Felsefeden Oyuna

Iskender Savasir

 

Gündelik kavramlarimizin bilimsel bir dünya görüsünün ya da akilci bir felsefenin onlardan beklendigi açik seçiklikten, belirgin sinirlardan, eskilerin deyisiyle “agyarini mâni efrâdini câmî” (etrafindaki, disindakini engelleyen, içerdiklerini bünyesinde barindıran) bir tanimdan yoksun oldugunu örneklemek için Wittgenstein “oyun” kavramina basvurur. (Gerçi Wittgteinsin bilimsel düsüncenin göz bebegi, akilci felsefenin medar-i iftihari matematiksel terim ve islemlerin de böyle bir dayanaktan yoksun oldugunu, kendi kendilerini gerekçelendiremiyediklerini iddia edecektir ama simdi o konuya girmeyelim). “Örnegin ‘oyunlar’ dedigimiz yapi-etmelere bakin. Kendi tahtalari üzerinde oynanan oyunlar, zarla oynananlar, top oyunlari, Olimpiyat oyunlari ve digerleri. Hepsinde ortak olan nedir?- ‘Hepsinde ortak olan bir sey olmali yoksa hepsine ‘oyun’ denmezdi’ demeyin- bakin ve hepsinde ortak olan bir sey olup olmadigini görün.- Çünkü baktiginizda hepsinde ortak olan bir sey degil, benzerlikler, iliskiler ve üstelik de bunlardan bir sürüsünü göreceksiniz. Tekrarlayacak olursak: düsünmeyin, bakin!- Örnegin kendi aralarindaki bir sürü çogul iliskilerle bir tahta üzerinde oynanan oyunlara bakin.  Orada kâgit oyunlarina geçit; burada birinci grupla aralarindaki bir sürü denkligin korundugunu  ama ortak bir sürü özelligin düsüp kâgit oyunlarina özgü yenilerinin eklendigini göreceksiniz. Top oyunlarina geçtigimizde de bir sürüsü korunacak, ama bir sürüsü de kaybolacaktir.- Hepsi eglenceli mi? Satrançla bestasi karsilastirin. Ya da her zaman bir kaybetme ve kazanma, yani taraflar arasinda bir rekabet mi var? Pasyansi düsünün. Top oyunlarinda kazanmak var, kaybetmek var; ama bir çocuk topunu duvardan ziplatip yakaladiginda bu özellik kayboluyor. Sansla becerinin oynadigi rollere ve satrançtaki beceri ile tenisteki beceri arasindaki farka bakin. .Elele tutusup daire haline dönen çocuklari izleyin; burada eglence unsuru var ama diger ayirdedici unsurlarin ne kadar çogu kaybolmus! Ve daha bir  sürü, bir sürü oyunun üzerinden böyle geçebilir ve benzerliklerin yerden bitercesine bitip sonra yittiklerini görebiliriz.

Ve bu incelemenin sonunda su sonuca variriz: birbirleriyle örtüsen, çapraz olarak kesisen karmasIk bir benzerlikler örgüsü görüyoruz: bazen genelde benzerlikler bazen ayrintida...

Bu benzerlikleri betimlemek için “akrabalik benzerlikleri”nden daha iyi bir niteleme düsünemiyorum; çünkü bir ailenin çesitli üyeleri arasindaki benzerlikler de, yapi, çesitli unsurlar, göz rengi, yürüyüs tarzi, mizaç vs, ayni sekilde örtüsüp çapraz olarak kesisirler.- Ve ben de ‘oyunlar’in bir aile olusturdugunu söyleyecegim” (Felsefî Incelemeler, 66. paragraf ve 67.nin basi.).

Bu sayfada yer alan yazilarda da görülecegi gibi “oyun” kavrami, içerdigi unsurlarin çesitliligi ve bu unsurlarin arasindaki gerilimli iliski bakimindan, belki Wittgenstein’ın sezdirdiginden de karmasIk bir kavram. Yine de filozof oyunun özünü kesfetmek konusunda bizi karamsarliga sürüklememeli: Bir aile için oldugu gibi “oyun” için de “ne?” degilse de “nasil?” sorusunu sorabiliriz: “nasil bir seydir oyun?” Wittgenstein itirazina karsin, yapilan seyin kendisinden (“bir oyundan”) ibaret olduguna dair bir dayanaksizlik bilincinin bütün “oynamalar”a eslik ettigini söyleyemez miyiz? Wittgenstein’in kendisi de Felsefe gibi, Bilim gibi, Din ya da Ideoloji gibi genellikle büyük harfle söyleyip/yazdigimız ve hayati gerekçelendirmek ya da anlamlandirmak için basvurdugumuz olgularin, tipki diger oyunlar gibi zaman içinden degisebilen, hile ve mizikçiliga açik kapi birakan kendilerine özgü kurallari olan birer dil oyunu olduklarıni söylemekle, aslinda hayatin anlam ve gerekçeye gerek duymayan bir oyun oldugunu göstererek bizi hayatla baristirmaya çalismiyor mu?

Yeni Binyil Gazetesi Pazar eki, 24 Eylül 2000, Sayfa: 13

Not: Yazardan izin alinmistir

Öneri, katki ve elestiri

Cogito

Anasayfa