goruyoruz. Pozitivizm de felsefeyi bilimin bilimin verilerini
ve onermelerini cozumleyici bir mantiksal cozumleme yontemi olarak
degerlendirmektedir.
Felsefenin bir "ust-dil" oldugu savina gore, "bilimler
dogrudan dogruya gerceklikleri ele alan, onlar uzerine soz soyleyen
birer konu dilidirler. Felsefe ise konusu diller olan, bu konu
diller uzerine kurulan, bunlari cozumleyen, elestiren bir ust-dildir.
"Konu dilleri, gunluk dil ve bilim dili olmak uzere ikiye
ayrilir. Iste bu dillerle iletisimin temiz yapilabilmesinde ust-diller,
yani bu dillerin uzerine kurulu, bu dilleri konu edinen, elestiren,
ariklayan diller yardima kosarlar. Mantik ozel bir ust-dildir.
Tam olan, yani hem bir sentaksi, hem bir semantigi olan ust-dil
felsefedir.
Gerek tarihselcilikte gerekse pozitivizmde, felsefeninneligine
iliskin yeni bir anlayis ve degisiklik meydana geliyor.Bu degisme
de klasik felsefeden bir kopusun ifadesidir. Bir bakima istenen,
"felsefesiz" filozoflar olmaktir.
Felsefenin kultur-ici bir etkinlik olmasi ve bilimsel verileri
yorumlayan bir caba olarak gorulmesi, sonucta felsefenin bir ust-dile
ya da ust-felsefeye indirgenmesine yol acmamalidir. Bu arada,
tarihselciligin felsefenin ozgullugunu pozitivizme oranla daha
cok goz onunde tuttugunu soyleyebiliriz.
Felsefenin mesrulugunu ve gecerliligini (yasamsalligini) belirtmek
icin, ilgi alanini ve problemlerini ortaya koymak soz konusudur.
Cozulmesi, yanitlanmasi gereken felsefi problemler oldukca felsefe
de sona ermeyecektir.Ama bu biraz da felsefenin kendine yeni problemler
ya da problem alanlari bulmasina bagli bir seydir.Yeni bir problem
ya da problemler ortaya konulmasa da, eskiden beri tartisilan
problemlere iliskin olarak yeni bir bakis ve yasanan donemin (kulturun,
tarihin) icerdigi olusumlarla cesitli iliskiler kurularak da felsefe
yapilabilir.
Felsefe-ici problemlerin fazlaca degismedigi soylenelirse de,
felsefenin iliskin oldugu alanlarla kurdugu diyalogun sekli ve
anlami tarih boyunca onemli degisiklikler gostermistir.
Felsefe problemleri, bir yaniyla felsefe ici problemler olmakla
birlikte, diger yaniyla felsefenin iliskili oldugu seylerle de
ilgili problemlerdir. Felsefe problemlerinin iki boyutunu bir
ornekten hareketle aciklamayi deneyelim. Ornegin, ozgurluk problemi
insanla ilgili, insan varolusuyla ilgili bir problemi ifade eder.
Ama diger yandan bu problemin ele alinisi kavramsal bir sekildeyse,
o zaman "felsefe-ici" bir dusunme ve sorgulama soz konusudur.
Tarih ve kultur dunyasi, yalnizca duyum-tasarim iliskisiyle bagli
oldugumuz bir gerceklik olmayip, icinde yer aldigimiz, olusmasina
ve degismesine cesitli sekillerde katkida bulundugumuz bir alandir.
Dolayisiyla tarih ve kultur dunyasi, hem yasama acisindan hem
de bu gercekligi bilme/anlama acisindan tum insansal butunlugumuzle
yonelmemiz ve boyle bir yonelmislikle kavramamiz gereken bir alan
durumundadir.
Dis gercekligi bir kanitlama konusu gormekten kaynaklanan problemler,
ozne ve nesne felsefesine, yani bilinc felsefesine ait problemlerdir.
Icinde yasadigimiz dunyanin, "yasama dunyasi"nin, bilinc
filozoflarinin kullandigi kategoriler altinda ancak bir golge
halinde gorulebilmesi soz konusudur. Burada karsimiza, insan ve
kultur dunyasina yonelmede dogmatizm tehlikesinin dogabilecegi
seklinde bir problemin de ciktigini fark ediyoruz.
Insani ve tarihi anlamak icin, bilgi ve bilim kurami acisindan
"tarihsellik" kavraminin sagladigi olanaklardan ve hermeneutigin
acmis oldugu dusunsel yollardan yararlanabiliriz. Ama sunu da
belirtmemiz gerekir ki, felsefe kendini bir soylem olarak, hermeneutik
ise bir yontem olarak ortaya koyar.
Felsefeyi belli bir seye baglamak ve onunla sinirlamak, bir bakima
boylesi bir etkinligin varolus alanini daraltmak ve giderek ortadan
kaldirmak demektir. Bu nedenle felsefenin kendine ozgu bir etkinlik
oldugunu unutmamak gerekir.
Yenicagin baslangicinda, dinsel-metafizik soyleme karsi, bir doga
bilimi kavrami gelistirmek, bir felsefi problem ve gorev olarak
anlasilmisti. Gunumuzde ise daha cok, bu doga bilimiminin ve dayandigi
teorik temellerin ve yol actigi yasamsal sonuclarin elestirilmesi
yine bir felsefi problem ve gorev olarak gorulme durumundadir.
Bu anlamda felsefenin tarihsel bir boyutu oldugu aciktir. Ama
bu tarihselligin sinirlarini zorlayan bir yaninin oldugu da.
Felsefenin dinsel ideolojiyle olan hesaplasmasi bir olcude tamamlanmis
sayilabilir, ama bilimsel ideolojisiyle olan hesaplasma ve tartisma
devam ediyor. Felsefe, kendisinin insanlik kulturunden elenmesine
izin vermeyecektir.
Felsefe Tartismalari, 19. Kitap, Nisan1996