Doga'da bilim de yok zaman da
Hüsnü Göksel
Cerrahi,
tip biliminin bir dali olup, çagin gerçekleri, özellikleri, kosullari,
çatismalari dogrultusunda, el ve alet kullanarak, kiriklarin, çikiklarin,
yaralarin, dogustan ya da sonradan olan defektlerin, bozukluklarin onarimini,
anestetize dokularin diseksiyonu ile, kimi hastaliklarin tani ve sagaltimini
amaçlayan, saglayan bir sanattir.
Bu
uzun tümce içinden seçecegimiz birkaç sözcükle cerrahinin tanimini söyle özetleyebiliriz:
Cerrahi,
çagin gerçekleri dogrultusunda uygulanan bir bilim ve sanattir.
"Bilim", "Çagin Gerçekleri" ve "Sanat"! Nedir
bunlar?
Su
"Bilim" sözcügünü ele alalim önce. Nedir bilim?
Dogada
bilim var midir? Yok diyor Einstein.
Dogada
bilim gibi, zaman da yok, diyor. Insan beyninin icadidir bunlar. Ne vardir
dogada? Madde ve enerji vardir ve ikisinin birlestiği hareket... Düzenli,
sistemli bir hareket. Atom alti çekirdeklerden Galaksilere kadar, daire ya da
elips düzeninde durmayan bir hareket...
Dogada
bilim ve zaman yoksa bu bilim ve zaman sözcükleri nereden çikiyor? Bunlarin
varligini biz biliyoruz. Nasil olur da olmazmis dogada bilim ve zaman! Bunlar
insan beyninin ürünleridir. Dogada insan oldugu için, insan beyni oldugu için
bilim ve zaman var. Insanin dogayi ögrenme çabasi oldugu için var bu bilim ve
zaman deyimleri. Insan icadi olarak. Ve sadece insanlar için var. Dogada insan
beyni olmasaydi bunlar da olmazdi.
Doga
bilimleri insan beyninin dogayi anlama, kesfetme merakidir. Insanin doganin ve
doganin bir parçasi olarak kendi varliginin, ayrimina, ya da bilincine varmasi
doga bilimlerinin baslangiç noktasidir. Ayni nokta, yani insanin doganin
varliginin, doganin bir parçasi olarak da kendisinin varliginin ayrimina ya da
bilincine varmasi, doga dinlerinin de baslangiç noktasidir.
Korku
ve merak
Bu
nokta insanoglunun doga olaylari karsisinda duyumsadigi iki duygunun, korku
ve
merakin,
ortak
dogus noktasidir. Doga olaylarinin görkeminin yarattigi korku, insanin doga
karsisinda duydugu güçsüzlük doga dinlerini; ayni insanin doga karsisinda
duydugu merak, dogaya egemen olmak, doganin gücünden yararlanmak dürtüsü doga
bilimlerini dogurmustur.
Insanoglu
atesi bulmus, bulunca korkmustur önce, siginmistir ona, tapmistir atese. Doga
dinleri dogmustur böylece. Sonra onu, atesi, taptigi tanrisini kendi hizmetinde
kullanmayi düsünmüs, denemis, basarmistir. Bu yüzden bilim dine karşı sapkinlik
sayilmistir. Din basegme, bilim baskaldirmadir çünkü. Dinler tarihi ile
bilimler tarihi bu ikiz, bu iki yapisIk siyamli kardesler ayni noktada birlikte
dogup, ayni noktada yirtilarak, acitarak birbirlerinden ayrilirlar, bir daha da
birlesemezler. Çünkü dinin temelinde inanç, bilimin temelinde kusku vardir.
Inancin olmadigi yerde din, kuskunun olmadigi yerde bilim olmaz, olamaz.
Insan
icadi olan bilim, insan icadi olan zaman içinde gelisip bugünlere geldi.
Binlerce yilda, birike birike.
Karl
Popper: "Insanligin
sahip oldugu bilgi birikimi hiç kuskusuz evrendeki en büyük mucizelerden
biridir", diyor.
