Bilgi Toplumu Olgusuna Bir Yaklasim

Beno Kuryel

 

 

Egitim, tarih boyunca en çok konusulan, toplumsal parametrelerin en önemlisi oldugu iddia edilen, ancak derinlemesine, daha dogrusu, bir bütünlük içinde tartisilmamis olan kavramlardan bir tanesidir. Bu tarihsel süreç içinde birey ikinci planda kalmis, bireye ragmen ya da birey için, bireyin disinda bir egitim planlanmistir. Bir baska ifadeyle egitim, ideolojiyle yakin bir çizgi izlemis, çogu kez birey üstünde belirleyici ve  egemen bir siyasi unsur olarak kalmistir.

 

Ögrenme ve ögretme yöntemleri, ögrenme psikolojisi ve sosyolojisi üzerinde yapilan bir çok degerli çalisma, genel bir sistem durumuna gelmemistir veya gelememistir. Elde edilen gelismeler de, egitim sisteminin birey üstündeki belirleyiciligini sürdürmesi ve pekistirilmesi için kullanilagelmistir. Bu konu tüm dünyada giderek daha çok alti çizilerek ele alinmaktadir. Ünlü egitim uzmani Arthur Costa söyle demektedir (Creating The Future-Perspectives on Educational Change [Gelecegi Yaratmak-Egitimin Degisimi Üstüne Düsünceler-Editör: Dee Dickinson).

Mistik kurum ve bilimsel analiz arasindaki karsilikli dinamik etkilenmeyi kapsamasi için, ögretme düsüncemizi dönüstürmeliyiz. Simdiye kadar, meslegimizde buna ulasilamamistir. Bugün, ögretimde tutum ve davranislarimiz oldukça mutlak, akilci ve saldirgan. Gerekli olan daha sezgili, duyarlilikli ve incelikli-olmak, duyarli bir dengeyi geri getirmektir. Çocuklar daha sonra su diger temelleri ögrenebilir: varligin bütünlügü ve birligi, doga ve her digerimizle uyumlu bir denge içinde yasama sanati.

 

Burada çikis noktasi, “okul” kavraminda yogunlasmaktadir. Gelistirilen yöntemlerin içerdigi degerin disinda bir “anlayistan” söz etmeliyiz. Okulun bir ögretme ortami olmaktan, bir ögrenme ortami olmasina dönüsümüdür söz konusu olan. Ögrenme ortaminda ögretmenin yeri tartisilmalidir. Herseyi bilen, bir ölçüde kutsal ve sinav gücünü elinde tutan ögretmenden, bildigine bilgiler katmaya devam eden, kutsal degil, herkes gibi paylasabilen ve korkulmayan, yönlendirici, sinavi yalniz bir ölçüm araci olarak degil, ögrenme sürecinin bir parçasi olarak degerlendiren  ögretmene bir dönüsüm yasanmalidir. Bireysel olarak bu dönüsümü yasayan ve yasatan birçok ögretmen vardir dünyada. Ancak, bugün bir tikanma noktasi olarak karsimiza çikan, bireysel çabanin disinda toplumsal bir kabul ve irdeleme sürecinin bulunmamasidir. Buna ragmen, söz konusu olgu ve parametrelerin giderek yogunlasma belirtileri gösteren bir sekilde ele alinmasi, insanoglunun dogala daha yakin, yaratici, üretken, yalnizca yararciligi düsünen degil ayni zamanda paylasabilen, iletisim kurabilen, sorgulayan, hatasini kabul edebilen, sorumluluktan kaçmayan, sorumlulugu üstlenebilen, kusaklar arasi çatismalari en aza indirebilen, kendisini taniyabilen, estetik ölçütlerin evrenselligini görebilen, çevresine karsi duyarli, sorun çözme yeteneklerini kazanan ve bunu ilerletebilen bireylerin gelismesine göz kirpar görünmektedir.

