KÜLTÜR DE KÜLTÜR
KÜLTÜRDE KÜLTÜR,
Sitki M. Erinc
Ulkemizde kimi kavramlar moda olur, bir sure dillerden dusmez.
Sonra baska kav-
ram ya da kavramlar gelir gundeme, otekilerin pabuclari dama atiliverir;
cogu zaman
da yeterince didiklenmeden. Ornegin, bugunlerde bir iki kavram
var ki nereye bakilsa
onlarla ilgili bir seylere rastlamak olasi: Postmodernizm gibi,
marjinal gibi... Fakat, za-
man zaman sinseler, sindirilseler, hatta saptirilsalar bile gundemden
dusmeyen, gun-
demde olma niteliklerini hic yitirmeyen, dillenmediklerinde dahi
uslarda coreklenen,
olumlu ya da olumsuz her elestirel yaklasimda olcut kabul edilen
bir baska grup kav-
ram daha vardir. Bunlar icinde en carpici ve en sorunsallardan
biri olarak da galiba
"kultur" kavrami gosterilebilir.
Horatius'dan bu yana bilinen ve Voltaire'le de gunumuzdeki kimi
anlamlarini sirt-
lanan kultur, bizde, herhalde Ziya Gokalp'le elestirel bir degerlendirmeye
ozne olmus-
tur.
Ziya Gokalp'in uygarlik, medeniyet, hars gibi tanimlamalari ve
bu anlamlarin etkin
ogeleri, eger siyasi tarihimiz ve kultur tarihimiz acisindan irdelenirse,
en azindan, belli
bir zaman dilimi icin olumlu yargilar ve tanilar olarak kabul
edilebilir. Fakat, daha son-
ra kulak kulturuyle beslenen bir grup "oncu" araciligiyla
Ziya Gokalp bir ortanokta ya-
pilmis, ondas olan ve olmayan nitelendirmeleri; hem Ziya Gokalp'i,
hem de kultur kav-
ramini, en azindan, ereginden saptirmistir.
Daha sonraki surec icinde ise, "ulusal kultur", "milli
kultur" seklinde bir adlandir-
ma ve buradan hareketle "halk" ve "hummet"
kavramlarinin, acik ya da gizli savasi
baslamistir.
Bu savaslarda her iki taraf da "yenen" sifatini kendine
yakistirdigindan "galip-
maglup" savasina bile gereksinim duymadan oyun alani degistirilmis,
taraflarin hicbiri
de bu durumdan yakinir gozukmemistir. Zaten niye yakinsinlar ki...
Iki taraf da yenen
olduktan sonra...
Yeni oyun alani dedigimiz de aslinda eski, hatta cok eski bir
alandir. Belki de ta Fa-
tih Sultan Mehmet'e kadar goturtulebilir: "Bati Kulturu",
"Bizim Kulturumuz" maclari-
nin yapildigi oyun alani...
Bu savaslar, bu surtusmeler, bu oynamalar bir sozcuk adina yapiliyor
diye dusu-
nuldugunde belki de, herhangi bir nufus dairesinde calisan bir
kayitcinin, salt kendi
yaklasimi ile, bir ebeveyne "Bu isim Turk ismi degil. Cocuguna
koyamazsin." deyisi ka-
dar "absurd" bulunabilir. Oysa kultur, sosyal ve beseri
bilimler alani soz konusu oldu-
gunda -ki boyle oldugu da herhalde orneklerden anlasilagelmektedir-bir
oruntuyu, bir
yumagi imler, tek bir adi degil.
Sayilamayacak kadar cok, kendine ozgu ogelerden olusan bu oruntunun
bir de, or-
ganik oldugu, canli oldugu; bir baska deyisle dogup, buyuyen ve
zamani gelince de
olen, olebilen bir canli oldugu dusunulurse, bu bitmeyen karsitligin
nedeni belki de da-
ha iyi anlasilabilir. Ama, bu anlasilirlik yine de karsitlamanin,
kultur adina yapilagelen
cekismenin sacmaligini yok etmez.
Sacmalik da cekismenin varligini...