Mucize
bir sözcük oyunu burda. Evrende mucize olmaz, olamaz elbet. Mucize sözcügü,
dogada olmayan, olmasi mümkün olmayan bir olayin gerçeklesmesi anlamini tasir
ki bu olamaz demektir. Dogada olan, olabilen her olay olduğu anda
"Dogal" olur çünkü. Dinsel bir sözcüktür "Mucize". Din için
vardir, bilim için yoktur. Mucize gibi, inanç da dinsel bir sözcüktür ve din
için vardir, bilim için yoktur. Bilimde mucize beklenmez.
"Çagin
gerçekleri"
"Çagin
Gerçekleri" deyimine gelelim.
Her
bilim çagin gerçekleri, özellikleri, gereksinmeleri, çatismalari içinde yolunu
yöntemini bulur. Toplum bilimleri de, doga bilimleri de. Bir doga bilimi olan
biyoloji de, biyolojinin bir dali olan tip da, tibbin bir dali olan cerrahi de.
Nedir
çagin gerçekleri? Bilim gerçegi arar. Ama bulur mu? Buldugunun ne kadari
gerçektir? Bilimde gerçek nedir, gerçek var midir bilimde?
"Bilimde
gerçek degil, gerçek sanilan vardir" diyor, yine Einstein.
Paradigma iste bu
"Gerçek
Sanilan" dir.
Çagin gerçek sanilani, çagin gerçegidir.
Her
bilgi bilimsel bilgi degildir. Bilginin bilimsel nitelikte olmasi için bilimsel
yöntemlerle elde edilmis, sinanmis, yorumlanmis olmasi gerekir.
Nedir
bilimsel yöntemler?
Bilimsel
arastirma yöntemi sezgi ile baslar, yinelenen deneylerle sürer, verilerin
yorumu ile bir 'sonuç'a, bir 'paradigma'ya ulasilir. Arastirmanin her
asamasinda en önemli kosul dürüstlüktür. Dürüstlükten ayrilarak baskalarini
aldatabiliriz, daha kötüsü, kendimizi de aldatabiliriz, fakat "You can't
fool Mother Nature". Bu benim yillarca önce saniyorum "Cancer"de
okudugum bir yazinin basligidir. "Doga anayi aldatamayiz".
Ne
yazik ki bilimsel yöntemler de her zaman gerçege ulastiramaz bizi, hatta yanlis
bir yorumla yanlis bir paradigmaya da ulastirabilir. Bunun en güzel örnegi
gökbilimde var. Gökbilim insanlarin en çok dikkatini çeken ve herkese açik bir
konudur. Kolayca gözlemlenir, ya da gözlemlendigi sanilir.
Bu
gözlem, bu açiklik ve binlerce yil her gün yinelenen deneylerle günesin ayni
yönden dogup, belirli bir yörüngeden geçerek belirli yönde batmasi, geceleri de
ayin ve gökkubbenin ayni yörüngeyi izlemesi, evet binlerce yil bu olayin
degismeden sürmesi "Yer merkezli evren" paradigmasini dogurmus,
ayakta tutmustur. Kopernikus
(1473-1543),
Bruno
(1548-1600),
Kepler
'in (1571-1630)
çalismalari, teleskopun gelistirilmesi, dünyanin evrenin merkezi olmadigi,
gezegenlerin eliptik bir yörünge izledikleri anlasilincaya ve Galileo
(1564-1642)
dünyanin kendi mihveri ve günes etrafinda dönüsünü bilimsel olarak
ispatlayincaya kadar. Ispatlandi da ne oldu? Bruno kaziga çakilip yakildi,
Galileo da engizisyona sapkin oldugunu itiraf edip, pismanligini anlatarak
canini zor kurtarabildi.
Salt
gerçek!
Çagin
gerçegine bir baska örnek de isigin, binlerce yil süren parçalanamaz oldugu
paradigmasidir. Ancak prizmanin icadindan sonradir ki, gökkusaginin parçalanmis
isIk oldugu anlasilmistir.
