Bilim-felsefe köprüsünün önemi

     

Beno Kuryel

 

Bilim, genel olarak neredeyse herkesin, yargilamadan ve sorgulamadan

üstünlügünü kabul ettigi bir olgu. Peki nedir bu üstünlük, neden ve neye

göre üstünluk? Boylesine bir üstünlügü tanimlamak olasi mi? Hakli oldugumuzu kanitlamak için hemen bilimin arkasina siginmamizin kosullari

nedir? Böyle bir ideoloji yapilanmasinin, tarihsel süreç boyunca toplumsal olusumlarin egitsel, ekonomik, siyasal, kültürel ve geleneksel yasam etmenleriyle iliskileri ne oldu? Bilimsel çalismalarin etik yani var mi? Sayisiz sorularla sürdürebilecegimiz bu tartisma, bilim felsefesinin kendisi. Yani, bilimin felsefeden koparilamayacaginin göstergeleri. Özellikle son 300 yil içinde bilimi, felsefeden ayirarak ona yapay bir üstünlük saglayan kosullari tartismak gerekmez mi?

 

Örnegin, atom fizigi arastirmalari atom bombasina neden olmadi mi? Evet.

Atom kuraminin ayrintili bir açiklanmasini, 1940'larin baslarinda atom enerjisinin bir bomba olarak üretilebileceginin görülmesini, Einstein'in

korku icinde Roosevelt'e o ünlü mektubunu yazmasini, Manhattan Projesi ve "basarisini" ve de giderek Hiroshima and Nagasaki'de atom bombasinin patlamasini bilim tarihinin ve onun yakindan bagli oldugu siyasal kararlarin disinda görebilir miyiz? Ya da, küresel bir dizi çevresel kosulun tehdit ettigi dünyamizda, sayisiz belge ile kanitlanmis bu tehlike çanlarina karsi duyarsiz kalabilir miyiz? Gelecek kusaklar için de bir tehdit olusturan bu gelismeleri ve buna benzer nicelerini görmezden gelebilir miyiz? Bilimi tarihsiz kilarak her bir alani kendi sinirlari içine hapseden, bir bütünlük baglaminda ele almayan bugünün belirleyici anlayisini irdelemek zorundayiz. Bu irdelemede farkli yaklasimlar olabilecegi gibi, çelisen düsünceler de olabilir. Bu son derece anlasilir bir sey ve dogal. Ancak, bilimi yalnizca kendi içinde degerlendirmek, sanilandan çok daha buyuk sIkIntilar yaratiyor. Bu bakimdan bir tartisma ortami yaratmak çok verimli bir adim. Gerek orta ögretimde gerekse üniversitelerimizde bu konuya verilen önem oldukça cilizdir. Yapilan arastirmalar, yalnizca bilim felsefesi anabilim dallari içinde hapsediliyor, bu alanin kendi özelinde önemli katkilar ortaya çikmasina ragmen, diger bilim dallariyla paylasilmadigi için sadece bir akademik deger olarak kaliyor. Üstelik, bilim felsefesi dergilerinde sayfalarin cogu, özellikle disiplinlerin en sasirticisi olan fizige ait bilimsel kuramlarin bilmecelerini ve kusurlarini incelemeye ayrilageldi. Bu dergilerde, fiziksel doganin neden ve nasil arastirilacagi, bunu yapmanin ne denli tehlikeli veya etik olup olmadigi, bu çalismalarin diger insansal çikar ve etkinliklerle olan baglantilari dise dokunur biçimde incelenmedi.

 

Yukarida belirttigimiz tehlikeleri yalnizca bilim ve teknoloji baglaminda ele almak olanaksiz. Çünkü bilimin, kültürle, siyasal ve ekonomik kararlarla, yasam tarzlari ve seçimleriyle yakindan iliskisi var. Tüm bunlari; iyi / kötü, dogru / yanlis, olumlu / olumsuz gibi pozitivist ikilemlerle açiklayamayiz. Bilime tarihsel degerlerini vermek için, bilimin diger bütün insan etkinlikleriyle olan iliskilerini açiga çikarmak gerekiyor. Insanin aklina C. West Churchman'in su sorusu geliyor: "Insansal anlikla, insansal kosulda gelismeyi saglama almak olasi midir?" Burada, "saglama almak" son derece önemli. Çünkü bir sorunun çözülmesi, genellikle bir gelisme olarak görülür. Ancak, "çözüm" olarak dile getirilen, içinde bulundugu daha genis sistemde durumu daha da kötüye götürebilir. Örnegin son çeyrek yüzyil içinde birçok besin / beslenme programi (yesil devrim gibi), dünyaya yayilmis olan açligi daha da kötüye göturdü, hiç de saglama almadi. Kimyasal teknolojilerin getirdigi ve yasami kolaylastiran avantajlarin yaninda, çevreyi kirleten yönü ve gelismelere kosut olarak atiklara gereken yatirimlarin yapilmamasi, daha

genel bir sorun yaratti. Son zamanlarda gündeme gelen iletisim aglari, bazistasyonlari da benzer bir soruna yol açti. Zamanimizin belli basli problemlerini ne kadar çok incelersek onlarin, tek baslarina anlasilamayacagini o kadar anlar duruma geliriz. Onlar sistematik ve küresel sorunlar. Bu sorunlarin birbirine bagli ve etkilesimli olduklari anlamina gelir. Örnegin, dünya nüfusunun kararli duruma gelmesi, ancak yoksullugun dünya çapinda azalmasiyla mümkün olacak. Hayvan ve bitki türlerinin neslinin büyük ölçekte tükenmesi, Güney yarikürenin agir borçlarla yüklendigi sürece devam edecek. Bu örnekleri cogaltmak olasi.