Karsitlik; eger iki eksi uc ya da iki arti uc gibi ise, yani ayni
dille, ayni alanda, ayni
erekle ve saydam bir yontemle "cok seslilik" yaratiyorsa
(cok seslilik ile zit seslilik du-
rumlarinin bilincinde olmak kosuluyla) bu, kultur adina yararli
da olabilir.
Oysa gozlenen, hem arka niyet, hem on erek olarak oylesine kutuplasmalar
yaratil-
maktadir ki sonucta bu karsitliklari varedenlerin kendi, kulturel
larvalar olarak, kulturu
kemirir bir duruma dusmektedirler.
"Milli Kultur", "Bati Kulturu", "Turk
Kulturu", "Hars" gibi kalkanlara bakildigin-
da, o kultur oruntusunun bir gorunumunu, bir kesitini, bir niteligini,
ya da bir uzamsal
konumunu, kulturun tumu gibi anlamak isteginin ya da safdilliginin,
gereginden fazla
parlatilarak, bir ortacag silahsoru, ya da bir ortacag abdali
gibi kullanildigini goruruz.
Ama bu kalkan ya da kalkanlar kimi, kime karsi korumaktadir? Kimi
neden gizlemekte-
dir? Pek bilinmez, bilinemez. Dogal olarak da ne olursa kulture
olur.
Fakat, orumcegin agi ile kendini de mahkum etmesi ornegi, kulturun
ve butun bu
karmasanin esas nedeni de yine kulturdur. Kulturel tikanmalar,
kuIturel tukenmeler ve
kulturel cokuntuler altinda, hem icerik, hem varlik, hem de isgoru
baglaminda, kultu-
run ne oldugunu bilmemek ama biliyorum zannetmek yatar. Zanli
yaratmak da yine
kulturun bir baska bagislanamaz sucudur.
O halde kultur nedir?
Bu sorunun tek bir yaniti var galiba. Ustelik o da soru seklinde: Ne degil ki?
Kulturu, tasiyicisina gore, ya da egemenlik alanina gore tanimlayabiliriz.
Kulturu cikis, yaratilis kaynaklarina gore tanimlayabiliriz.
Kulturu, gorunusune, bicimine, bir baska anlatimla, kulturu kanitlayan
araca gore
tanimlayabiliriz.
Kulturu, isgorusune gore tanimlayabiliriz.
Bu gorelilikleri daha da artirmak, hatta kendi icinde bile siniflamak olasidir.
Bir bakis acisi kulturu cok iyi tanimlayabilir ama bu tanimlama,
belli bir konum,
belli bir gorunum acisindandir ve diger bir gorunum, ya da konum
acisindan ise kultu-
ru epritebilir.
Nereden ve neresinden bakilirsa bakilsin kultur kavramlarinin
tumu icin ortak olan
kimi tanimlamalar vardir ki bunlardan ilki kulturun organik oldugudur,dirik
bir anlam
tasidigidir. Bir baska deyisle kultur degisir ve gelisir. Eskir
ve yok olur. Hicbir kultur
ogesi duragan degildir. Cunku kultur kavraminin varligi icin onkosul,
en az sayida da
olsa bir insan toplulugunun ya da bu toplum icinde olusu nedeni
ile bir insanin varligi-
dir. Toplum, ister bir kavrayis olarak, ister bir olgu olarak
yok ise kulturden de soz edi-
lemez. O halde, bir kimse once kendini bir toplumun (en genis
ve en dar anlamlari ile
bir toplumun) uyesi olarak hissedebilmeli, sonra da o toplumun
icinde kendinin de var
oldugunu anlayabilmeli ki kulturden soz edebilsin, kulturden soz
edebilsin.
Kulturun kosutu insan olunca, insanin degiskenligi kulturun de
degiskenligini zo-
runlu kilmaktadir.
Hicbir kultur ogesinin oncesiz ve sonrasiz olmadigini kavrayamayan
bir kimse icin
kultur, daha basinda putlasmis demektir. Bir baska deyisle; boyle
bir kimsede gelisme,
degisme, doyumun bir ust basamagina cikma, "daha"yi,
"en"i yakalama gibi kaygilarin
olmadigi, bilgilerin yer almadigi soylenebilir. Yani o tip kavruk
bir tiptir.
Kavruk bir tipin kultur neyine...