Neyse
ki bu olumsuz örnekler az. Az ama yine de hiçbir paradgima yüzde yüz gerçek
olamaz. Bu nedenle de hiçbir bilim ögrencisi bilimde son noktaya varmis
degildir. Newton
için,
bir çagdasi, "Newton dünyanin en mutlu bilimcisidir, çünkü bilimin bittigi
noktaya erisen tek insandır o" demis. Oysa Newton'un "kütlenin
çekimi" teoreminden sonra Maxwell
' in
"Manyetik alan teoremi", Quantum fizigi, Einstein'in
"Relativite" teoremi gelmedi mi?
"Salt
Gerçek"e neden erisilemiyor? Doga sonsuz, doganin gizleri bu sonsuzlukta
sakli çünkü. Çünkü insan doganin karsisinda küçük, zayif güçsüz. Newton
"Kumsalda buldugunuz istiridye kabuklarini inceleyerek okyanusu anlamaya
çalisiyoruz, Gravitenin varligini biliyorum ama onun ne oldugunu
bilmiyorum" diyor. Evet doga sonsuz, doga karanlik. Doganin sonsuz izleri,
bu karanlikta sakli. Her bilimsel gerçek, doganin bu sonsuz karanligindan
süzülerek çikariliyor aydinliga. Bu nedenle de her bilimsel gerçege az ya da
çok karanlik bulasmistir. Benim degil, Karl
Popper '
in sözleri
bunlar. Yirminci yüzyili hemen hemen bastan sona yasayip kaplayan bilim
felsefecisi. Onun "Yanlislama" teoremi "Bilimsel Bilgi"nin
ne oranda dogru oldugunu degil, ne oranda yanlis oldugunu arastirmak gerektigi
düsüncesine dayanir. Bilimsel gerçek, paradigmanin dogrularinda degil
yanlislarda aranmalidir. Her bilimsel gerçek aslinda yanilgi içeren bir
paradigmadir, Popper'e göre.
Gerçek
gibi görünenler vardir
Einstein
de
"Bilimsel gerçek yok, gerçek gibi görünen vardir" diyor. Gerçegin,
degisken bakis açilarindan degisik göründügünü anlatiyor bunu demekle. Teorik
olarak kilometreler uzunlugunda bir vagonun isIk hizina yakin bir hizla hareket
ettigini düsünelim. Vagonun tam ortasindaki bir IsIk kaynagindan çikan isinlar
vagonun ortasinda oturan bir gözlemciye göre vagonun ön ve arka duvarlarina
ayni anda ulastigi halde, olayi vagonun disindan gözlemleyen biri için isinlar,
vagonun hareket hizinin, isIk hizina olan yakinligi oraninda vagonun arka
duvarina daha erken, ön duvarina daha geç varir. Bu olayda her iki gözlemci de
kendi görüsünün dogru oldugunu sanmaktadir elbet. Bilimsel gerçek hangisi
acaba!
Bu
kadar mi? Hayir. Paradigmalarin herkes için anlasilmasi, yorumlanmasi da
degisik derecelerde olmaktadir. Baska bir deyimle "Bilimsel Gerçek"
herkes için ayni derecede "gerçek" degildir. Popper bu degisikligi
kisilerin "anlama farklari", Einstein "anlama düzeyleri"
ile yorumluyor. Bunun en güzel örnegini de Leopold
Infeld veriyor.
Infeld, Einstein'in yakin çalisma arkadasi. Hatta bir kitabin Einstein ile
ortak yazari. "Dünyada Einstein'i anlayan ancak üç kisi vardir" denir
ya, Infeld de bunu yineleyerek, "Dünyada Einstein'i anlayan, gerçekten,
sadece üç kisi varsa, bu üç kisiden birinin Einstein oldugu konusunda kuvvetli
kuskularim var" diyor.