 

Bu süreç, ezbere dayali egitim gelenegini tartisma ortamina almayi gerektirmektedir. Izmir Izmir’in bu sayisindaki dosya, söz konusu tartisma ortamlarindan bir tanesini açmaktadir. Konu ile ilgili yazilar bu dosya kapsaminda olanlarla sInIrli degildir. Farkli düsünce ve yaklasimlarin bundan sonraki sayilarda da sürmesi dilegimizdir. Egitimin, özelde bir uzmanlik alani olmasina ragmen kent kültürünün belirleyici bir ögesi olarak, bir kültür olgusunun degiskenleriyle ele alinmasi önemli bir noktadir. Toplumun büyük bir kisminin hergün dile getirmeden geçemeyecegi, ailelerimizin temel sorunlarindan biri olan bu olgunun tartismaya açik olmasi hem bir gereksinmeyi saglayacak hem de kent kültürünün estetik bilesenini zenginlestirecektir. Bu bakimdan, egitim sisteminde belirli gelismeleri planlayan ve bunlari yasama geçiren birçok okul yöneticisi ve ögretmenin kendi uygulamalarini, edindikleri deneyimlere bagli önerilerini dile getirmeleri ayrica önem kazanmaktadir.

 

Ezbere dayali olan egitim yaklasimlarinda, insanin dogal ögrenme tarzi, yani ögrenme  enerjisini kullanma biçimi bastirilarak sorgusuz ögrenme ön plana çikmaktadir. Bu durumda, dogasina yabancılasan birey, ögrenme yerine nedenlerini arastirmadan, önceki bilgilerle bir iletisim kurmadan bellemeyi tercih etmektedir. Bu durumda, ögrenmek yerine ögretmek is basindadir ve ögretmen sürecin merkezindedir. Ögrenci ise, merkezin disindadir. Katilim içinde degildir. Yalnizca söylenenleri ve belirlenmis içerikleri edinmek durumundadir. Yabancilasmanin sayisiz örneklerinden birini ele alalim: “Sinav Heyecani.” Sinava girecek olan ögrencilere her zaman salik verilen sey, “aman heyecanlanmayin” dir. Ancak mevcut sistemlerde sinav, yalnizca ölçüm aracidir, ögretmenin elinde bir kozdur, hemem hemen tek degerlendirme ölçütüdür. Bu durumda sinava giren birey heyecanlanmaktan çok korkmaktadir. Korku bir gerilime neden olmaktadir. Bu gerilimi, dogal heyecandan ayiramadan “heyecan” olarak degerlendiriyoruz. Ve insanin zihinsel üretiminde en dogal ve yalin duygusu olan “heyecanin” yasanmasina izin vermiyoruz. Heyecan duymadan herhangi bir sey üretmek mümkün mü? O halde heyecanin, üreten bir duygu olarak yasanabilecegi ortamlari hazirlamak hepimize düsmektedir. Bu konulardan, her sey nasil olsa sütliman gidiyor yanilsamasiyla uzak kalmak kimsenin yararina degildir ve uzun vadede kesinlikle olamaz. Örnegin, son yirmi yil içinde Ingiltere’de matematik ögreniminin “ezbere dayali” olarak yapildigini ifade eden birçok yazi vardir. Son zamanlarda Ingiltere’de baslatilan yeni egitim seferberligi malumunuzdur. Ayrica, Amerika’da matematik korkusunu yenmek için açilan terapi merkezleri de ilginç bir örnektir. Teknolojinin bir numarasi olarak bilinen Amerika’da gelismis egitim araçlarina ragmen hala “ezbere dayali” parametrelerden söz edilmesi, tüm dünyada “ögretme” yerine “ögrenmenin” tam olarak geçemedigini ve bunun bir sonucu olarak “ezbere dayali” gelenegin kismen de olsa sürmekte oldugunun açik bir isaretidir. Matematik korkusu, ögrenme enerjisinin farkinda olmadan, bireysel ögrenme profillerinden habersiz ve uzak kalmanin, sorgusuz, incelemeden ve diger bilgilerle baglanti kurmadan bellemenin tipik bir örnegidir. Buna göre, insanoglunun en temel sorunlarından biri olarak, “ögrenci merkezli” bir teknigi yalnizca benimsemekle kalmayip, onu yasama geçirmek ve kendimizi elestirmekten çekinmeden, tarihsel bir analizin berrak bulgulari üzerinde toplumun gelecegine isIk tutmak sanirim hepimizin görevidir. Analizlerden ve deneyimlerden çikacak farkli yaklasim ve düsüncelerin çok sayida olmasi bir dezavantaj degildir. Aksine, bunlarin açik ve net olarak degerlendirilmesi, sonuçlar üzerindeki basariyi oldukça arttiracaktır. Bu degerlendirmeleri yaparken hepimiz “ezbere dayali sürecin” disinda kalmaya-neden içinde oldugumuz veya olabilecegimizi arastirarak-çalismaliyiz.

 

Not: Yazardan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Cogito

Anasayfa