Genellebilir ikinci bir kosul daha ortaya konabilir. Bundan sonra
da kulturu da-
ha iyi anlama, icerigini daha iyi hazmetme yolu acilabilir.
Her tur kultur adina onsart kabul edilen bu nitelik ise; kulturun
insan icin, onun gi-
zil guclerini gelistirmek, onu daha mutlu kilmak ve daha rahat
ettirmek icin varoldugu-
dur. Kultur bir bukagi olur, oluverir ise eskimis, ya da putlasmis
demektir. Buzdolabi
varken teldolap kullanmnk (salt kultur adina ise) hic de hos olmayan
sifatlar yakistiril-
masina neden olur kullanicisina. Ya da, calar saatin "kesfedildiginin"
bile bilincinde ol-
mayanlarin, ramazan ayindaa gece yarisi davul calanlari ve bu
calmayi kultur adina ge-
rekli gorenleri, bu iki tipi de kultur adina bagislayanlari kulturun
varlik nedenini bilme-
suclamak kacinilmazdir. Iste bu tur tutumlari kultur kisirlasir
ve dolayisiyla o
toplum icin bir bukagi olur.
Kulturun tum kavramlari icin son ortak kosul ise. kulturun bir
ogrenme urunu ol-
masidir. Kultur ogrenilir. Bu ogrenmenin ise uc temel kaynagi
vardir. Bu kaynaklar bir
onem, bir oncelik sirasi almazlar, alamazlar. Zamana, mekana ve
insana/insanlara (on-
larin akil gibi, sezgi gibi niteliklerine) bagli olarak, bir kaynak,
digerine oranla daha on-
ce ya da daha onemli olma hakki elde edebilir, edebilir ama bu
sadece konumuna uy-
gun olarak bir deger yakistirmadan ote gecemez. Ayrica bu kaynaklar,
bir cikis, bir gelis
yeri olarak yapilan adlandirmalardir, yol adidir. Yoksa urun adi,
bilginin adi degildir.
Kaynaklara baktigimizda oncelikle sunu fark ederiz: Butun kultur
ogeleri, kulturel
varolanlar (en soyuttan, en somuta dek), insan tarafindan var
edilmistir. Yani kulturun
temel kaynagi insandir. Kultur oruntusunu olusturan her dusunce,
her kurum, her nes-
ne, ama her dusunce, her kurum, her nesne insan tarafindan yaratilmistir.
Insandan olmayan kultur yoktur.
Insan icin olmayan kultur yoktur.
Insani baz aldiktan sonra yollara donebiliriz: Ilki tarihtir;
ezelden baslayan tarih...
Bu tukenmeyen, tuketilemeyen serit icinde kultur ogeleri birbiri
uzerine yigila yigila,
katlana katlana ve dolayisiyla eze, ezile, yok ola yok ola gelir
gunumuze dayanir. Bir
toplumun, bir bireyin yasam cizgisi ile bagimli olarak, o toplumun,
o bireyin sirtinda,
usunda ve tininde, o toplumun, o bireyin gittigi her yere tasinir:
Fire vererek, eklentilere
ugrayarak tasinir durur.
Yurt; yasamin surduruldugu yerin, topragin, iklimin verdigi, o
toplumun o yeri
yurt edinmesinden once, orada yasayanlarin biraktigi, armagan
ettigi, yeni toplumun
hazir buldugu her sey...
Ucuncu ve son kaynak ise bir toplumun ve kendini o toplumun uyesi
kabul eden
insanlarin, tarihi surec icinde komsulari ile ve diger toplumlarla
kurdugu iletisim ve et-
kilesim sonunda onlardan aldiklari ve kendi kulturlerine bilincli
ya da bilincsiz olarak
kattiklari ve ozumsedikleri her sey...
Gorulebilecegi gibi bu uc kaynagin da hem sebebi, hem de sonucu
insandir. Insan
ise dogasi geregi tutucudur, fakat bencildir de. Hem edinimlerinde,
kullanagelgeldiklerin-
de bir degisiklige kolay kolay yanasmaz, hem de kendi icin daha
rahat olani, daha kolay
olani gec de olsa yakalar. Bu geclik sadece zaman kaybina neden
olur, fakat mutlaka
kulturu degistirir. O halde tutuculuk sadece zaman israfi demektir.