 

Bilimsel ve teknolojik gelismeler o kadar ayrintili ve teknolojik uygulamalar o kadar esnek duruma geldi ki, küresel olarak genel bir planlamadan söz etmek yalnizca bir hayal. Ancak, bu noktada Nobel ödüllü Dennis Gabor'un sözlerini animsayalim: "Bizim simdiki medeniyetimiz maddi açidan olaganüstü basarili bir teknolojiye yaslaniyor, ama manevi açidan pratik olarak yaslanacagi hiçbir sey yok." Yani bilimsel ve teknolojik düzeyler ve buna göre gelisen bilim ve teknoloji politikalari toplumsal olusumlarin siyasal ve ekonomik gelisim süreçleriyle yakindan iliskili. Ve önlemlerini ele almak kaçinilmaz olacaktir.

 

Bilim tarihi ve yasamla olan baglantilarinin, hem bilim topluluklarinda hem de genel kültür aglarindaki etkilesimlerinin dile getirildigi alan olan bilim felsefesi aslinda bilginin tarihini içeriyor. insan denen canli türün kendisi ve çevresi ile olan etkilesiminde "bilgi", onun varlik biçimi oldu. Bilim ve bilimsel bilgi insan toplulugunun biçimlenmesinde güçlü araçlar. Bu bakimdan "bilgi" olgusuna ve bunun toplumsal islevlerine egilmemizde yarar var. Bilim ve siyaset iliskisinin aciga çikarilmadigi, gizlenmeye çalisildigi ortamlar, kisa siyasal tasarimlara kisir yanitlar verse de toplumun demokratiklesmesine sürekli zarar verir. Bilginin özgürlesmesi ve demokratiklesmesi tüm dünyada giderek daha çok dile getirilen bir talep durumunda.

 

Bilginin özgürlesmesine toplumsal olusumlarin; siyasal, kültürel ve egitsel düzeylerde ve bunlarin karsilikli olarak etkilesim süreçlerinde sayisiz örnekler verebiliriz. Ancak, bu kisa yazida egitim ve birey olgusunda bilim tarihinin ve onun olmazsa olmaz tümleyeni bilim felsefesinin ögrenme sürecindeki olumlu etkisine bir örnek verebiliriz. Bilginin yalnizca sonuçlarina dayanarak yapageldigimiz egitimde, ögrencinin bu bilgiyi sorgulama sansi azalir. Çünkü, yalnizca sonuçla, yani bu bilginin yalnizca "yararci" kismi ile ilgilenir. Kendisine neden ve nasil gerekli oldugunun farkinda olmadan o an için sorununu çözmek icin kullanir bu bilgiyi. Sinava hazirlanmak, sinifi geçmek gibi. Diger bilgilerle olan baglantilari söz konusu bile olmaz. Bu bilginin nereden ve ne biçimde ortaya çiktigi, uygarlik sürecinde ne tür bir yere sahip oldugu, bunun toplumsal yasam kosullariyla olan iliskileri degerlendirilirse ögrenci, kendisinin bu koskoca kürede bir ise yaradigini görür. Sorumluluk hisseder ve katilimci olur. Bu da bilginin ve varlik nedeni olan bireyin demokratiklesme sürecine katilmasi anlamina gelir. Bu örnekler çogaltilabilir. Bunlara hemen sorulacak sorulari duyar gibiyim. Bir yil içinde ders mufredatlarini yetistirmeye çalisirken bunlara nasil yer verebiliriz? Ya da, çocuklar bu kadar derin seyleri anlayabilirler mi gibi. Bu sorular ancak ögretilenlerin sinavlar araciligiyla sinandigi dar kaliplar içinde kalindigi ve çocuklara güvenilmedigi ortam ve sistemlerde bir sey ifade eder. Ögretmek eyleminin merkezde oldugu bu paradigmanin irdelenmesi, sorgulanmasi, bilginin ve ögrenme süreçlerinin özgürlesebilmesi için gerekli. Herkesin sikayetçi oldugu bugünkü egitim sisteminin yeniden yapilanma sürecine girmesinde bilgiyi, "tarih" içinde bütünsel bir yaklasimla degerlendirmekten ve çözümlemekten de geçer. Augusto Forti'nin dedigi gibi, "... Ama bugün bilime katilabilmemiz için bilim konusunda daha fazla ögrenim görmeye, okuyup yazmaya ve bilimsel bilginin politikacilara ve gazetecilere daha fazla yayginlastirilmasina gereksinme duyuyoruz. Politikacilarin ve gazetecilerin önemli kararlarin tabaninda yer alan bilimsel olgulari açik seçik ve kavranabilir bir tarzda sunabilmeleri gerekir; böylece karar verme sürecine yurttaslarin hepsi katilabilecektir." Okuma aliskanligimiz neden bu kadar az? Bilim ve Teknik dergisi çok mükemmel bir sekilde hazirlaniyor ve çocuklar için de bir dergi çikiyor. Kaç kisi gerçekten bu dergileri okuyor ve çikmasini

heyecanla bekliyor? Çocuklar neden fazla okumuyor? Egitim gelenegimizde, okuma aliskanliginin ve bilincinin ne kadar yerlesik? Bunlari tartismamizin ne kadar önemli oldugunu, sanirim hepimiz görebiliyoruz.

 

Radikal Iki, 27 Agustos 2000, Sayfa: 6

Not: Yazarindan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Cogito

Anasayfa