Ama
bilim ilerliyor. Yanlislari ile dogrulari ile ilerliyor. Yüzyillarin
binyillarin mirasi olarak yanlislari azalarak, dogrulari çogalarak ilerliyor.
Bilimin bu ilerleyisinde bir yardimcisi var. Onun oglu bu yardimci. Bilimin
"Doga ana"dan dogan oglu. Adini "Teknik" koymuslar. Teknik
bilimin, doga gücünü kendi hizmetinde kullanma yöntemidir. Bilim ve teknik
birbirlerini destekleyerek baba-ogul birlikte ilerlerler.
Insan
atesi bulduktan ancak bin yil sonra çamuru firinda pisirip tugla yapmayi
ögrendi. Atesle suyu birlestirip "Buhar Gücü"nü hizmetine sokmasi
için en az elli bin yil daha geçmesi gerekmis. "Sanayi
Devrimi" dir
bu. Insani tarladan alip fabrikaya sokan, yeni bir dünya kurulusunu atesleyen
devrim. Sanayi devrimi, bilim ve teknige de devrim getirmis, yeni bir ivme
kazandirmistir. Fakat teknikte asil devrim Ikinci Dünya Savasi ile baslamistir.
O kadar ki Ikinci Dünya Savasi'ndan günümüze kadar geçen son altmis yil
içindeki teknik ilerleme, insanlik tarihinde o güne kadar olan teknik ilerleme
ile esdeger sayilmaktadir. Bilim için de ayni degerlendirme yapilamaz mi?
Simdi
cerrahinin sanat ögesine geliyorum. Cerrahi bir sanattir. El ve alet kullanarak
yapilan bir sanattir. Güzel bir sanattir ve bir güzel sanattir. Materyali insan
olan, mayasinda insan sevgisi olan bir sanat, bir hümanist güzel sanattir. Eski
bir Hint kitabi, Samhita
Suhruta ,
"Cerrahi,
bir kanadi bilim, bir kanadi sanat olan bir kusa benzer, kanatlarindan biri
olmazsa uçamaz" diyor. Burada Kon-Fu-Çius
' un
su sözünü animsayalim: "Kaplana kanat takilirsa yapmayacagi kötülük
yoktur." Kanatli kaplan degildir cerrahi, masallarin, mutluluk kusu
"Zümrüt-ü-Anka"dir. Bilirsiniz masali, Sin Bad'i mutluluk diyarına
götürürken gak deyince et, guk deyince ekmek verir Sin-Bad ona. Yolun sonuna
dogru et bitmistir. Gak der Zümrüt-ü-Anka, kesip bacagini verir Sin-Bad. Anlar
bunu kus, disinin kovugunda saklar. Yere inince, tükürükle yapistirir bacagi
yerine. Binlerce yillik bir masalda Amputasyon ve reimplantasyon!... O degil mi
bu?
Bilim
ve sanattir cerrahi dedik. Bilimin itici gücü akil, sanatin itici gücü
duygudur. Cerrahi bu iki gücün dengede olmasini gerektirir. Bu denge bir
kisilik olusturur. Cerrahin kisiligidir bu. Bitmeyen bir ögrenciligin, güzel
sanatla güzellestigi, sabirli, merhametli, yeniliklere açik, yenilikler
arastiran, hümanist bir kisilik.
Benim
konusmamin basligi bildiginiz gibi "Cerrahide Paradigmalar".
Konusmanin sonuna geldigim halde bu konuda ne bir tanim yaptim, ne de bir örnek
verdim. Buna gerek görmedim çünkü. Neden mi?Bu kongrede sunulan, sunulacak olan
raporlarin, bildirilerin, panellerin, symposiumlarin, konferanslarin,
konusmalarin, tartismalarin hepsi, ama hepsi birer "Cerrahi
Paradigma"dir da onun için.
Cumhuriyet
Bilim Teknik, 22 Temmuz 2000, Sayi: 696, Sayfa: 16-17
Öneri, katki ve elestiri
Cogito
Anasayfa