Birikmis bir oruntu yaratan bu kulturun ogelerini, edinim yolu
nedeniyle bir yegle-
meye bagimli kilmak; bu atalardan geldi, bu sonradan kulture girdi,
ya da bu izden, su
degil gibi kestirimlerde bulunmak bilincsiz bir isguzarliktan
ote bir anlam tasimaz. Boy-
le ir kestirim inandirici kaynaklardan da yoksundur.
Sozgelimi "mahrem" kavrami kulturumuze nasil girmistir?
Bunu benimseyen ve
savunan bir toplumun ya da bireyin kulturel savi, acaba tarihe
mi, yurda mi, yoksa cev-
resel kulture dayandirilmaktadir? Buradaki savunmasi acaba "Ani
Harabeleri" icin
de gecerli olabilir mi? Bu, cok siradan iki ornek bile kulturel
ogeler icin genellebilir bir
kok yargisi getirelemeyecegini, kimi zaman sunun, kimi zaman da
bunun yeglenebilece-
gini gostermektedir. Kravat takmaya direnen birinin pantalon giymesini
anlamak kadar
gulunc olur aksi yargilar.
Bir kultur ogesinin, bir kultur kurumunun onemi ve degeri, ne
yolla edinilmis ol-
duguna bakilarak savunulamaz. Insana, insanina, insanliga ne derecede
yararli oldugu-
na, onu/onlari ne derecede mutlu ve rahat ettirdigine bakilarak
savunulur. Tersi, kultu-
re karsin kultursuzlesme olur.
Kultur nedir sorusunun bir yaniti da, bir kultur ogesinin varlik
tarzi olcut alinarak
verilebilir. Bu durumda, birbiriyle ayristirilamaz bir iliski
icinde bulunan uc tur kultur
ortaya cikar: Ulkusel (ideolojik) kultur, maddi kultur ve davranissal
kultur.
Bu uc kultur arasindaki denge ve tutarlilik "kisilik"
kavrami ile de aciklanabilir.
Dusunuldugu gibi eylemek ve bu eylemede, dusunulene ve eyleme
uygun arac-gerec
kullanmak varolanin varlik konumunu da belirler.
Ister bir toplum, isterse o toplumun bir uyesi icin bu uc kulturun
ortak ve ayritiri-
lamaz butunlugu bir kimlik tanimlam asi olarak ortaya cikar.
Ornegin; "Ne mutlu Turkum diyene" de, hem de Arapca ezan okut.
Bu ve buna benzer goruntuler bir kimlik, dolayisiyla da bir kisilik
sorununu (ister
ulke capinda olsun, ister birey) yaratir.
Bu uc kulturden her biri, digerinin yaraticisi durumundadir. Bir
gecis donemi, bir
degisme sureci icinde gorulebilecek tutarsizliklar belki, bir
olcude bagislanabilirse de sa-
vunulamaz. Savunmaya kalkmak ya kulturel gelismeye, bir cavlana
set cekme sevdasi-
na kapilmak gibi yapay bir engelleme yaratir, ya da kimlik kanitlama
adina kimlikten
olma gibi bir kulturel tikanmaya yol acar.
Ulkusel kultur, bir toplum ile o toplum bireylerinin her birinin
ayni erek altinda
birlesmesi, ayni "gelecek" anlayisi icinde olmasi seklinde
de tanimlanabilir, ve belki de
oncelikle boyle tanimlanir. Bu durumda, ornegin; hem Turk pasaportu
tasimak, hem de
Turk bayragini red etmek, bu uc kultur turunun dengelenemeyisi
demektir ve kisilik
parcalanmasi anlamina gelir en iyi niyetle.
Kultur, hem bireysel, hem de toplumsal
kimligin tek ve sasmaz gostergesidir.
Ulku ile madde, gorunumlerinden cok daha karmasik bir iliski icindedir.
Her kul-
landigimiz arac ve gerec, ulkusel kulturun bir imgesi oluverir.
Madde, bir varolan ola-
rak, ancak davranislarla insana, dolayisiyla da ulkusel kulture
baglanir. Bir baska deyis-
le, yasam icin gerekli arac ve gereclerin hem yeglenmesindeki
erek, hem de kullanlisin-
daki yontem, ulkusel kulturun gostergesidir.
Bir toplum icin ulkusel kultur percin gibidir ve o toplumun, toplum
olmasini sag-
lar. Bu nedenle de her maddi kultur, ya da her davranissal kultur,
aslinda ulkusel kultu-
run bir baska gorunumudur. Cunku; toplumun kimligi, ulkusel kulturu
ile hem kanit-
lanir hem de cozumlenir (desifre edilir). Ornegin; "Turkum,
dogruyum, caliskanim. Ya-
sam kucukleri korumak ..." bir toplum ulkusunu simgeler.
Bu ulkusel kultur ancak tu-
tum ve davranislarla kanitlanir, yoksa sozcuklerin kendi adlandirmalariyla
degil.
Bir birey icin ise ulkusel kultur, sozel aciklamalardan degil,
davranislardan cikar,
bu davranislarda kullanilan arac ve gerecten cikar. Ornegin; ir
kimse antilaik bir egilim
icinde gozukmekten yana ise ve "ben dini kurallari temel
alirim" diyorsa,o kimse artik
luks otellerde, Bati giysileriyle ve limuzin arabalarla, kadinli-erkekli
dugun yapamaz.
Ya da ben "milliyetciyim" diyen bir kisi yatirim olanaklarinin
cogunu yurtdisina, yasal
olmayan yollarla aktaramaz. Bunlar ve benzeri ornekler kulturel
catismalarin acik ve se-
cik olarak ortaya cikmasi demektir ki bu da ya bir etik sorunu
(yani ulkusel kulturde
birseyler oldugunu) ya da bir kimlik parcalanmasini tanimlar.
Kulturun tasiyicisina, ya da egemenlik alanina bakarak da soyle
ir siniflama yap-
mak, bu kavrami daha iyi anlamak, bir baska deyisle kavramlar arasi
anlam aktarmala-
rina engel olmak icin yararli, elki de kacinilmaz olabilir.
Boyle bir olcut, dort tur kultur kavrami olusturur: Bireysel Kultur,
Yoresel (Bolge-
sel) Kultur, Ulusal Kultur, Evrensel Kultur.
Bu siniflamada, son uc tur icindeki her bir kultur, gittikce genisleyen
ve nihayet
tum insanlari kapsayan bir grubu, gruplasmayi zorunlu olarak tanimlarsa
da ilk tur,
icinde bulundugu topluma bagimli, (istese de istemese de bagimli)
tek bir bireyi tanim-
lar.
Bireysel kultur, bir yakistirma sifattir. Yani o bireye, icinde
bulundugu toplumun
uyelerince, karsilastirma yontemiyle yakistirilan bir kimliktir.
Yakistirma oldugu icin de
hem yakistiranlari, hem de yakistirlani imler.
Bireysel kultur, o bireyin icinde bulundugu, yasamini surdurdugu
toplumun niteli-
giyle birlikte bir anlam tasir.
Kulturel hinterland bireysel kulturun tanimlayicisidir.
Kulturde kultur buradan dogar. Bireyin dogup yetistigi ortam,
onun kulturlenme-
sinde ilk etken, ona dogrudan "girdiler" saglayan ilk
cevredir. Bu cevre en kucuk yerle-
sim alani; bir belde olabilecegi gibi, en buyuk cevre; bir metropol
de olabilir. Ne olursa
olsun sifat aynidir: Kulturlu kisi. Sorun da buradan kaynaklanir.
"Denilen Ben"le bir ki-
silik edinen birey bu sifati; kulturlu kisi sifatini, "Olan
Ben" seklinde benimser ve kendi-
ni, bu sifati kazandigi kultur alani disinda da kulturlu kisi
kabul eder. Yani bir kimlik
sahibi oldugunu sanir. En azindan boyle davranis gostermeye, kendi
capinda, caba har-
car. Belki baslangic icin, hem cevresi, hem de kendi inanir bu
cabanin semeresine, ama
ya sonra...
Cogito, Sayi 2, Guz 1994
Cok, ama cok yalniz olabilmeliyim Yapabilecegim ne varsa yalnizligimin basarisidir."
Kafka